Bir satır aralığından sesleniyorum…
Beyhude söylemlerin nazarında
Afakî güncemle nöbete durduğum
şafağında,
Bunca hezeyan kaynarken
İçimdeki yarım adalarda çağlayan
nakkaşlar…
Aslıma dönük yüzümde pejmürde bir
gölge
Afakanlar basan illet gecenin tedavülden
kalkan
O som sessizliği.
Bir büyüteç diliyorum Tanrı’dan:
Hani olur da nükseder yanımdaki
seyircinin
Bir nebze de olsa iyi niyeti.
Nabzını alamadığım insanlık
Ve o son dokunuş:
Tok sesinde ölümün, izafi yörüngem:
Enlemlerin boylamlarla yer değiştirdiği
Metruk neşem.
Kaybettim.
Kayboldum.
İçimde halesi yüreğin;
Çapasını unuttuğum kaç bininci
yenilgi?
Aşkı hazmetmiştim ilk evvel
Ve uyandım.
Feri olmayan hangi cihanda?
Yankısı duyulmayan hangi iç çekiş?
Hani metazori gülücük?
Hangi metafor?
Hangi isyan?
Düzen değişti Tanrım:
Beni kurtar artık bu yakadan.
Ateş düşen yüreğin ikliminde
Seğiren bir düş’üm belki de.
Sevdiğim kadar insanım madem
Sevgimi azat edin de
Daha çok yanmasın canım.
Mahremimde yok oluş;
Matemimde isin karası;
Sefilliğimin doğası.
Rüştümü ispatladım çoktan.
Yetmedi mi aşkın çığırtkan acısı?
Göğün bitiminde buluşacağım
Aslında nakşeden değil
Zulmeden gerçeklerin
Evrenle içten pazarlığı.
Bir nöbet bitiminde ölebilirim ya da
Yüreğin pasını silip
Billur zerreler serperken evrendeki
Kayıp yıldızlara:
Bir metanetin göstergesinde
Yalan bir kıyamda
Ben bilfiil ölmeye razı
Belki irkildiğim de değil hani…
Keşke olsa mıydım hancı?
Zaaflarımın sunumunda
Telaşlı kalbimin vurduğu her aşk
başı.
Dimdik göğün
Diri neferiyim:
Aşkın ve Tanrı’nın en ateşli
taraftarı.
Ölmekle iştigalim her gün
Ölüme methiyeler yazdığım gölgemle
İçli dışlı bir tufanım:
Başım ne erdi göğe
Sonum da olmadı onca muradım.