Hayatın irsaliyesinde saklı hikâyemiz:
Gönül gözümüze hitap eden her veciz
İşin aslı;
Şiirin adı bile yok iken,
Damlayan dizeler sağanak misali
Yine iklimlerin görücüye çıktığı
Uyduruk bir senaryo yazıp da
Adını şiir koymakla eş değer
Gerçi ne değişti bu güne kadar?
Kara’dan alacaklıyım
Beyazın nikâhını kıydım bu gece.
Beyaz’dan yana niyazım madem her dem
Kara duvağına beyaz örtüler seren
O kızın tek kişilik masalıyım:
Abartısız her mısram
Yansız her sevdam…
Daha ne mi kaldı?
Istranca dağlarındayım yine
Kaf Dağına düşmüştü yolum birkaç kez
oysa:
Ne yaşım abartı
Ne de yazgım yanılgı.
Derken büyüdüm
Bir iki üç demeden tıp:
Yalnızlığın hayâsı aslıma tutunduğum
Adımı soldurduğum
Bir güz güncesinde
Muaf tutulduğum dalımdan
Kim koparmaya cüret edebilir ki?
Aşkımı ihya eden bir sancıdan doğdum
Bir doğumdan ölüme düştü yolum
ansızın
İçimde hazan olsa biçare
Yüreğin delalet ettiği
Onca sevi’yi kime sunsam ki?
İhlal edilen hangi kimliğim mi?
Kâh çocuk kâh kadın kâh derviş…
Yana yakıla huzura uzanan elim de mi
Hep boş kalacaktı?
Hüsrandan çaldıklarımla yaktım
kınamı,
Zaman zar tutarken
Huda’yı resmettim her şiirimde.
Zafiyetlerin görücüye çıktığı bir
sabahı
Sildim defterden:
Anıp da rest çektiklerim ne zaman ki
Bindi değere…
Sıdkım sıyrıldı dersem,
En büyük günahım.
İçine düştüğüm tuzağın
En gariban tutsağıyım
Ne kinim ne kirim var,
Diyenlerin yalancısıyım.
Sevip de sevgiyi ihya edenlerin
Baş tacıyım:
Bir deli güfte
İsli mabedimde
Son ukde
İçimden ayırdığım köşeye
Sevgiden bozma bir hücre
İnşa ettim Hakkın elleriyle.