Gün gün şahit olduğumuz olaylar Deccalî tuzakların büyüklüğünün ve fitnesinin
boyutlarını gösteriyor. Ancak biz gaflet
içinde, nefsâni tartışma ve çekişmelerle vakit öldürüyoruz. Oysa dünyanın her
yanında akan her damla kandan, zulme uğrayan, yaralanan ya da hayatını yitiren
her insandan sorumluyuz.
Suçluyuz da biz; hakkı, hakikati, iyiliği, barışı hâkim kılmak için
birleşmek ve "kurşunla kaynatılmış" gibi birlikte mücadele etmeyi
sorumluluk olarak kabul etmediğimiz için! Birlik olmayı önemsemediğimiz için!
Yüce
Allah buyuruyor: “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı
zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder,
bize Katın-dan bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan
zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75)
Umursamaz,
kayıtsız, kendini kurtarma peşindeki bir yaklaşım Müslümana yakışmıyor.
Kesinlikle herkesin acı içindeki masum insanlar ve çocuklar için yapabileceği
bir şey vardır.
Bu hafta Kudüs’de
zaman zaman olduğu gibi yine İngiliz Derin Devleti düğmeye bastı, kaos fitilini
ateşledi, provokatif eylemler yaşandı. İntifada çağrıları yapıldı, İsrail ve
Filistin kışkırtıldı, Müslümanlar sokaklara döküldü. İsrail protesto ve tepkileri
sert yöntemlerle bastırdı, böylece zulüm yeniden başladı.
Bakın her
provokasyon sonrası Filistin toprak kaybediyor.
Allah esirgesin ama sonunda Filistin diye bir ülke kalmayacak. Bu açıkça
ortada olduğu halde, “İsrail’e saldırın, savaş açın” demek akılsızlıktır. Her
saldırı sonrasında batı ülkelerinin İsrail’in arkasında olduğunu unutuyor
muyuz? Bunun sonuçlarının Müslümanlar için daha çok acı, daha çok kan ve daha
çok yıkım olacağını göremiyor muyuz?
Birçok İslam ülkesi kendi aralarında savaşırken intifadadan medet ummak, taşlarla füzelerin alt edileceğini zannetmek sadece yanılgıdır. Bu, kalan Filistin yerleşimlerini de kaybetmek olur.
“Filistin’in
haklı mücadelesi’ denilen şey, İsrail’le Filistin’in barışıp, kardeşlik içinde
yaşamasıdır. Yoksa bölgeden İsrail’in yok edilmesi, haritadan silinmesi değil.
Filistinliler, İsrail’e barış, kardeşlik içinde yaklaşsalar, orayı bir barış
yurduna çevirseler o zaman esir konumları da kalmaz. Oralar Filistinlilerin de
olur zaten. O sınırlara da gerek kalmaz, o duvarlara da gerek kalmaz. Hepsini
yıkarlar, barış içinde kardeşçe yaşarlar, gayet de güzel olur. Kimse de
Filistinlilere bir şey diyemez. Hiçbir ülke de aleyhlerinde olmaz.” (*)
Nefretle, öfkeyle,
kindarlıkla hiçbir yere varılmaz, hiçbir sorun çözülmez. İsrail Filistin sorunu
da aslında toprak değil sevgisizlik sorunu. Nefret yerine, Allah sevgisinden
kaynaklanan sevgi ve kardeşlik ruhu oluşursa barış gerçekleşir. Her sorun
sevgiyle çözülür.
Müslüman, Hıristiyan ya da Musevi Allah’a iman etmiş vicdan sahibi herkes dünyada yaşanan zulümlere "hayır" diyor. Bizim canımızın daha fazla acıması lazım. Birbirimize kin ve nefretle baktığımız, sevgiyi, şefkati esas almadığımız, bir ve birlik olmadığımız için!
Her zulmün vebali
hepimizin boynuna. Çünkü
zulmün en önemli sebebi bizim parçalanmışlığımız. Asıl suçlu biziz. Bizi, birlik
olmaktan engelleyen ve zorlayıcı gücü olmayan şeytana yenik düştük. Deccalin
kıskacına girdik.
En
çok ihtiyacımız olan şeyin Allah’ın ipine hep birlikte sarılmak, zorluklara
birlikte göğüs germek, saflar halinde zulme karşı durmak olduğunun şuuruna
varamadık. Ağladık, slogan attık, zalimlere beddua ederek tepki koyduk. Sonuç?
Parçalandık,
dağıldık, güç kaybettik. Gücümüzü ancak birlik olarak
kazanabileceğimizin bilincine varalım artık. Körelen kalplerimizi, kasılan
vicdanlarımızı diriltelim. Bir olmadan diri olamayız.
(*)
http://gundemanaliz.com/