Zorlukların farkındalığında yine bir
müşkül daha çalarken kapımı ve geçen zaman içerisinde ne uzadım ne de kısaldım,
sevgili yazarım.
Bir ön söz yazmak isterdim asla
yazılmayacak o romana lakin yazmayı dileyen ben’mişim gibi bir hicap da hâsıl
olmasın hani.
Zaman pek bir özürlü bazen kayıt
altına aldığım düşüncelerime atıfta bulunuyordum ve az evvel senden çaldığım
bir söylem kemiriyor aklımı: düşünce ve duyguları ifa edilebilmesi… sahi,
hangisi daha zor ki?
Zaman yanıltıyor insanı sanırım üç boyutlu
bir kelam yaratmak adına tüm derdim belki de dört boyutlu ya da açıları kayıp
bir üçgen.
İkilem yüklenip de üçgen olma
ihtimaline hiç düştün mü sen?
Sıfatların yorgunluğu ve ismimle
uyumsuz asık mizacım yine son zamanlarda yenilgiye uğradığım-gerçi ne zaman ki
bir kazanıma haiz oldum şuncacık yaşamımda?
Görüntü itibariyle… sahi, bu nasıl
bir ölçektir de insanlar mütemadiyen sorgular seni? Ya, sen? Sana da oluyor mu,
gibi abuk sabuk bir sorunun cevabını asla veremeyeceğini bildiğim için.
Vakit buldukça karıştırıyorum
yazdıklarını zaten her şey karman çorman, sevgili yazarım. Okuduğum bir yazına
yeniden rast geldiğimde inan ki yeni bir açılım peyda oluyor: eh, düşün bendeki
gizemi bir o kadar bulutlar oynaşırken ben hala nasıl oluyor da güneş kadar
sıcak bir atmosfer diliyorum lakin yakmayan ve canını acıtmayan.
Akça pakça bir yazı olmalı her
yazdığım ve asla da şaibeli bir uzantısı olmamalı lakin bu demek değil ki; her
şey ayan beyan ve ben tüm sırlarımı bir bir ifşa edeceğim. Bingo!
Sahi, hangi sırrım kalmadı yaza yaza
bende kalan?
Çok hem de ne de olsa ben bir sunum
yapmıyorum yoksa sundurmasında bahçenin kör kuyudan çektiğim her boş kovaya
zimmetli miyim de içimdeki aksan aksayıp duruyor?
Sana özendiğimi sandım bir zamanlar.
Yalan söylüyor da olabilirim hani ne de olsa sahip olamadığım her şey elinin
altında. Peki, sana gerçekten benzemek ister miydim?
Akademik kariyerini göz önüne aldık
mı? Evet, dilerdim ne de olsa en büyük hayal kırıklıklarımdan biridir devamını
getirmiş olmamam sanırım ben büyük ölçekli hayallerin perspektifinde hala
öğrenci ruhumla bir akademisyen olma şerefine nail olmaktan son anda
alıkonmuştum bu anlamda ah’ımı alan da az insan yok hani yine de kader, deyip
şimdilik erteliyorum bu sıkıntımı.
Dert mi yok başka?
Şükür etmek ne kadar yüksek bir
tevekkül ise ben de derdimi tasamı yok sayıp her gün düşüyorum yollara lakin ne
getir- götür işlerinden anlarım ne de saatler süren uzun yolculukları severim
varsa yoksa rahatım bu anlamda yolculuk kazan’ımda ben duyguların serkeş
varlığı sayesinde gidip geliyorum artık ne hikmetse.
Biraz soyut bir resim çizmiş
olabilirim sanırım senin tarzından yana pek bir özdeşlik yok arasında bu
hurafelerin. Zaman zarflarına bakıyorum da bir de edatlara yine emir kipleri
ile ikame edip hala bir şeyleri yetiştirme telaşındayım.
Gece an itibariyle bir kehanet
ısmarladı ben ise beklemedeyim keşke biri duysa da şu yan kasayı hizmete soksa
ne de olsa duygu arabamda ne ararsan var yine editörün kasasından-pardon
onayından-geçecek.
Ismarlamadığım ne varsa onlar da
teşrif etti: öncelikle huzur gerçi vakitsiz geliyor ve çalıyor tüm ilhamımı
yine de değer hani. Adında bile mutluluk hâsıl olurken, huzur öncesi içimdeki
gerilimi ben de yazarak yok ediyorum.
Hazır yeri gelmişken… sahi, senin
öğrencin olmak ister miydim? Belki ayıp olacak ama istemezdim doğrusu ne de
olsa tek öğretmenim yine maneviyatın huzurunda hasbıhal ettiğim o İlahi coşku
ve yine farkındalığın bana kattığı diyalektik mimari: önsezilerim günbegün
güçlenirken ve saf tuttuğum saflık mertebesinde uzun boylu yenilgilere de
mazhar olurken.
Zamandan yana derdim diğer yandan:
bazen asla geçmeyen.
Belki de saatleri kovaladığım derken
yenilgiye uğrayıp günü ertelediğim gece ise pek bir işveli: gel de uyu.
Gel de uyan.
Gel de yazma.
Köhne bir arabam olsun isterdim ve
sıra sıra raf koltuk yerine belki de monte edilmiş bir karavan lakin tekerleği
olmayacak.
Düşperest kimliğim zaman zaman
yaftalansa da ben böyle idare ediyorum zamanın ve tamahın çok ötesinde yine
kendi saçmalıklarımla en çok eğlendiğim kadar da en çok imrendiğim normal ve
uyumlu insanlar.
Bir özür belki de yine de Tanrı beni
affetsin sonuç itibariyle bu doğumu ben gerçekleştirmedim ya da ısmarlama bir
güdü değil ne zamanki yazmaya dursam sonrası malum: kayan zeminde bir de kayan
kalem eklentisi ile tabir-i caizse fersah fersah arşınlıyorum koca bir ömrü
yine de neresinden baksan hala o kırmızı saçlı küçük kız çocuğuyum.
Bir romanın elimde laf aramızda hepsi
lakin bir tanesini bitirmek üzereyim ve sıkça da düşündüm hani; neydi
esinlendiğin sanırım biliyorum zira sen de biliyorsun neyi bildiğimi. Bir
kurmaca değil: o da çok mümkün hem bir dostumdan çaldım bu fikri ne de olsa
kurmaca yazmadığın diline dolanmış herkesin belki de okurlarının sadece yine de
kurgu anlamında bir diğer sevdiğim yazardan da epey farklılık arz ediyorsun.
Esinlenmek değil de ertelemek
benimki.
Ertelemek konusunda kimseyi de üstüme
tanımam hani ama şu bitirmek üzere olduğum kitabındaki karaktere asla özenmedim
yoksa tıpa tıp o muyum da bu kadar kendimi müdahil ettim yarattığın karaktere?
Bir zihniyet.
Bir uyruk.
Bir ulak.
Belki de hayatın sunumunda ilahi bir
dokunuş adına kader denen güzergahta biz tali yolları belirlesek de ana yolda
mütemadiyen hız yaptığımız.
Bir gölgeden de hallice ama en güzeli
tutulma zamanı yaşanan o hengâmede bir güneş kadar büyüleyici ve bir ay kadar
da çarpıcı olmak ama ben sadece bir yıldız’ım üstelik dikenlerinden muzdarip
bir gül’ün de seyrinde belki de bir gülkurusuyum.
Adımla sanımla.
Yüreğimle zikrimle.
Sen gibiyim belki de hiçsizliğimin
varlığıyım ne de olsa varlık katsayım hep sıfırdan ibaret.
Dedim ya…
Kuyruğumda sayısız zerre kayıtlı
aslıma dönüştüğüm her geceyi de doğuşum sayarsam, evet, ben bir yıldız’ım
aslına ihanet eden bir ışıktan da muzdarip sanırım adına mutsuzluk diyorlar.