Aslan avı envanterleri içindeki hızların ve hız limitlerinin
aniden ve birkaç dakikalığına üst sınırında olan bir hıza sahiptir. Daha doğrusu
aslan bir anda, ceylan gibi avından çok daha hızlı olan hız limitine çıkmakla,
iki üç yüz metrelik bir koşunun anlık takatine sahiptir. Bu eylemle aslan kalp
atışını belli bir saniyeler içinde üç beş yüz atımlık değerlere çıkarması
demektir.
Bu durum belli ve çok yüksek bir enerji maliyeti demektir.
Bu nedenle çoğalan avlanmayla birlikte aslanın üremeyi çoğaltması gibi oluşacak
süreçler, aslanda tersine bir süreci başlatır. Su her derecede buharlaşır.
Belli bir atmosfer basıncı altında (deniz seviyesinde) suyun sıcaklığı yüz
dereceye doğru artarak tırmanır ve su yüz derecede kaynar. Ve su yüz derecede
de kaynarken, artık ısısı yüz bir, yüz iki derece olmaz. Su kaynayıp bitene
kadar yüz derecede kararlı-stabil-sabit kalır. Bu süreçlerin tek düze olmamasını
da, bir örnektir. Sekanslı olan kollu terazi sakala hareketi, kolların düşey
konuma gelmesine kadar sürer.
Sizden önceki olayların; kolektif süreçlerin; çevrimlerini
tekrarlayan özyineli süreçlerle siz; süreç çevrimlerini yaşayıp algılamıştınız.
Uzaklarda değil, geçmiş sizdeydi. Genel olurluk (bağıntı), siz olamayacağınıza
göre siz genel bağıntılı geçmişin tümünü değil, parçalı kısmı ve yasal oluşunu
taşıyordunuz.
Kendiniz kadarla geçmiştiniz. İçinizdeki bir damla hücreler
arası su, o günün temel koşullarını koruyan inşa şeklini oluşup o değerde
stabil kalışıyla geçmiş kendisini ele veriyordu. Su geçmişiyle şimdiki okyanus
suyu değerlerindeydi. Her damla geçmişin o skalaların içinde geçip bu günkü
değerle okyanus suyuna katılır. Böylece bir damla oluştaki süreç hızlanır.
Başlangıçta saf enerji; ısıl hareketler üzerinde niceli
oldu. Sıkışma bu ısıl frekanslar ve akıl almaz ısıl değerler üzerinde niceli
tayflarıyla belirme ve sıkışmanın parçalı durumlarıydı. Ve saf enerji ısıl
eşikler içinde; eşik, eşik parçacıklara dönüşmekle zaman hızlanmış ve
sıkışmıştı. Bu sürecin belli bir belirgin aşama ve zaman (olay) “sıkışmalarıyla”
kuark, mezon, leptonlar gibi sentez belirmeler; zaman, mekân devim gibi oluşmalarla
süreç kompleksleşiyordu.
Süreç atoma, atom içi yapılara, atom sentezlerine ve enerji
düzenli; her biri bir düzlem devinmeli inorganik süreçlere; oradan da organik
süreçlerine; öznel süreçlerine sosyal ve toplumsal süreçlere dönüştü. Süreç
muazzam boyutlarda sıkıştı. Olayın parçalı süreçler üzerinde akması zaman mekân
sıkışmalı genleşmeye dönüşmüştü.
Bu nedenle geçmişten kopuk bir gelecek; geleceği olmayan bir
geçmiş yoktu. Geçmiş olayları üzerinde sıçramalar yapıyordunuz. Geri besleniniz
olan referans ya da başlangıç koşullarına bağlılığın, imleyen denetimi; sürekli
geçmişe gidip gelmeydi. Kalıtımdı. Genetik oluştu. Depo bilgi ya da inşa
kuralının kendisiydi. Geçmişe gidip gelme. İnorganik süreçlerle evrensel
başlangıca; biyolojik süreçlerle organik başlangıçlara gidip gelmenin denge ve
dengesizlik koşullarıyla süreç akıl almaz denli hızlanmıştı.
Bu çocukluğumuzun şimdiyle var olması gibi geçmişe atıf
içinde olaylarla şimdiye gelen süreç sıçrama eylemleri içinde hızla ve birden
bire gibi olur. Dönüşmelerin her biri bir özyineli devimdir. Bir parça süreç
içinde başlangıç koşullarına bağlı özyineli hareketler eşik atlamaları sıçrama
hareketi tekrarlarını ortaya korken süreç gecikir. Geciken süreç geçmişi şimdi
ile belirirken de hızla ileri akmıştır.
Pasif süreçler üzerinde bir bina inşasını düşünün. Kum çakıl
tuğla, demir, çivi. Makina, bilgi vs. hep başlangıca bağlı süreçleri
tekrarlayarak kum, çimento çivi makine vs. olur geçmişin birlikte entegresi
binayı (şimdiyi) oluşur. Bu süreçler her bina inşasında bire bir aynen tekrarlanır
(özyinelilik). Süreç geçmişe doğru giderek ve geçmişten beri süreçlerine doğru
akarken sıçramalar yapmakla bina yapımı zaman alır.
Yazı yazarken özyineli değil misiniz? “Evren” yazarken
geçmişin inşa süreci içinde olan harflerin yazımını bir bir; aynı şekilde her
“e” yazışta “e’yi”, “v yazışta “v’yi” vs. başlanıştaki Örnekçilerinde hareketle
tekrar etmez miyiz? (özyinele yapmaz mıyız?) Evren sözcüğündeki sayı ve harf
dizileri her kesinde aynı olukla kopyalayıp; genetik edip; depo ve inşa
aktarmasını bire bir aynı yapmaz mıyız?
Harf eksikliği, yazım eksikliği ve hatalar başlangıç
koşullarına göre kıyasla imla denetimli imla (yazım) hatası olukla söylenmez
mi? İmla hatası, geçmişe bağlılık; geçmişin özyineli tekrarı olukla; DNA denen
nükleikler olmadan karşımıza çıkmaz mı? Yazılarımdaki
bu örnekler bu çıkarımlar tümden benimdir.
Geçmişin özyineli tekrarı zamanı yavaşlatır. Şimdi ile
belirmesi zamanın geçmesi ve hızlanmasıdır. Her kesinde her inşa ile o inşanın
geçmişine gitmeden şimdi olası değildir. İnorganiklerle atoma atom altına,
polimerlerle en temel organik sentezlere gitmekle bunların inşası olası olur.
Bir cenin de tüm geçmişini sıçramaları içinde geçerek geçmişe bağlılığını
tekrarlayıp; referans değerlerini kontrol ederek şimdiyi ortaya koymaz mı?
Şimdiniz nedir? Simdiniz, sürekli geçmişe git gel yapan
bağıntıları içinde korunanlardır. Parça olaylar üzerinde enerji akışı yapmakla;
düzenli ve tersten de bir nicelimle kaos olmanın olayları değiller midir? Geçmişe
gitmeden şimdinin inşası olası değildir. İçten yanmalı motor ve iyon devinmeli
geçmişe gitmeden; uzay elbisesi yapan geçmişinize gitmeden, uzay mekiği yapıp
uzaya gidemezsiniz.
Bilgi aktarımı olan geçmişe gitmeden; geçmişi inşanız içinde
ya da beraberinizde pusula, rehber, anı, deneyim gibi birçok enerji türleri
olukla bile beraberiniz de taşımadan vs. tasarım yapıp; geleceği oluşturmanız
olası değildir.
Geçmişe gitme, geçmişi özyineli tekrarlama olay aşması;
sürecin parçalı sürekli olması ve inşa kuralı olan kalıtımdır. Atomda da bu
böyledir. Kromozomlarda da bu böyledir.
Geçmişin geleceğe özyineli olan süreç tekrarlarıyla olay inşası yavaşlar. Vakit
harcanır. Gecikme olur. Şimdiki belirmeyle de çiçek birden açar. Tersine
süreçler geçmişe giden süreçler olukla karşımıza çıkan belirmelerdir. İstanbul’dan
Ankara’ya gelirsiniz. İstanbul geçmişiniz, Ankara şimdinizdir.
Geldiğiniz yere, aldığınız eğitimle geri dönersiniz.
Gelmenin tersi, geri gitmektir. Geçmişe, İstanbul’a gitmektir. İstanbul gerisin
geri geldiğiniz yer olmakla ve şimdisiyle size göre geçmiştir. Geri gitmekle
(tekrar geldiğiniz yere gitmekle) geçmişin gel yapan sürecini git yapan tekrarınızla
geçmişe gelirsiniz. İstanbul mekânlı zaman devinmesi içinde bulunan kişi olmanızla
da İstanbul sizin şimdinizdir. Şimdiniz geçmiş; geçmişiniz de şimdi olmuştur.
Ankara olan şimdiniz, sizdeki yaşanmışlığın anısı olmakla İstanbul’a
taşınır. Sizinle İstanbul a taşınan
Ankara imajineli de Ankara’nın geçmiştir. İstanbul’da her Ankara’yı anışınız, sizin
imajlarla geçmişe gitmenizdir. Bu geçmişe gitme yeni malzeme alamamakla o
günlere göre olan malzemeyi inşa etmemenin anımsamasıyla olasıdır. Kopyalama,
depolama ve aktarma süreci olan geçmiş; o düzlem içindeki enerji düzen
bağıntısına bağlı olan özgün süreçlerini kendisine özyineli süreçler çevrimi yapmaktadır.
Ya da bir devim, bir zaman ve bir mekân vs. olan
süreçleriyle akış içinde biri diğeri olur. Birbirine dönüşür. Birbirine göre
bağıntı ve girişme olur. Birbirine ilişkindik açılımlar dışta itiş kakış türü
sıkışma akışları yapmaya başlar. Akış,
parçalı ve ilişkin olaylarla devime döner. Devim; zaman, mekân ve akışa döner. Mekân
da; akışa, zamana, devime döner. Zaman;
gel git olan tekrarlara döner. Mekân da devimin azı-çoğu olmakla; büyüğü-küçüğü
olmakla; inişi-çıkışı olmakla tersine sarımlı şarj deşarjlarına dönüşür.
Akışlı süreç devime göre devim hareketiyle (devinmesiyle) mekân
ve zamandır. Akış süreci zamana göre mekân ve devimdir. Gibi parçalı bağıntılı
görünümler verir. Siz kendinize tarifle kendiniz olan parçalı anlamasınız.
Eliniz ayağınız başınız gibi. Her biri bir parçalı zaman mekân ve uzay devinimi
olmakla parçalı akışlar entegresidirler.
Gelmenin gitmeye; gitmenin de gelmeye; ya da çekmenin
itmeye, itmenin de çekmeye veya sevginin nefrete, nefretin de sevgiye sarım olmalarıyla
akışlın süreç git gel yapmaya başlar. Gitler geçmiş. Gel olanlar akış ve
gelecektir. Burada akış ve gelecek olan orada geçmiştir. Yani sizi kalıtım
olukla belirleyen, inşa eden şimdi; dünkü geçmiştir. Eş deyişle geller geçmiş,
gitler gelecek olmuştur.
İleri (şimdi) geçmişin geri bağlanımı içinde şimdi olma
durumudur. Bu durum geri bağlanım tekrarları edilen özyineli olan geçmiştir. Geçmiş
şimdiyi inşa ederken; geçmiş şimdinin tersindedir. Tersidir. Şarj ve
deşarjıdır. Bina sizi tersiyle sırtında bulunan demire, çimentoya, çiviye,
kalıba vs. götürürken; kalıp, çivi, demir, harç vs. de sizi; entegreli bağıntı
ile inşaya, binaya; yani geleceğe götürür. Tekrar ediş referansları da bir kez
oluştu mu; bu tekrar edişi, depolama ve
aktarma işi öznel varlıkların, kolektif öğrenmesi yoluyla geleceğe aktarılır. Kolektif
akışla geçişen kapasite, giderek sizde gelişen bir yetenek olmaktadır.
Bu yetenek; yaptığınız, eylemli olduğunuz yaşanmışlarınız
ile veya görerek imaj ettiğiniz kuplajların geçişmeyle; ya da biyolojik yahut
ta geri bağlanım yasasıyla size geçişir. Bu geçişmeler; akışın yanında,
tersinde, paralelinde vs. olmakla, kalıtım olmanın yansımasıdırlar. Aktarma ve
enerji depolamanın çeşitleri aynı anda kalıtımı zenginleştiren bir kalıtımsal
envanterdirler.
Kalıtım dediğimiz şey de; kalıtımın malzemesi de ve kalıtımı
taşıyan taşıyıcılar içinde değişen, dönüşen durumlar vardır. Bu durumların her
biri bir frekansa ve frekans içinde bağıl enerji düzeyli, değişik uzay konum
noktaların içinde olurlar. Bu durumların bir frekans aralığına karşılık gelen
bir ENERJİ düzenli durumlarının olduğu hiç hatırdan çıkarılmamalıdır.
Akış, üretim hareketi içinde kazanıldığı gibi yeni
potansiyelli bir enerji kazanıp akışı toplumla birlikte bir üst enerji bandı
içindeki devinmesine dönüştürür. Ya da sosyal
tutum içindeki sürece bağıntı olmayan bir mana anlayışı gibi bir gelenek,
görenek gibi inşacı olmayan enerji tüketicilerine sarf ettiği enerji
kayıplarıyla bulunduğu düzlemden bir alt düzlemin enerji bant düzeyine düşer.
Yani geçmişin kalıtım durumlarına şimdiki süreç içinde
bakılır. Şimdiki süreç olayları, başlangıcın içine konur. Başlangıçta olup
biten, şimdiki süreç olayları için yapılır. Yani ceylan aslan için elma insan
için olur çıkar. Bu tür anlama ve
anlatmaya harcanan enerji bedavacılığı ile harcanan enerji yüzünden düzeyiniz
küme düşer. Bu anlayış buluşçu olacak kafalara, peşinen bukağı vurmak olacaktır.
Özel bağıntısı içinde bulunan, toplumsal enerji; durumlu
bağıntılar, kişi yaşamlı kullanımla kişinin özel kazanımla enerji sahipliği olur.
Kişiden sonra bu potansiyel kullanımlar kolektif üzerinde kolektif miras olmanın
kendisinden sonrasına geçişen bir kalıtım türüdürler. Nicelimler oldukça;
niceliklerin çeşitli boyut içinde potansiyel enerjili parçalı durumlar
arasındaki girişmeleri oldukça; bu girişmelerin geri bağlanımla olan
referanslarıyla kalıtım olması, kaçınılmazdır.
İnsan beynine bukağı vuran ifadelerin birisi de şudur.
Şimdiki kapitalist sürecin kendi kâr dinamiği içinde arz talep vardır. Geri
bağlanımla olan toplumsal kalıtım hareketlerine baktığımız zaman içinde kar
mantıklı arz ve talep yoktur. Zorunluluk vardır. Arz talep zorunluluk değildir.
İnsanın acıkıp giyinmesi güvende olması da arz talep değil zorunluluktur.
Arz talep üretim hareketinin mantığı olmayıp kâr mantığı,
sömürü ve aldatma mantığıdır. Burjuva
sözcüsü ideologlar bunu öyle anlatırlar ki sanki bir milyon yıl önce üretim
hareketi başlayacaktı da; üretim hareketinin ön süreci olan ön envanterleri
içindeki süreçlerde arz talep olmadığı için; ya da ön talep toplanmadığı için
üretim hareketi süreci başlayamıyordu!
Tabii ki biz de safız ya yiyoruz! Başlanışta ne kapitalizm
vardı. Ne de kapitalizmin kâr amacını güden ideolojisi içindeki arz talepler
başlangıç koşulu içinde vardılar. Olmaları da olanaksızdı. Başlangıçtan beri beslenme,
enerji sağlama zorluğunuz vardı. Üretim hareketi bunları doğada sağlar
olmanızın deney ve gözlem süreçli birikimlerinden de beslenen temel zorunluluklarla
başladı.
Arz-talep ya da ön talep toplama gibi sülük yapışkanlı illet,
üretim hareketi referanslı değildir. Kâr ya da ticaret ve sömürü olan kazanma hırsı
referanslı yapay bir durumdur. Toplumun, toplam enerjisinin yüzde seksen gibi
büyük bir kısmı, bu öznel anlayışlı aldatan put referanslı hırsa harcanır. Yani toplumsal potansiyelli enerjinin büyük
kısmı tek düze kâr amacına dönmeğe zorlanır. Bu kapitalce hırs; potansiyel durumlu
toplumsal enerji düzenini; kâr mantığına dönüşür.
Bu enerji dönüşmesi sömürülen kişiler üzerinde enerji düşmesi
ortaya koyar. Kişiler üzerinde düşen enerji ile kişiler bulundukları enerji
seviyesinden aşağı ve düşük enerjili bant seviyesine geçerler. Geniş ve çalışan
yığınlar irtifa kaybeder. Eş deyişle cehalet artar. Kişi yapabilirliği azalır.
Azla yetinmenin enerji düzeyi olan dışa kapanma başlar.
Bu durum da toplum temel iki sınıflı enerji düzeyi halinde gelir.
Bu sınıflar; yüksek enerjili ve yüksek potansiyelli mal sahipliği iradesi olan
ezen sınıfla, ezenlere göre düşük
enerjili; düşük potansiyelli; ezen sınıfa rakip olur sahipliği olmamakla
kendisine söylenen kadar iradeli olan ezilen sınıftır. Ezen ezilen sınıflar
arasında açık kapalı olan tersine durumları nedeniyle yeni boşluk devinmeleri
oluşur.
Bu yeni boşluk devinmesi içinde yeni statülü, ama toplum
için hiç te olması gerekmeyen var oluşların ortaya çıkması demektir. Katmanla
arasındaki boşluk devinmeleri içinde oluşan asalak din adamlığı, fal
bakıcılığı, hırsızlık, büyücülük, medyumluk, piyangoculuk, yıldız bakıcılığı
gibi lümpen statüler de bu sömürüde pay almakla üretmeden hayat bulurlar. Kapitalizm ve kâr hırsı köleci sistem içinde
gelip bu üreten zorunluluğun üzerine ilinekti takılıp kaldı. Kapitalist
kölecilik kendisini zorunluluk gibi gösterdi. Ve kendisini üreten ilişkinin özü
gibi göstermekle; üreten ilişkinin başına koymakla, kapitalist esaretin afyonu;
kendisini bize üreten zorunlu ilişki üzerinde gözbağı illüzyonu etti.
Kapitalist bukağılı diğer bir afyon da psikolojik süreçleri
üretim hareketine neden yapıcı yanıltmalardı. Hem cinslerimizin ilk üretim hareketine başladıklarında
psikolojik nedenlerle de, üretim hareketine başlamamışlardı. Yani doğada topladığımız
buğday az bulunuyor, diye buğdayın az bulunurluğunu gözbebeği edip üretim
hareketine de girişmemişlerdi. Bu yanlış
olduğu gibi “sanki atalarımız zaten üretmeyi biliyorlarmış” gibi yanlış
hurafeleri de kafamıza sokar. Bu hurafeye de başka bir hurafeyle açıklama
getirmenin enerji savurganlığı içinde olurlar.
Genel bağıntı içinde savurganlık akışın bir var oluş şekli
olukla ortaya çıkarsa da özel bağıntı içinde savurganlık kişilere enerji
maliyeti olukla yeğlenmez. Yani ceylanlar tükenirse ya da ceylan karaborsası
olursa bu tükenme ve karaborsa psikolojisine karşı ben deve yetiştireyim de bu
engeli aşayım diye de atalarımız üretim hareketine başlamamıştılar.
Yani üretim hareketi başlarken ortada para yoktu. Komisyon
yoktu. Kredi yoktu. Amorti yoktu. Kâr yoktu. Kazanma yoktu. Bunların hiç biri
ne üretim hareketini başlatabilirler; ne de başlayan üretim hareketi içinde
bunlar vardırlar. Hatta üretim hareketi için bunlar hiç bile, ne gereklidirler
ve ne de zorunludurlar. Üretim hareketinin denge ve dengesizlik koşulları
içinde kıtlığa karşı depolama varken kâr amacıyla saklama, depolama,
karaborsasını yapma üretim hareketinin amacı değildir.
Zaten bunlar da üretim hareketi ortaya konduktan çok sonra
ortaya konmuşlardı. Aç kurtların sofraya üşüşmeleri gibi sahiplik iradeli
muktedirliklerin, emek gücü üzerine üşüşmeleriydi. Üretim hareketini kapitalist
paylaşım üzerinde kâr mantığının amacı ve sonucu yapmaktı. Üretim hareketinin sömürü
kaynağı olması için ortaya konmuşlardı.
İyi de kâr hırsı oluyor diye her gelişen değişen üreten ortam
içinde para gibi bir anlam, süreç üretim hareketine katılmayacak mıydı? Para
üretim hareketinin ne nedenidir ne sonucudur. Yani kimse ne üretim hareketini
ne de toplumsal hareketi kâr yapma para kazanma mantığı ile ortaya koymamıştı.
İlk üretim hareketinin değiştirememe, trampa yapamama diye
bir sorunu da yoktu. Trampa yapma kolaylığı içinde olduklarından ötürü
üretmemişlerdi. Trampa grubun devinme kapasitesine göre ortaya çıkmıştı. İzole
grup sayısının azlığı, grubun diğer birçok totem mesleği olacak süreçleri
ortaya koymasına karşı kapalıydı. Grup
içinde kapalı olmakla bu şekilde var olamayan bu durum başka türlü; ters enerji
üzerinde grup dışında boşluk devinme alanını oluştu.
Her bir grubun karşı grup üyeleri için de ürettiği farklı
kullanım değeri olan ürünleri; gruplar dışındaki bu boşluk devinmesi üzerinde
devinmekle trampaya dönüştüler. Sürecin üreteni de, tüketeni de grupların
kendileri olmakla üretim de, tüketim de grupların kendi kadardı. Ön ittifaklar
kolektif takas içinde olmakla takas denen ürünler değişimi içinde hiç bir sorun
yaşanmıyordu. Bir ittifak içindeki üç gruptan bir grup koyun yetiştiriyor
olsun. Diğer bir grup köşkerler olsun, üçüncü grup ta dülgerler (duvar
yapıcılar-yapı ustası) olsunlar.
Her bir grup, karşı grup için ürettiği emek üretim güçlerini
kült merkezi depolarına bırakıyorlardı. Süreç ayni üretim olukla (MALA karşı
MAL karşılığında üretim olukla) eyleme döküldü. Eyleme dökülen bu tutum ve görülen;
akıl edilen; yararlanılan bağıntı olmakla grupların birbirine karşı sorumluluk
yüküm eşmesi olmakla sözleşme edilen ahitti. Bu emek gücünü sunanlar da gruplardı
(sektörlerdi).
Karşı grupların tüketimi kadar olan her bir grubun kendi
üretimleriyle, takasa girenleri de gruplardı. Böyle olunca grupların, takas
edenler içinde koyun üreten grubun, kunduraya; kunduracı grubun da koyun etine
talepleri var mı, yok mu diyen bir süreç karşılaşmaları hiç olmadı. Zorunluluk
içinde olamazdı da. Ancak kundurayı da koyunu da buğday üreten grup üretirse
takas olası olamazdı.
Birbiriyle asla temas etmemiş grupların, sınırlı sayıdaki
nüfusla içinde oldukları enerji düzeni her üç beş üretimi bir arada
başlatmalarını olanaksız kılıyordu. Grup nüfusu bir üretim hareketinin parçalı
süreçlerine ancak yeten bir dağılımdı. Kapalılık olmasaydı zaten trampa
süreçleri başlayamazdı. Bu nedenle diğer grubun da trampa yapmak için “acaba karşı
grup benimle aynı istek içinde mi?” diye
hiç bir sorun yoktu. İttifaklar bu zorunlulukla takas buluşmalı akışın
güvencesiydi.