Tam olarak  1958  yılının  sonları,  1959  yılı  başlarıydı.   

Cennet  vatanımızın ağaçtan  ve  yeşilden  arındırılmış  bir  bozkırında  o  kızgın  güneşin  altındaki  tek  gölgelik  olan  köy  kahvesinde  üç  ahbap  çavuş  her  zaman  olduğu  gibi  laklak  edip  duruyorlardı.  Bunlar  köyün  en  yaşlıları olan Nih-at, Fu-at, ve Nec-at  Amcalardı  ve  her  üçü  de  yaklaşık  otuz  yaşındaydı  ki  bu  yaş  bir  at  için  oldukça  uzun  bir  ömür  demekti.

Nih-at  amca  yıllarca  bir  başçavuşu  taşımıştı  sırtında.  O  yüzden  de  köyde  ''Başçavuşun  Beygiri ''  olarak  bilinirdi. Fu-at Amca  senelerce  bir  dolabı  çevirip durduğundan  zaman  zaman  yamuk  yumuk  yürürdü.  Kolay değildi  tabii  ki   kendi ekseni  etrafında  saatlerce  dönmek. Nec-at  Amca'ya  gelince:  O  gençliğinde  çok  sağlam  bir  cirit  atıydı.  Sahibi  üzerine  bindiğinde  rüzgar  gibi  koşar,  onun  ne  tarafa  hamle  yapacağını  çok  iyi  bildiğinden o  yöne  yönelir, kaçması  gerektiği  anda  rakibinin  attığı  ciritten  sahibini  kurtarmak  için  müthiş  akrobasi  hareketleri  yapardı.  Lakin  yaşlanıp  da  cirit müsabakalarına  çıkamayınca sahibi  onu  sütçü  Remzi  Emmiye satmıştı.  Yeni  nesil maalesef  eski  günlerini  bilmediğinden  Nec-at amcaya  ''Sütçü Beygiri ''  diyordu.

Üç  ahbap  kahvenin  serin  bir köşesinde okeye  dördüncü  beklemekteydiler. Bekledikleri  dördüncü ise  tabii  ki  eşşekti.  Eşşekten  başkasını  aralarına  almazlardı  genel  olarak.  Zira  eşşek  her  oyunda yenilir,  amcalara  çay-kahve-  gazoz  parası  ödemekten  neredeyse  iflasın  eşiğine  gelmiş olmasına rağmen yine  de  bir  Allah'ın  günü  ''  Ulan  siz  üçünüz beni  kumpasa  getiriyorsunuz.  Sizinle  bir  daha  oynamayacağım''  demezdi.

Nih-at  Amca  ''  Ooofff  ne  sıcak ''  dediği  anda  Fuat  Amca  cevapladı:  ''  Of  deme  ohh  de ''  Aynı  anda  Nec-  at Amcanın  omuzları  oynamaya  başladı. 

Nih-at  Amca ''  Eşek  gelse  de  başlasak  artık  okeye ''  dediği anda  kahvenin  kapısı  açıldı  ve saf kan  bir  Fransız  kısrağı  başını  içeri  uzattı.  Aslında  bu  bir  Amerikalıydı  daha  da  doğrusu  Afrikalı  Arap  atıydı  lakin  Fransız  vatandaşıydı.

Amcalar  ''Aman  Allah'ım  bir  karı ''  Diye  kişnemeye  başladılar. 

Kadın '' Ah  bu  Türk erkekleri !''  dedikten  sonra  pek  de  bozuk  olmayan  bir  Türkçe  ile  devam  etti: 

'' Ben  Josephine  Baker.''

Amcalar  Josephine  kısmına  takılmadılar.  Onlar  için  önemli  olan  kadının  da  bir  Baker -İngilice  okunuşuyla  Beykır-  olmasıydı  ki  her  üçü  de  '' Beykır''  ı  ''Beygir ''  anlamışlardı.

Fu-  at  Amca  '' Seni  hangi  rüzgarlar  bu  köye  attı?  Bu  köye  yabancılar  hiç  uğramaz ''  diye  sordu.

Bayan  Beygir  '' Türk  köylüsüne  müzik  ziyafeti  vermek  için  geldim ''  diye  cevap  verdi.

Nec- at Amca  nazarında Şemsi  Yastıman  ve  Muzaffer  Akgün  dışında  bu  dünyada  müzik  yapan  olmadığından  merakla  sordu: '' Yekte  anam  yekte  ya  da  Kışlalar  doldu  bugünü  bilir  misin?''

Bayan  Beygir  ''  Maalesef  bilmiyorum ''  Deyince  Nec-  at  Amca  öfkeyle  toynaklarını  yere  sürttü.  ''  O  zaman  caz  yapma. ''

Bayan  Beygir  ''  Oh  my  God !  Tam  olarak  ben  de  caz  yapmaya  gelmiştim. ''  dedi.

Nih-at  Amca  gözlerini  kısarak  baktı  bayan  Beygir'e.  Bu  kadını  bir  yerlerden  tanıyordu.  Rahmetli  başçavuş  Ekrem  bu  ülkede  asıl  amaçlarını  gizleyerek  casusluk  yapan  pek  çok  ajandan  bahsetmiş  ve  ona  ''  Gözünü  dört  aç  Nih-at ! Bu  namussuz  ajanlar  her  kılığa  girebilirler.''  demişti. Biraz  önce  kadının  neredeyse  tamamen  açık  olan  memelerine yapıştırmış  olduğu  gözleri  şimdi  daha  derin  bakıyordu.

''  Yeme  bizi  bayan  Beygir.  Sen  bal  gibi  de  casussun''  dedi. 

Evet,  Bayan  Beygir  her  ne  kadar  dünyaca  ünlü  bir  caz  şarkıcısı  olarak  bilinse  de  aslında  aynı  zamanda  Fransa  hesabına  casusluk  yapıyordu. Gertude  Bell  denen  İngiliz  Casusu  nasıl  ki kendisini  arkeolog  olarak  tanıtmışsa  Josephine  Beygir  de  caz  sanatçısı  olarak  tanıtmıştı. 

Josephine  Beygir  içinden  ''  Vay  namussuz  moruk  vay.  Bayağı  da  uyanıkmış  ''  diye  geçirdikten  sonra ''  Çok  yanılıyorsunuz  beyler. Ben  senelerce  ırkçılıkla  mücadele  etmiş  bir  kısrağım.  Bu  bağlamda  Türk  Milletini  de  severim.  Casusluk  gibi  bir  niyetim  asla  yok ''  dedi.

Nih-at  Amca öfkeyle  '' Bana  bak  bayan  Beygir. Biz  beygiriz,  eşşek değil ''  dediği  anda  eşşek  de  kahveden  içeri  girdi:  ''  Biri  bana  mı  seslendi? ''

Josephine  Beygir  büyük bir  umutla  eşşeğin  boynuna  sarıldı  ''  Sevgilim !  Şunlara  bir  şey  der  misin?  Bana  casus  diyorlar ''  

Eşşek, bir  taraftan  boynuna  dolanmış  simsiyah  kollardan  mest  olmuş  bir  vaziyette  ''  Ulan şunla çiftleşirsem  var  ya  ortaya  muhteşem  bir  katır  çıkar ''  hayalleri kurarken  öte  taraftan  okey arkadaşlarına  çıkıştı  ''  Üzmeyin  sevgilimi.  Ben  yılların  eşeğiyim.  Kimin  casus, kimin  değil  olduğunu  iyi  bilirim.  Bu  karı  casus  filan  değil.

Sütçü  beygiri  Nec-at  amca  ''  Eşek  haklı.  Bu  kadından  casus  olmaz.  Şu  memelere  baksana ''  diyerek  eşeğe  hak  verdi.

Dolap  Beygiri  Fuat  Amca  ''  Evet  türkü  bilmiyor  ama  casus  olamaz. Şu  kalçalara  baksana.  Bundan  casus  mu  olur''  Diye  eşeğe  destek  verdi.

Sami  kara  kara  başladığı  bu  abuk  subuk  hikayeyi  nasıl  bağlayacağını  düşünürken  Nih-at  amca iyice  öfkelendi. O  öfkelenince  karnında  gaz  birikir  ve o  gazı  hangi  ortamda  olursa  olsun  sesli  ve  kokulu  bir  şekilde salardı.  Şimdi  de öyle  oldu.  ''Zaaaarrrrt''  Diye  bir  ses  tüm  kahveyi  doldurmuştu.

  '' Osururum  ulan  sizin  kafanıza. Salak  herifler.  Bir  karı  gördünüz  mayıştınız  hepiniz ''  dedi  ama  hiç  kimse  onu  duymamıştı  adeta. Bağırdı:  ''  Heeey  millet.  Burada  başçavuşun  beygiri  mi  osuruyor? ''  Hep  birlikte  cevap  verdiler:  ''Eveeeetttt''

Nih-at  amca öfke  ve  kırgınlıkla  masadan  kalktı  ve sertçe  kahve kapısını  çifteleyip  dışarı  çıktı.

Nec-at  Amca,  Fuat  Amca  ve  eşek '' Alt tarafı  başçavuşun  beygiri '' diye  küçümsemişler  onu  dinlememişler, o  ise  Josephine  Beygir'in  bir  casus  olabileceğini  başka  hiç  kimseye  söylememişti.  

Keşke  söyleseydi.   Söyleseydi  belki  de  6  Ocak  1959  da  İstanbul-  Sirkeci'de  yaşanan  o  büyük  felaket  yaşanmayacaktı. 

----------------------------------------------------------------------

JOSEPHİNE   BAKER KİMDİ?

( Bu  kısım  büyük  ölçüde  alıntıdır ) 

Josephine Baker, tam adıyla Freda Josephine McDonald Carson Baker, 3 Haziran 1906’da ABD-Missouri eyaletinde dünyaya geldi. 11 yaşında tanık olduğu birtakım ırkçı davranışlar( rengi  siyah  olduğu  için  ona  maymun  denmesi  mesela ) , 13 ve 15 yaşlarında yaptığı iki zoraki evlilik hayatının kırılma noktaları olacaktı.

19 yaşındayken Fransa’ya geldi ve Champs Elysees Tiyatrosunda “La Revue Negre” (Zenci Revüsü) ile oldukça dikkat çekti. Jazz Revüleri’nin Fransa’ya tanıtılmasını da sağlamış oldu.

Renkli kişiliği, giyim şekli, sahnede duruşu, çıplaklığı ve mücadeleci ruhuyla yükselerek bir sembol haline geldi. Irkçılık yapılan kulüplerde asla şarkı söylemedi, daima karşı çıktı.

1929  Yılında tüm  dünya  bir  ekonomik  krizle  pençeleşirken  Türkiye  tam  bir  ''  Ayranı  yok  içmeye,  faytonla  gider  sı.maya ''  örneği  göstererek  Josephine  Baker 'ı  Türkiye'ye  davet  etti  ama  kadın  öylesine  isteklerde  bulundu  ki  bu daveti  ertelemek  zorunda  kaldı.

1934 de ilk  kez geldi Türkiye'ye... İstanbul’da verdiği konserle Türk basını tarihine ilk “müstehcen” çıplak kadın fotoğrafını kattı. ( Türkiye'de göğsü  açık  resimleri  yayınlanan  ilk kadındır [ Resimler zamanın Film  Mecmuasında  yayınlanmıştır. ] ) 

1937’de Jean Lion’la hayatını birleştirerek Fransız vatandaşı oldu. 1939’da başlayan savaşta Charles De Gaulle’ün başında olduğu Hür Fransa ordusunu destekledi. Ajanlık yaparak direnişe destek verdi, teğmenliğe kadar yükseldi. Résistance rozeti ve Légion d’Honneur nişanıyla ile ödüllendirildi.

Josephine Baker 4.  Ocak  1959 da yine  İstanbuldaydı. 6  Ocak 1959 da ise  İstanbul-  Sirkeci'de  -  belirlenemeyen  bir sebeple-  dinamitler  patladı  ve  pek  çok  insan  öldü,( 50  kişi  olduğunu  yazdı gazeteler. ) ,  pek  çok  bina  yıkıldı...Olay  '' Bir  Maden Patronunun  yasak  Aşkı ''  olarak  manşetlere  yansıdı. Hiç  kimse  tabii  ki bu  olayla Josephine  Baker    arasında  bir bağ  kurmayı  aklının  ucundan  bile  geçirmedi. Josephine  Beker  ise bu  olayda  ölenler  için  1000  Tl  bağışta  bulundu. Olayın  Tan  gazetesine  karşı yapılmış  bir  komplo  olduğu  iddiaları  asla kanıtlanamadı. ( Bu paragrafta yazılanları uzun  araştırmalar  sonunda  kendim  buldum. ) 

1940’da Alman işgaline tepki olarak Joséphine, Fransa üzerinde bir tek Alman askeri kalmayıncaya kadar şarkı söylemeyecekti.

Fidel Castro ile tanışmasından sonra komünist olduğuna dair suçlamalara karşılık “Kardeşliğe inanan kim varsa bununla suçlanıyor.” dedi.

1963’de NAACP’nin düzenlediği ve Martin Luther King’in de katıldığı Washington’daki yürüyüşte üniformasıyla yer aldı.

Servetini ve kendini çocuklara ve yardım kuruluşlarına adadı. Farklı din, dil, ırk ve milliyetten 12 küçük çocuğu evlatlık edinerek dünya çocukları için “Gökkuşağı Kabilesi” köyünü kurdu. Kız, erkek, siyah, beyaz, Yahudi, Katolik, Müslüman.. Ailesi çok genişti artık.

1968  de  iflas  etti.  1973 de evine  gelen  haciz  memurları,  üzerindeki  bornoz  ve  başına  doladığı  havlu  dışında  nesi  varsa  elinden  aldılar.  1975  yılında  öldü. 

RESİMLER :

1- Başçavuşun  Beygiri  Nih-at  Amca
2- Dolap  Beygiri Fu-at  Amca
3- Sütçü  Beygiri Nec-at  Amca
4- Josephine  Baker
5- Josephine  Baker
6-7---  6  Ocak 1959 daki patlamadan  sonra  İstanbul- Sirkeci.

( Çok Acayip Bir Hikaye : Dört Beygir başlıklı yazı Sami Biber tarafından 22.09.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu