Hayatın zalim bir yalandan ibaret
olduğunu öğreneli çok olmadı, dostum belki de kuyruklu bir yalandan ibaretim
ben de.
Hain ve yanlı olmayı da beceremedim
gitti bu yüzden yansız yaşıyorum en azından yüzümün pembeliğini güneşten
alıyorum.
Sevdikçe çoğaldığına inandım
insanların; severek netleşiriz sandım lakin yalandan ibaret hayatların bir
kurmaca olduğunu yeni fark ettim.
Seni sevdiğim kadar da var hani ve
sevildiğimi hissetmek içimin büyüyen yangınına bir avuç da olsa su ve ferahlık
serpti.
Gidip dönmeyenlerden oldun mu hiç ya
da gelmeden gittiğine inanılan… Fark eder mi, diyeceksin belki de ama farklı
olmak da bir suç/muş.
Farklılığın ne anlama geldiğini yeni
çözdüm sevgili dostum: önce seviyorsun derken katlanıyor sevgin sonra da
öldürüyorlar içindeki neşeyi hani var ya, demekten imtina edip sessizliğime
kuruluyorum yeniden.
Karınca misaliyim ama kararsızlığımla
da insanları pek bir tepeye yerleştiriyorum.
Zamane insanı denenlere de pek bir
itibar ediyorum aslında öncemden farklı değilim zaten zamanın ve amansızlığın
ne anlama geldiğine yeni yeni vakıfım.
Bir bulmaca eki gibiyim diğer yandan
yine günlük tasvirlerin: her kafadan bir ses çıkıyor sonra ben de ses etmeye
kalkıyorum ki… mağlup düştüğümü bilsem de bana sunulan hayatın ana kıtasında kaplumbağa
misali çekiyorum hayatın örtüsünü tepeme gel de anlat içimdeki sese.
Duraksadığını fark ediyorum ne de olsa
hissettiklerimiz ikimizin doğaçlaması.
Bir ön görü getirmeni bekliyordum ve
ansızın sundun bana demek ki ayrık otu olmadığımı sen de fark ettin.
Derinlerin nüansız son zamanların yegâne
titreşimi belli ki deprem öncesi uyarıymış içimdeki huzursuzluğun tavan
yaptığı.
Anlaşılmaktan yana kaygılıydım bir
ömür bu yüzden dostlarımı biriktirdim bir yerlerde ve derken
istifledim-sanmışım ne yazık ki-sonra da dokunaklı mizaçlarıyla beni safkan
yarış atı addedip yeniden koşuya soktular lakin bildiğin koşulardan değil hani
belli bir bölüme yerleştirilmek adına kampa girdiğin zaten sonrası malum: hangi
bölümse üniversitede sözüm ona muazzam eğitim alacağın asla seni tatmin
etmiyor.
Bilmediklerin de var ne de olsa
kısıtlı zaman diliminde bir bölümünü sunabildim ben de yeni dostlar edineyim
dedim ve yapıştım yakalarına.
Mazur görüldüğüme inanıp hem de…
mağduriyetimi yeni öğrendim sanırım iflah olmaz saflığımla derdest olacağımı
hesaba katmamışım.
Herkes kendinden mesul madem: iyi de
o zaman niye herkes birbirine atıfta bulunup iç dünyasını ve mahremini
kurcalıyor ya da tam tersi: tutunduğun dalın kuruyacağını da asla hesaba
katmıyorsun belki de bindiğin dalı sensin kesen bu da güven duyduğun insanların
hücumuna uğradığın sanrısının gerçeğe dönüşmesi.
Kısa kesmek istemiyorum zaten konuya
sevgiden girip başka güzergâhlara girmek çok da mantıklı değil hem mantığın da
bir sınırı var eğer ki gölgenden bile muzdarip isen sevginin hicvini kime
yükleyeceksin?
Bir araz da olabilir.
Ya da bir ikaz.
Ne de olsa iç mekanizmanın donanımlı
olmasındansa sinirlerinin çelik gibi olması gerçeği ve akabinde donanımlı
oyuncu kimliğin. İbraz ettiğim ise ruhumun dokunulmazlığında bol kepçe sevgi
menüsünden insanlara sunum yapmak.
Kaygılıyım artık. Sevmekten yana da
dertli zaten sevginin izdüşümü çok da kalıcı değil günümüzde.
Sevgi… katsayısı belki de bolca ikram
yine diğer duyguların teyakkuzunda delirme ihtimaline yakın bocaladığın kadar
da bonkör duyguların çatık kaşına kızan üç beş beynamaz etkisiz eleman: tıpkı
nefretin tıpkı zulmün tıpkı ayrımcılığın yansıması.
Senden güç aldığım çok net bir ifade
hele ki katıksız sevip seviliyorsa insan.
Sözcükler gafil avlıyor bazen hele ki
geveze iç sesimin akımına kapılıp gerekli gereksiz rahatsızlık vermek mevzu
bahis iyi de dost dostun vaktini çalmaz ki. İşte bana bunu öğreten sensin can
dostum.
Karşılıksız olmadığını bildiğim her
duyguyu aslında herkese ikram etme istemime de rest çekiyorum sanırım sevginin
çarçur edilme ihtimali değil de geride kalan enkazı benliğimin.
Peşine düştüğüm hiçbir şey yok
hayatta sadece sevdiğim kadar hayatın da beni sevmesini dilerdim ki biliyorum
beyhude bir var oluş şarkısı üstelik acıların tadımlık değil de ömürlük olduğu
kayıtlara bir an evvel geçmeli en azından bunu yeni fark eden çömez bir beşer
olarak.
İnsanlığımı sunduğum kadar inancımla
var olmak aslında herkesin beyanı bu doğrultuda lakin gerçek mi yalan mı
olduğuna sadece Tanrı karar veriyor ve bir şekilde karşımdakinden aldığım
enerji ile ben de vakıf olabiliyorum sanırım zaman aşımına uğrayıp yavaş yavaş
boyut değiştiriyorum ve bu bana her anlamda özgüven yüklüyor gerçi arkası
gelmiyor ama.
Bacak bacak üstüne atan bir ünlem
işareti daha şimdi göz kırptı bana belli ki gevezeliğim ona da sirayet etmiş.
Şimdimi yüklediğim bu satırlarla
ruhunda geziniyorum biliyorum aslında söylemesem de sen bir şekilde
algılıyorsun demediklerimi bile ve bu bana inanılmaz iyi geliyor.
Öncemi bu gün ütüledim ve astım
aklımın iplerine belli ki bir sarkıt gibi yüreğin mizacı: ah, bir de yarınımı
mutlu kılsam.
Dünsüzlüğüm değil de yarınsızlığımla
iştigalim şimdi.
An’ı yaşamak da pek bir yorucu dedim
ya; kayıtsız imgeleri öldürdüm bu gece ve içimi ters yüz ettim ve serdim
ayaklarına.
Dostumdan da öte kardeşimsin madem
hele ki geç bulduğum bir kız kardeş ve dostluk teminatı ile ikimizin özrü değil
mi hayata baktığımız noktada birbirimizi tamamladığımız…
Güllerin bittiği hangi bahçe ise
içimi yetiştirdiğim ve hangi dikense içimi kanatan tıpkı senin dediğin gibi
sevgili dostum: gül kokulu şiirlerim var benim ve isim annesi de sensin.
Olduğun gibi kaldığın için ve beni
bana sunup beni benimle mutlu ettiğin için ömür boyu ödeyemem hakkını.
Hangi günümse çalınan benden…
Hangi umudumsa insanlarca kıyıma
uğrayan…
Kıyama durduğum yüreğinden asla atma
beni.
Seni seviyorum can tanem, sevgili
kardeşim.
Sevgili Özlem Demirkaya’ya hediyem
olsun bu mektup ve içimi teslim ettiğim güzel yüreği asla dert görmesin.
Sevgimle.