Kırk Haramilerin dergâhındayım
aslında sadece tek farkla: kırk birinciyim belki de kırk bir kez Maşallah,
demenin coşkusuna nail olmuşken.
Top yekûn uyutulduğumuz için bir
yürekte toplanmış yaşayıp gidiyoruz: kâh ömrün rehaveti kâh dünün özrü kâh
andan ırak bir yolculuk belki de bir Ali Babaya rastlamak adına.
Sonlarla başı karıştırıp elde ettiğim
kıvamsa akla zarar. Uyutulduğum bunca yılın naaşı mıyım ne? Kucağımda kiremit
rengi çiçeklerim ve varsa yoksa oyuncaklarım yine gömülü zamanın görgüsüz
alaylarında, ben bir boyut arayışında inceden bir öfke ve yeri geldi mi
kendimle eğlendiğim kadar da mutluluğu giyindiğim.
Asabi mizacımdan da yok eser ne de
olsa tek eserim içimde mimarisi bitmeyen hayallerim ve ufkumu aydınlık kılan
dünümdeki anılar.
Hastalıklı bir yaşantı tarzı, diyen
doktorların yalancısıyım ne de olsa tutunmak adına hayata bir şeylerle meşgul
olmalı insan.
Ya devinen egoda kayıt dışı bir öfke;
ya, aç gözlerde biriken ihtiras ve haset ya da çocukça bir neşeye tutunup
hayatın her açısından bir kazanım elde etmek? Bazen bir çocuğun elinden tutup,
bazen bir yaşlının torbasını taşıyıp bazense aynaya bakıp kocaman bir gülümseme
armağan etmek kendine gerçi aynalardan yansıyan sadece dış görünüşün ehemmiyet
taşıdığı inancı ile nasıl oluyorsa aynadaki yansımana bak ve mutlu ol
diyenlerden değilim zira içimi görmeme vesile olan ne bir ayna ne de görüntü
kaygım varsa yoksa içimi diri tutan basit bir sağanak: misal mi?
Örtülü ödenek gibi atıfta bulunduğum
cüzdanım ve tek seferde harcamaktan kaçınmayacağım dünyalık bir hediyedense
kendimi tutsak kıldığım standart hayatımdan bir sapma yapmama vesile olacak
delice bir tutku yine adı ve mahiyeti bende saklı kalsın ne de olsa yere göğe
sığdıramadığım umutlarım her ne kadar ıskartaya çıksa da ben hala kursağında
ufak mutluluklar taşıyan bir kız çocuğuyum gerçi yaş itibariyle, şimdilerin
deyimi ile büyük bir günah işliyorum ne de olsa üç kuralın tümünü
uygulayamadım.
İlkine sapına kadar haiz oldum.
Süreç eğer ki eğitim ile ilintiliyse
zaten tutsağı olduğum bu okuma aşkıma gem vuramıyorum.
İkincisi mi?
Konuya şuradan bir dalış yapayım o
zaman…
Sıradan bir konu gibi gözüken ve genç
nüfusun dörtte birinin işsiz olduğunu düşünürsek, ben bir çalışan olsam neye
yarayacak ya da boş gezenin boş kalfası addedilsem neye? Bu anlamda tüm
bağnazlığımla kendimi protesto ediyorum ve yeni yılın ilk günlerinde
rastladığım bir öğretmenimle ayaküstü hasbıhal ettik ve basit bir sorusunu tüm
açıklığımla yanıtladım.
Dert etmediğini görmek mutlu etti ve
bir sonraki soruyu bekledim ne de olsa gündemden düşmeyen konulardan biri ve
ben değil aile kurmak bir yuva çocuğu sağduyusu ile bol miktarda duygu
salgılarken ve izdüşümü yine bu yazdıklarımdan da ibaret değil hani.
Geçiniz efendim ne de olsa muhalif
bir insanım: ama en çok kendime. Zaten kaşınan bir yaram da yok ne de olsa
yarınımdan da kaygılı değilim ama çok kısa bir süre evvel vuku olan o vahi
sayesinde oldukça öngörü geliştirdiğim ve kelimenin tabiri ile boyutlar arası
yaptığım yolculuk ile dündeki kayıplarımı dibine kadar gömmekle meşgulüm.
Ne yani? Kapımı çalan bahar bana
yaradı mı yaramadı mı? Yaram yok ki gocunayım varsa yoksa törpülemem gereken
uzamış tırnakları yine mizacımı deştiğim kadar eşelediğim de bir yalan değil
iken…
Yılları tasnifliyoruz aslında yoksa
huylarımızı mı hizaya sokuyoruz? Ben bile benden sıkkınken kime kötülük yapmaya
hakkım olabilir ki bu anlamda bazı şeylerden ve bazı insanlardan uzak durmak
payıma düşen en azından kimseyi sıkıntıya sokmadan ben zaten lafı hepten
kendime sokuyorum. Eh, insan kendini bildikten sonra varsın herkes bildiğini
sansın ve bilmediğini de biliyorum, diye iddia etmesin.
Göstermelik mutluluklardan da çıktık
mı yola… girdapta dönenen hezeyan bulutları bu anlamda görüntü kaydı demek
değil ki için közünde de dumanı tütmeyen yangınlar yok. Varsın yangınlar sona
ermesin ve dibi tutsun tüm acıların sonra da baş tacı ederiz geç gelen
mutluluğu.
Aslında kırk birinci Harami olarak
bir eklenti miyim yoksa haydan gelen huya gider misali az sonra buhar mı
olacağım? Zanların ya da zafiyetlerin son bulmadığı bu devranda ne fark eder
ki? Ha bir eksik ha bir fazla? Yine de herkes mülkiyetini ve haysiyetini
korumakla mesul bu yüzden ben hala iddia ediyorum; dünyanın en mızmız suyolu
olduğumu ne de olsa aralıksız çağlayan bir gönül pınarım var ve bitimsiz
gözyaşı sağanağım gerçi dokunsalar ağlayacak bir insan profilinden farklı
olarak kendi sakarlıklarımdan da muzdaripim lakin dokunsan yıkılacak bir
meziyetle ben nasıl oluyorsa gülücükler saçtığımı kayıt altına alırken Tanrı
belki de yakınımda kim varsa nasiplenen ama en çok da kendim.
Gürül gürül bir sağanaktan medet
umacaksanız öncelikle içinizde rahmeti ve enginliği izah edin ama kendinize ya
da bakın etrafınıza ve gördüğünüzü de unutun zira çevrenizdekiler değil sizi
mutluluğa eriştirecek olan bilakis içinizde saklı tutkularınız ve zaaflarınız
ve direnciniz ve elbette hayalleriniz ve de umutlarınız her ne kadar yarına
çıkacağımız meçhul olsa da günü doyasıya yaşamak ve yarına da coşkuyla ve
utkuyla erişme heyecanınızı gölgelemeden kendi gölgenizle bile aranızı
açamayacak derecede kavgalı olmak sanırım insanı diri ve neşeli tutan işte
bunca benlik kaygısı elbette soyutlanmadan çoğu şeyden ve insandan bilakis siz
erdikçe hidayete adım adım ve kursağınızda takılı ne varsa büyük iştahla
yuttuğunuz ve yaşama açlığınızı geçiremediğiniz hele ki iştahınız hayatı
duyumsamak ve mutlak bir mutluluk elde etmek adına ise haydi çıkın yola ve
kendinizi bulun belki de kaybolmanın mahareti ve azameti ile kaybolmaktan da
korkmadan…