Unutulmuşluğun yasını tutuyordu kirli
ellerinde:
Kininle uzlaşıp derlediği ömrüne
Şakayıklar sunuyordu derin gözlerin;
Devasa şehlasında
Hünkârı aşkların
Şakıyan edasında bir suret:
Düne namzet bir iklimde.
Kayıplardı kazanım babında bir
yürekte konuşlu.
Dündü aslında yarının öbeğinde bir yenilgi.
Geçişi noksan ve aksayan ayaklarında
Beyitlerin
Gömüldüğü şu ağacın dibinde.
Ölmemişti oysa:
Öyle ya, izin vermemişti henüz Tanrı:
Bir şiiri daha baş göz etmeden
Kim ısmarlayacaktı bunca dizeyi?
Son bildiğine binaen
Bir sonat benzeri
İklimlerin çağıran sesini kim
kesecekti kim?
Kinayeden uzak deyişlere uzandı
uzanalı
Bir kareyi bölüp de iki üçgene
Ve daha da dik açılı
Acı benzeri bir yalıtımla
Kol kanat germişken
İçindeki her yetime.
Zaafları vardı adamın;
Yalıtılmışlar mezarlığında
Duyulmaz sesinin adeta inkârı:
Bir diyezden çıkıp da yola
Varmaya çok vardı aslında…
Yine de yutkundu ve sabırla
Yemin etti kadere ve Tanrı’ya.
Genişleyen dehlizin,
Bir minör benzeri
Alamadığı tık nefesin;
Kayıpların uğruna
Biçtiği lanete
Bindiği atın yelesinde
Konan kanadı kopuk kelebeğe bile
Methiyeler dizdi adam:
Aslına biat haykırdı adeta
İçinde yüksünen şehla çöküşlerde
Bir kalibre miydi yoksa
İçindekine hürmeten
Acının dozajı…
Bir angarya
Etine saplanan bir deli sızı:
Devrik cümlelerin ömrünü tahliye eden
Bir rahlede
Sefil dokunuşu kaderin
Kanıksadığı kadar vebalin
Şiir benzeri bir vedalaşma
Adeta aşkın
Üstüne düşen gölgesi:
Beyhude ısrarlarla
Payidar kılmaya gücü yetmese de
Baki kalacak olan neydi
İçindeki hüzünden başka?
Zamanı uyuttuğu kadar unutulduğu;
Varlığı kadar katık yapacağı son şey
Yine yalnızlığın asaleti
Ne de olsa ufkun rayihasında
Hep son bir katre;
Ölümün deryasında
Garip bir huzme
Belirsizliğin şiiri olsa olsa
Arkasından gözyaşı dökecek tek zümre.