Önsözsüz roman özetlerinde, bir
kelama sırdaş bir seyyah, ötesizliğin ötekileştiği bir cereyan.
Yalın ayak tutkularında nakşeden bir
surenin en devingen kıtası iken yine sensizliğin gök gürültüsü.
Aşka badire yaşatan bir hükümde
sessizliğin.
Sunumunda İlahi Aşkın bir nazire
belki de hiçliğin tok sesi ve tolerans gösteren mağfiretinde gök kubbenin.
Kaynaşan imler.
Kayan yıldızlar.
Ve tok göklü dolunay.
Tıpkı evrene yağ süren bir bıçakta kıyama
duran içimin kırıntıları.
Şarkılardan arakladığım bir ninni
misali evrenin sükûtu hele ki hazır ola durduğum o perde arkası yalnızlığım.
Demediklerine kefilim sevgili.
Dediklerin zaten başımın gözümün
üstüne.
Istırap nakşeden bir dua tadındayım
ve içtiğim surelerle pekişen yangınlarım; sözsüz bulutlarda inleyen şarkılarım
aslında kör olmayı dilediğim bir pervaz yine aşkın boyunduruğunda tek gücümü
senden aldığım tabii ki de yüce Yaratan nezdinde bir zerre iken öncelikle vücut
bulduğum o İlahi Aşk.
Kanıksadıklarım mademki kabulün.
Kabul bildiğim onca değer mademki
evrenin öğretisi.
Kalan sağlar da bizim için olsun bu
sefer.
Tokalaştığım bir gölgeye tüm nazirem
ve nazire ettiğim satırlarda rükû ettiğim o göreceli mutluluk masalları.
Bir elinde kayıp bir şecere bir
elinde sükûta dair üç beş satırın gözyaşlarıma karıştığı…
Peksimet tadında belki de gecenin
buklesi ve saçlarında oynaşan uğur böceklerine dahi dokunmaya kıyamazken nasıl
kıyarım kendime belki de kıymaktan kasıttır yaşamda sunulan bunca ağırlığı
heybemdeki sevgi ile damıtma ihtiyacım.
Önsözünü ben yazmalıydım
romanlarının, ben olmalıydım kibrin sunumunda naçar bir çiçek nazarında
gönülsüz bir aşka düşmüşken yolun.
Satırlar ağlar mı?
Ya yerküre bu kadar mı boşluk
barındırıyor bunca ateşi de kapsamış iken evrenin sancısı üstelik ne için?
Sorulardan yana olmasın derdin zaten
cevap aradığımı artık iddia edemem tıpkı yüreğimin kıblesinde dolduruşa gelen
şu çocuk ruhumun bir özleme tabi olup da hüküm giymiş bir martaval payesine
eriştiği.
Giyindiğim bunca elem bunca neşe… ne
için o zaman akan yaşlarımın ufkunda saklı tuttuğum?
Bir prenses edasında nakşeden şu
bahtsız cümleler hele ki devinen ruhumun da fatura çıkardığı hüzne ettiğim
sitemin günahını duymuşken Yaratan.
Sandığımda çok geçti zira emin bilmiştim
dostların terennüm niyetine bana sundukları zehirli okları.
Demediklerine katılıyorum zira
biliyorum ki eşleşen tüm düşünceler yine Hakkın nezdinde kıyama duran şu çocuk
ruhumdan öte değil ki olamaz da.
Ne satılmışlığın cübbesini giydim ne
de fevri öfkeme paye verdim hele ki zihniyetimde yorgun telaşların gizemine
yenik düşen şu yetim kalbimde bir de ruhumun göreceli mutluluğunda mutlak bir
gerçeklik payı varsa.
Kalıbını basanlar belki de
sitemlerinde saklı tutuyorlar nefretlerini. Ne gam, sevgili hele ki nazenin bir
şiirin başını okşarken şu titrek ellerim bil ki elemin biri ehemmiyetin de bir
uzantısı ne de olsa ciddiyetimi koruduğum kadar onuruma da düşkünümdür.
Ne satılmışlığın tayfası ne de
örümcek zihinlerin dumura uğratma ihtimali hele ki şah damarıma bakıp O’na
dokunabiliyorsam ölüm yok bana iki cihanda.
Önce Yaratıcının varlığında nakşeden
ilham coşkum sonra da aşkın tılsımına ulaşan benliğim.
Bir garibim altı üstü sevgi ile
döşemiş evreni ve belli ki ömür boyu suskunluğuma sahip çıkıp da sadece sırdaş
kalemime verirken tüm sırlarımı.
Serlerin su gibi aktığı; güven denen
duygunun kerelerce ölümü yine de inanmak ve güvenmekten ötesine düşmezken
yolum.
Sevgiye dair ne varsa ve de hayata…
Nefretin izleğinde can çekişenlere bakıyorum
da…ve esefle kınandığıma delalet ben başımı sadece yaslıyorum: önce maneviyatın
huzur nakşeden tılsımı sonra da varlığımda uçuşan zarif kelebeklerim yine kalp
gözümde akseden o ışık hele ki nurlu bir yolda yürümenin tadı yok mu…
Mutsuz iklimlerde büyüttüğüm
umutlarımla hemhalım.
Umutların bile umutsuz tınısına
dokunan imgelerden de uzak durmalıyım hele ki her canlıyı aşk bilip erişip
erişeceğim değil de vakıf olduklarım ne ise üstelik değil dile gelen benim bile
bihaber olduğum.
Zafiyetlerinde yanan ve içtikçe aşkı
evrilen bir beyit tadındayım yine ve tüm özrümle serdim ayaklarının dibine.
Geldiysen vur kapıyı sadece bir kere
hele ki o kapı aşkın ve hidayetin uzamında bir nurdan müteşekkil farkındalık
ise: bil ki orada olacağım tıpkı an itibariyle hiçliğimle yok olmaya aday bir
şiir tadında yine kıtaların tüm serkeş tınısında raks eden aşkı da çoktan kabul
eylemişken.