Ölü iklimler kapıda
Tokmağı olmayan hükümlerin direği
İlahi sevginin tecelli ettiği
Yüreğin kayıtsız şerh düştüğü:
İşte hayatın alfabesi.
Tozutan aklın yorgunu;
Kaynayan benliğin ateşlerken fitilini
Bir közde
Bir de gözde aşkın iksiri
Yine dokunuşu naif,
Sunumu yarına haiz
Bir cümle daha tekelinde kalemin.
Sunumunda ise sevginin
Bir katreden farkı yok belki de
Şu hayatta bıraktığın izin.
Hangi sancı,
Hangi kuytuda son bulmalı?
Fakir kulun hikmeti değil mi
Şükür yüklü teyakkuzunda gecenin
Sandıklarında biriken hüzün?
Hem de meylettiği
Bazen ise sanmadıklarından çıkıp da
yola
Varmayı ertelediği
Şekilsiz şemaili kibrin
Hangi reveransla kucaklamalı ki
bilinmezi?
Hadi, gidelim diyebilmek
Belki ötesinde
Ertelediğin vakitsiz ölüm
Kıblende yangın,
Halesi yorgun bir tebessüm
Denmeyen ne kaldı da geriye
Hala savunuyorsun işte
Kayıp isminde
Bir çiçekten dahi kırılgan
Şu sefil yüreğin.
En namert gölgesin
En yüzsüz imgelerdensin belki:
Ölün dirin de bir bil üstelik ektiğin
Aşkı baş tacı bildiğin
Haznende yorgun cümleler
Kayıp imgeler ne idüğü belirsiz
Kimliklerden doğurgan hüznüne tezahür
eden
Ölü bir iklimden başka da bir şey
değilsin.