Sahiplik, siyaset, hukuk bir yönetmelik (düzenleme) işiydi. Neyin
düzenlenmesi* Kuşkusuz ki enerjinin. Ne tür bir enerjinin düzenlenmesi? Sosyo
toplumsa gücü oluşan birikimli ve kaoslu olan enerjinin düzenli ve yönlü
salınımlarla kesikli sürekli modüle edilmesi işidir. Sosyo-toplumsa düzenleşimle
(regülasyonu) olan ilk meşruiyet biçimleri totem dönemle ön ittifaklardır.
Her iki dönemin enerji düzenlenin süreçleri ortaklaşmayı
içerirler. Totem dönem sağlamalar olan ortak dayanışmalarla ortaya konan organizasyonlardı.
Ön ittifaklar da üreten totem meslekli yapılar olmakla kolektif üreten grup
emek gücüne göre, ortaklaşan üretim ve tüketimler olmanın; siyaset, sahiplik ve
hukukuydu. Adalet ortaklığa göre güç ve gerçekleşme olmakla bir enerji düzenlenin
işiydi.
El mantığı içinde ortaklaşan siyaset, sahiplik ve hukuk;
herkesin değil de, kimi kişilerin kişisel mal mülk sahipliği siyaseti ve hukuku
olan bir adaleti gerçekleşmeye dönüştü. Adalet egemen kişi sahipliğine göre olmanın
güç ve gerçekleşmesiydi. Giderek bırakın geçsinler bırakın yapsınlar olacaktı.
Yağan yağmur seli beraberinde getirip koyunları alıp
gidiyorsa; sel Mezopotamya ovasını alveollerle bezeyip senede bir kaş kez ürün
alınmasıyla, verimlilikte olmuyor mu? Yani her iyilik kötülüğünü beraberinde
getirirken; her kötülük te iyiliğini beraberinde getirirdi. Ortaklaşan öncül ve
temel yapıya göre El süreci adaletsizliği getirmişti.
Adaletsizliği (karmaşık düzensiz enerji süreçlerini) getiren
El süreçleri de kendi El adaletini (enerji düzenlenin süreçlerini) getirecekti.
Ortak üreten gücün siyaseti, hukuku ve meşruiyet ligi;- olacak kendi rengi
ruhsarını; ortak üreten bağıntı gücü ve ortak üreten bağıntı bilinci içinde
arayacaktı. Düzenli oluş ortak süreçlere göre olan durumlarda, kendi organizasyonuna
meşruiyet ve dayanak arayacaktı. Ortaklığa göre ortak tanımazlık kötülüğü ortak
oluşun zaten bağrında ve beraberindeydi.
Ortak iradeyi ve ortak gücü; ortak bilinci; bir kişinin ya
da bir kaç tekil kişinin "üretim gücü" yapmakla El süreci, ortaklaşma
olmayan kötülük düzenin içine geçmişti. Her şeyiyle kötü olan durum, giderek
iyi olan kendi özel durumlarını da ortaya koyacaktı. Bu özel durum herkese göre
olur özel durum değildi. Kimini mal mülk sahibi yapmaktı. Bu tarafta kısılan
kadarla o tarafı zengin yapmaktı. O tarafı zenginliği kadar olan kısmı bu
taraftan kısmaktı. Bu taraf kısılan kadarla az çok doyuyordu. Yani durum özeldi. Bu özel durumla pek çok
kişiyi ya hiç mal mülk sahibi yapmıyordunuz. Ya da birazını da kıt mal mülk
sahibi yapacaktınız.
Öyle ya herkesin ev sahibi olduğu yerde elli tane ev sahibi olup
ta evinizi kime kiraya verecektiniz? İşte
özel durumlu el sürecinin siyaseti adaleti, hukuku ve mal sahipliği sizin ev
sahibi olup olmamanıza göre enerji düzenlemesi yapıyordu. Siz ev sahibiyseniz
adalet hukuk başka işliyordu. Siz ev sahibi değilseniz hukuk adalet başka
işliyordu.
Söz gelimi siz ev sahibi olmadığınız için yangında eviniz
yanmaz. Sel evinizi götürmez, eviniz heyelan altında kalmaz, çökmez, depremde
eviniz yıkılmaz vs. Ama depremde ev sahiplerinin evi yıkılır. Devlet ev sahiplerinin
evini tazmin eder.
İşte zaman bunu için farklı akar yani siyaset hukuk adalet
farklı işler. Tazminler kimin emek gücüyle yapılır? Kuşkusuz ki yine evi
olmayan çoğunluğun da emek gücüyle tazmin edilir. İşte, sahipliği olmayan
kişilerin emek gücünü iktisap edinen; siyaset, sahiplik ve hukuki mantık ta
rengi ruhsarını ve sürece dayanak meşruiyet regülasyonunu bu tür El mantığı
içinde arayacaktı.
Çünkü irade sahibi olan güç ya da yöneten gücün kendisi;
kendi ürettiğinin sahibi değildir. Bu mantık ile meşruiyet ligi sanal,
sahipliği gerçek olan bir “mal mülk sahibi yaratılır. Yaratılan mal mülk
sahibine mülkü, keyfi oluş içinde; sanal mülk sahibinin kendisine dağıttırılır.
Böylece gerçek mal mülk sahibi (ortak gücün birikmiş olan emek gücüne sahip
olan) efendiler (bay erki olan monarklar) ortaya çıkar.
Sahiplik, potansiyel bir güçtür. Hem akar, hem yakar, yıkar.
hem düzenlenir olandır. Hem de kendisi düzenleyendir. siyaset edendir (yönetendir).
Hukuk oluşturandır (irade olandır). Elli tane demokrasi de getirseniz;
ortaklaşan üretimden gelen sahiplik gücünüzü geri kazanmadıkça böylesi bir
dağılımla adaleti (düzenlenin olanı) mülk hakkı olurla (!) efendiler ortaya
koyacaktır.
El size emek gücü sahipliğinizi kaybettirmişti. Emek gücü
sizindi ama emek gücü de ancak kolektif süreçlerle ortaya konabiliyordu. Kolektif
süreçler yoksa ne üretim vardır. ne üretim bilinci vardır. nede insan vardır. Mülk
hakkının kolektif güç üzerinde emekler bilinci olduğunu bilmezseniz; kendi
başına emeğin olmadığını; bir toplumsal (kolektif) bilinç ve toplumsal (ortaklı)
bağıntı kullanılmadan hiçbir mülkün ortaya konamayacağını da bilmezsiniz. Yani geçmişi
(tarihsel oluşu ve geri bağlanımları) bilinmeden mülk sahipliğinin ne olduğunu
da bilemezdiniz.
Böylesi bir bilmezlik mülk hakkını sizin üzerinize heyula
eder ve heyula edileni de size kutsatır. Mülk hakkının kader kurbanı olursunuz.
Çünkü mülk toplumsal güç envanteridir ve
toplumsal güç kişilerde yoktur. Kaldı ki kişi; toplumsal emeğin ortaya koyduğu
bilgi birikimlerini ve emekleri kişiler kendi malı mülkü olmanın meşruiyet ligi
içinde tasarruf etsinlerdi.
Yani ancak her biri ve her bir aşaması toplumsal süreçli güçle
ortaya konan girişmeler ortaklaşa olanın birikimiydiler. Bilgi gibi, ortak
bağıntılı beceriler gibi. ortak iliş kinlikle ortaya konan teknolojiler gibi. Kolektif
emek ve kolektif üretim gücü gibi olanlar bu ortak süreçlerin içindeydiler. Emek
veren, güç ortaya koyan, iş bölüşmekle ortaklığın envanterinde olan hazır
süreçlere siz yatırımcı hakkı diye kişi sahipli kılar ve ortaklaşa olanın
envanterlerini kişilerin tasarruf etmesini sağlarsanız; bu kumpastır.
Tarihin ilk kumpasları El süreçli inşalardır. İbrahimleri,
Nemrutları ortaya çıkaracak olan süreçler bu kumpaslarladır. İbrahim de
Nemrutta; İbrahim de, Sargon da; İbrahim de Firavunda bir efendi baal oluşla mal
mülk sahipliği olan bay erkli El monarktırlar.
Var olan evrensel süreç içindeki şeylerin hem kendi olukla hem
kendilerine karşı olmalarıdır. Bunun
sosyo toplumsa dildeki karşılığı İbrahim Nemrut veya Hürmüz, Ehrimen vs.
sembolizmleridir. Yaşanan süreçler akış oldukça semboller üzerinde söylenir
olacaktır. Bu semboller bin yılların kendi koşulları içinde akıl süzgeci olan damıtılmalardır.
Uyanan kişinin uyuyan kişi olması gibi. Tok olan kişinin
acıkması; acıkan kişinin doyması gibi ikili ve birbiri üzerine çevrimlidirler.
Biri değişerek öbürünün olmasıdır. Bu ikili ıra kişide kişinin kendisidir. Akış
içindeki koşulların eğip büktüğü duruma göre kişi zaman zaman zıt olan bu iki uçta
da bulunur. Bu bulunmalar içindeki kişi bir halini diğer haline göre daha az ortaya
kor. Ya da kişi bir halini daha çok niceli yapmakla görünür.
İşte İbrahim ve nemrut bu tarz niceli durumlarla belleklere
kazınan iyilik kötülük idolleridirler. Bu
sıfatlar bu kişilerin akış içinde genel ve özel yararlı olma hallerini tasvirden
söylenirler. İbrahim daha çok genel yararı gözetir olmakla öne çıkar. Kötülüklerden
arındırıldıkça tamamen genel yararı gözeten kimlik durumuna dönüşür.
Aynı El’in Nemrut hali ile daha çok kötülükleri söylenir. Bu
bağlamla Nemrut söylemi zamanla iyilikten uzaklaşır. Salt kötülüğü üzerinde
kalır. Yani bu her iki sembol söylemli kişiler aynı El salınımla olan kişiler
olmakla kendi denge koşullarındaki aynı kişinin kendi halleri içindeki bir
haline atıf yapılan söylemlerle kişinin karşıtlaşır oluşudur. Anlatım dili bir
kişi üzerinde kişilik bölünmesi yapmakla, o kişiyi gerçek bağıntılarından
koparır. Karşımıza sanal bir nemrut ve İbrahim sembolizmi çıkar.
Açıkçası İbrahimler Nemrut olanlardan çıkmıştır. Nemrutlar da
İbrahim olanlardan. Kişi biraz İbrahim’dir biraz da nemruttur. Kişiler özündeki eylemlik
bu denge de skala olur. Denge koşulları İbrahim lige, kayarsa o denge koşullarındaki
kişi süredurumu İbrahim olur. Yok, eğer denge koşulları nemrutluğu destekler
yöne kayarsa, denge koşullarındaki kişi bu kez de karşıt uca doğru kayan Nemrut
olurla söylenir.
Siz bir olanla, birlikte gideni; yani bir olan ve birlikte
giden Nemrut’u da; İbrahim’i de; koşulları içinde olukla kendinizde arayınız.
Siz bir olanla, birlikte giden çoğu durumun içinde; İbrahim’i bir yana koyup umutsan
oluşla kutsayanı olursanız; Nemrut’u bir yana koyup sövenle döver oluşun lanetçisi
olursanız; Yalın beklentiler boş yeredir. Kaçınılmaz oluşla İbrahim’i nemrut
yanıyla, Nemrut’u da İbrahim yanıyla kavga ettireceksiniz.
Yanan mumla sönen mum ikisi bir aradadır. Koşulu içinde biri
değişir diğeri olur. Yanan mum söner, sönen mum yanar. Yanan mum, yakılamaz
zaten yanıyordur. Sönmüş bir mumu başka bir sönmüş mumla yakamazsınız. Mumun
kendi sönmüş haline kendi kendisiyle kavgasını başlatırsanız mum dışa karşı
ısı, ışık olur. Rüzgâra, yağmura, soğuğa karşı da sönmemenin direncini (etki-tepkisini)
verir olur.
Yanan mum soğuyanı ısıtır. Sönen mum ısınmış olanı
soğurmakla soğutur. Çivi çiviyi söker. Tabii ki çivinin çiviyi sökmesi için
birlikte olanla birlikte gidenin bir arada ve aynı özel bağıntı içinde olması
gerekir. Aynı özel bağıntı içinde girişmeyen karşıtlıklar birbirine eylemli
olamazlar. Nemrut ve İbrahim aynı özel bağıntı içinde olmanın özdüler. Öz
birlikte olanla birlikte gidenin bağıntı olur girişme zıtlığıdır. Şimdi El’in kumpas
olmasından çıkıp yeniden kolektif gücü eline geçirmesine dönelim.