Zaman yalıyor kıyısını ölümün
Tutuşan göğün bereketi ile
Damlıyor ve paslanıyor akabinde
Ömrü teğet geçen bağnaz bir sevinç
Peyderpey ateşi yükselen mevsimde
Ölü çocuklar bahşediyor Tanrı:
Soyut ellerinde zulmün
Zuhur eden bir tavsiye
Aklın ikircikli zafiyeti.
Şimdilerin beratı saklı yarınlarda:
Yarınlar ise kör tuzak.
Nakşeden gökte bulutlar dolduruşuna
gelmiş
Öfkesiyle
Zehir saçan ne mevsim ne de suçlu
Kendi halindeki rüzgâr.
Bir beyit takılı kursağında fıtratın
Yana yakıla ağıtlar okuyan
Nur yüzlü ihtiyar kadının
Küflü çeyizinde nidalar saklı
Kendince seven, aşkına değmesinler
Diyen yeni yetme kızın saçlarında
Sarı dalgalar
Güneşten özenmiş belli ki
Her yetim telin isyanı
Kuru sıkı bir acı ellerinde
Doğanın.
Aslında öykündüğü insandan yana derdi
Tanrının,
Göğün şahidi ne bulut ne rüzgâr.
Varlık kadar tasalı hazan;
Yandan yana seğirten
İçli bir ferman kendince
Sunduğu:
Unutkanlığı ile namelere soyunduğu
Gün ortasında asılı bir kısrak:
Görünmezliğin şerhi düşmüşken
Orta yerine acının.
Kan kusan bir yürek olsa
Neye yarayacak bunca zulüm
Teftişe çıkmış bir kez.
Ellerinde ne yeti ne merhamet;
Safi gölgesi iken fink atan
İblisin kök söktüren kasnağı
Gönlün beyitleri hep güzelden yana;
Günün öğretisi hepten yasaklı
Aşkın listesinde bir kör hece
Atıl varlık atıl sevda;
Günyüzü görse neye çare?