Mühürlü yalanlar derliyor evren,
kayıp sancakların artık heyecanlarında ibareler biriktiriyor.
Nakşeden günde nizamların ölçüt
bildiği kelamla örtüşüyoruz kimi zaman. Aykırı ve yersiz hükümlerle boy
ölçüşüyoruz zaman zaman.
Katliam benzeri kazalarda, evlilik
dışı çocuklarda bir de denginden mahrum bestelerde… kıtaların gönülsüz
yorgunluğu, atlas yorganların ayak boyu yalnızlığı hele ki densiz şarkıların
lahzasında kuytu yalnızlığımızla yüzleştiğimiz gecenin saklı hüznünü de meşk
eyleyen mazoşist varlıklarımız.
Acıyla tümlenen aslında açıların dar
mezheplerinde geniş bildiğimiz belki de kopup geldiğimiz ana kucağı hele ki
yumuşak saçlı öfkemizde bile yalın bir seyir izliyor zaman ve münferit acılarla
da yetinmiyoruz yersiz nidaları kayıt altına aldığımız mahzun şehir bile
tenhalaşırken lal semtlerine düşen yakamoz gizeminde aday iken ölüme ama asla
da dile getirmezken.
Körüklü otobüslerinde dolduruşa gelen
cihan ve ana yarısı gölgelerimiz.
Şehr-i İstanbul’un bile kımıltısına
teyakkuz eden benlik simsarları.
Göller kadar durgun mizaçlarımız.
Fırtına yüklü deli hava.
Deliren iç sesimizin de beyanı yine
gecenin okşadığı dolunayda teftişe çıkan yıldız misali her birimizin kaçan
uykusu.
Derli toplu yalnızlıksa adına
methiyeler dizilen.
Kopçası olmayan bir sükûnet ise özlem
duyulası.
Aşka sıra gelmeden ölüp giden çocuk
yalanlarımız mı yoksa çocuk gelinlerin acısı çok çok taze iken saçak saçak?
Külliyen yalan, diyen gece
bekçilerinin ruhuna bir Fatiha.
Boynuzlu gölgelerde ise biriken istila
yürekler yine düne nazire yine anda saklı ama asla yarına da çıkma ihtimali
olmayacak o sergüzeşt bestede durağan kıtalar misali…
Milatların devindiği ama mihrabın da
asla solup gocunmadığı.
Kelaynak kuşlarına özenen beyhude
iklimler belki de farkındalığın gocunduğu, yalnızlığın örselendiği ve kıyamet
habercisi iken boy boy plazalar.
Devingen ruhların notası.
Kılıksız mazeretlerin rotası.
Tümlenen geçim kaygısının ise gözü
pek temsilcileri yine ekmeğini taştan çıkaran nicesi.
İstanbul gibi soytarı bir kelamı
mademki matem bildik ve mademki bir selamın geri dönümü dahi yok semt
pazarlarına yolu düşen bir gölgeden de hallice ve mademki kayıpları ayıp saydık
ve ayıp şarkıları da yasak belledik…
Aç kollarını yaslı şehir ve kapa
gözlerini sen sevgili!
İfşa edilesi yalnızlığın mimarı iken
beyhude satırlarım ve kılı kırk yararken baş koyduğum her sevda masallarında…
Büyümekle iştigalim son zamanlarda ve
içimde büyüyen yorgun sancım üstelik sanrılarımı mesken bilip sakıncalarını da
görmezden geldiğim hikâye kahramanlarının kayıp ayak izleri ve…
Demlendiğim şehrin derlediğim
şiirlerinde ölmeye geldim gece gece.
Aç kollarını şehr-i İstanbul.