Bu günlerde fena şekilde Hint filmlerine sardım. Pek çoğu absürt ya da Hollyvood filmlerden araklama olsa da içlerinde gerçekten çok çok güzel filmler de var. Bunların isimlerini tek tek saymayacağım. Bu günkü konumla ilgili olanı üzerinde bir iki şey söylemek istiyorum.
Bilmem '' Dil Bole Hadippa '' adlı bir Hint filmi seyrettiniz mi? Ya da '' She's The Man'' Filmini?
Dil Bole Hadippa aslında She's The Man filminin Hintliler tarafından araklanmış hali.
2006 Yılı yapımı olan She's The Man fimi bizde '' Seksi Futbolcu'' adıyla oynatılmış. Dil Bole Hadippa ise 2009 yılında vizyona girmiş ve bizde '' Kalbimin Sesi'' adını almış.
Dil Bole Hadippa filminin başrolünde benim nazarımda en güzel Hintli aktrist Rani Mukherjee oynuyor. Partneri ise oldukça yakışıklı bir aktör: Said Kapoor.
Filmde, köyünde bir dans grubuyla gösterilere çıkan ancak tüm hayali iyi bir kriket oyuncusu olmak olan Veera ( Rani Mukherjee ) aradığı fırsatı nihayet bulur. On seneden beri Hindistan- Pakistan arasında ''Dostluk kupası'' adı altında kriket maçları yapılmakta ama her seferinde Hindistan yenilmektedir. Hindistan takımının koçu, İngiltere'de yaşayan çok iyi bir kriket oyuncusu olan oğlu Rohan'ı ( Said Kapoor ) çağırır ve takımın başına geçmeye ikna eder.
Rohan, takıma iyi oyuncular kazandırmak için bir yarışma düzenler ve Veera, seçmelere katılmak üzere elinde kriket sopasıyla seçmelerin yapılacağı yere gelir. Kapıda uzun bir kuyruk vardır. Hemen girişte de elinde sopa olan bir güvenlik görevlisi...
Veera ile kapıdaki güvenlik görevlisi arasında şöyle bir konuşma geçer:
Veera:
-Amca hemen kapıyı aç. Seçimler için geç kalamam.
Güvenlik görevlisi ters ters bakar Veera'ya
-Kızım, burada bayan Hindistan değil,kriket seçmeleri yapılıyor.
Sırada bekleyen erkekler gülüşmeye başlar. Güvenlik görevlisi devam eder:
-Bayanlar giremez.
Veera inat eder:
-Neden? Nerede yazıyor kadınlar giremez diye?
Güvenlik görevlisi öfkelenir.
-Bir kez söyledim, anlamadın mı? Kısa boyuna uysun diye tanrı sana az zeka mı verdi? Bu gün kızlar kriket oynamaya başlasın, ( Erkeklere hitaben ) - Siz çocuklar bilezik takarak evde otursun..
Sonra elini şamar şeklinde havaya kaldırır ve devam eder:
-Git şimdi. Yoksa zorla mı göndereyim?
İşte tam bu konuşmalar olurken hemen yanlarından tahtırevan içinde tanrılarının, daha doğrusu ana tanrıçalarının heykelciklerini, resimlerini taşıyan bir grup insan geçer yüksek sesle '' Bağırarak söyle, ilahi anne yücedir'' Diyerek...
Güvenlik görevlisi de dahil erkekler derhal saygı duruşuna geçerler ve yanlarından geçen bu grubu selamlarlar. '' Bağırarak söyle ilahi anne yücedir'' Diyerek.
İlahi anneye gösterilen bu saygı ve sevgi üzerine Veera taşı gediğine koyar:
-Kadın olan bir varlığa ibadet ediyorsun ama insan olan bir kadını eziyorsun. Yazık..
Peki Veera'nın bu çıkışı ona kapıyı açtırır mı? Hayır. O yine kapının dışında kalmıştır. Seçmelere katılabilmek için erkek kılığına girmekten başka çaresi yoktur ve o da öyle yapar. Kadın Veera olarak giremediği o kapıdan erkek Veer olarak girer.
Filmin bundan sonrası bol danslı, komedi, gırgır bir tarzda devam eder ve en sonunda Veera ( Pardon Veer ) sayesinde on yıldır yenemedikleri Pakistan'ı yenerler.
Yenmesine yenerler ama bu arada Veer'in aslında deli gibi aşık olduğu Veera olduğunu öğrenmiştir Rohan. Maçın sonunda onun suratındaki sakalı, bıyığı alıp, saçlarını da açarak Pakistan takımına '' Bugün sizi erkekler değil, bir kadın yendi'' Deyince ortalık karışır.
Pakistan tarafı '' Bu bir hile '' Diye itiraz ederken Hintli seyirciler Pakistan önünde kazanılan bu başarının bir kadın tarafından sağlanmış olmasını kabullenemezler.
Sonra?
Sonra Veera bir konuşma yapar ve önce Pakistanlılar, sonra da Hindistanlılar Veera'yı alkışlar falan filan...
Tam olarak iki saat yirmi dakika süren bu filmde aslında en önemli mesaj otuz beşinci dakikada verilmiştir : '' Kadın olan bir varlığa ibadet ediyorsun ama insan olan bir kadını eziyorsun. Yazık ''
Dün gündüz bu filmi seyrettim. Akşam haberlerinde ise Türkiye'de sokak ortasında sekiz yaşındaki oğlunun ve bir sürü başka insanın gözleri önünde karısını bıçaklayan bir kocanın görüntülerini... Aklıma ister istemez şu soru geldi: Tek tanrılı dinlerde kadın ya da erkek bir tanrı yoktur. Daha doğrusu tanrının cinsiyeti diye bir kavram yoktur. Dolayısıyla da en azından biz Müslümanlar için tapınılan bir kadın tanrı söz konusu değildir. Acaba bu sebeple mi böyle rahat rahat sokak ortasında kadın bıçaklayabiliyoruz? Hem de sekiz yaşındaki çocuğumuzun gözleri önünde...
Yok, sebep bu olamazdı. Evet, bizim taptığımız bir kadın tanrımız yoktu ama dini ne olursa olsun bütün insanların annesi olduğuna inandığımız bir Havva anamız vardı. Vatanımıza bile Anadolu demiştik. Bütün yasaların üstünde olan yasamıza Anayasa demiştik. Bütün fikirlerin özüne Anafikir demiştik. Ayrıca önderimiz, her işimizde rehberimiz, peygamberimiz '' Cennet anaların ayakları altındadır'' Demişti. '' Karısını dövenin ahirette davacısı ben olurum '' Demişti. Yani evet kadın bir tanrımız yoktu ama bir kadını bırakın sokak ortasında bıçaklamayı, dövdüğümiz takdirde bile öteki alemde karşımıza davacı olarak dikilecek bir peygamberimiz vardı. O halde sokak orasında kadın bıçaklamak neyle, nasıl izah edilebilirdi? Ya da bu akşamki haberlerde seyrettiğimiz gibi sokak ortasında hem de iki polis tarafından bir kadın nasıl evire çevire dövülürdü?
Şimdi denilebilir ki '' Dün bir film izledin, arkasından haberleri seyrettin... Kahpece kurşunlanan şehitlerimizi görmedin, memleketin sürüklendiği bir savaşı görmedin, Lasvegasdaki terörü görmedin, göre göre sokak ortasında bıçaklanan bir kadını, ya da bu akşam polislerin dövdüğü kadını mı gördün?''
Yok, onları da gördüm. O sebeple zaten böyle bir yazıyı kaleme aldım. Kafama takıldı: Acaba inandığımızı, iman ettiğimizi söylediğimiz Allah'a ya da hangi dinin olursa olsun tanrılarına, tanrıçalarına gerçek manada iman etmiş olsaydık yine de sokak ortasında bir kadını bıçaklar mıydık? Mesleğimiz polislik gibi kutsal bir meslek olduğu halde bir kadını sokak ortasında evire çevire döver miydik? Arabası arıza yaptığı için duran bir asker kurşunlanır mıydı? Bir kaç varil petrol için dünyayı kana bulamayı düşünür müydük? Bizim analarımızın yüzü gülerken dünyada milyonlarca ananın açlık, savaş ve benzeri sebeplerle gözyaşı dökmesine seyirci kalabilir miydik? Okula gönderdiğimiz minicik yavrularımızın organ mafyası tarafından hayalet servis araçları tarafından kaçırılması endişesini her gün çocuklarımız evimizden içeri, ya da okullarında sınıflarından içeri girinceye kadar yaşar mıydık?Üç günlük dünya saltanatı için milyonlarca çocuğu, genci zombilere dönüştüren zombi hapı denen uyuşturucu satar mıydık?
Soruyu şöyle sormak da mümkün: Düşman bellediklerimizin anasını si.mek yerine o analara saygı ve sevgi göstermeyi bilseydik. Onları tanrı olarak kabul etmesek bile bir tanrıymışçasına hürmet gösterseydik dünya yine de bu kadar kötü olabilir miydi?
Onlar, mesela biz erkeklere daha güzel, daha cazibeli görünmek uğruna - dünyadaki açlık sorununun halledilmesi için 100 Milyar dolar yeterli iken- her yıl 200 Milyar doları kozmetik ürünleri için harcarlar mıydı? Kendileri gibi anne olan pek çok hayvanın derisini kürk diye üzerlerine giyerler miydi?
Amaaannnn. Delice sorular işte. Unutun gitsin.