Yarımların bütüne tekabül etmediği
kesirli bir düzenek hayat bazen iki çeyreğin birlikteliği bütün bir elmadan
bile tehlikeli ve doyurucu.
Karanlığın fıtratında saklı her şey: insanlar…
eksiksiz yalan çoğu söylem.
Göğün dokusu, ılık rüzgârın peşkeş
çektiği bulutlarla raks ediyor ve Tanrı’nın çatı katında alımlı seyyahlar var
yine dökülen saçlarında evrenin acılar saklı aslında acısı saklı adamlar ve
kadınlar var, saçı olmayan.
Neden saçları dökük… diye sormaktan
imtina ediyorum.
Ellerim ve gözlerim gidiyor saçlarına
kardeşimin yoksa saçları sadece resimde mi parlak ve gür?
Hangi resim?
Ben hangi resimdeki yarım elmayım?
Ben hangi şarkının suskun notasıyım?
Bir meddah sahnede: sanırım içimin
çilingiri açtı sahnenin perdesini. Ne yani: çok mu zor bir perdeyi yok edip
sunmak içimizdeki acıyı?
İçimin çilingiri işsiz epey zamandır
ne de olsa; ben, ben olalı hep açık tuttum perdeleri yalnız gizemin
tetiklediklerini şiirlere döküyorum: eh, olur o kadar.
Bir de perhiz yaptığım yalanlar ve
yalancı bakir sıfatlar? Demek ki; sıfatın da namuslusu oluyor.
İçimdeki çocuk nazlandıkça ben
yazıyorum aslında ne yazacağımı bilmeden otomatik programlanmış belleğimle
yaptığım anlaşma neticesinde; hayatımdaki tüm sus payı verdiği söylemlerin
sıkıp sıkıp suyunu ve hecelerini çıkarıyorum ve boca ettiğim yüreğimle
karıştırıyorum o kaçak şebekedeki kaçak kesintileri.
İhmallerin doruğundayım.
İndinde olsam da bilinmezin bilmekle
iştigalim ve az buçuk bildirmekle.
Yarım ağız konuşanlara asla
meyletmeden…
Bir de arkamdan ahkâm kesip yüzüme
gülenlere inanmadan… devam ediyorum yoluma.
Saçı olmayan kim ise sadece dokunmak
istiyorum ama ruhuna üstelik sezdirmeden ve kırmadan.
Aman ha, sezmesinler hüzünlendiğimi:
olur da acırım, sanırlar.
Ya, kendime acıdığım gibi bir ihmal var
mı ya da eksiklik?
İhtimaller dâhilinde; elbette vardı
zamanın kuytularında ben hala kendimi keşfetmemişken ama şimdi bu ihtimali asla
kabullenmiyorum.
Zamansız sevdiğim ne çok insan daha
doğrusu zamana tabi olmadan ve içimden geldiği gibi… sevmekle iştigal yüreğimin
kapıları yarı açık son zamanlarda. Beyit beyit geziyorum insanları ve gerekçe
sunmadan kaçıyorum.
Açıl susam açıl!
Aman, ha!
Durduk yere gasp edilmesin
hayallerim. Ben de susarım ve devrederim zihnimi kaleme oradan da beyaz kâğıda
yine de duraksıyorum son zamanlarda.
Harf ihlalinden adımdan
soyutlanmadığım mı kaldı?
Ya da dışlanmaktan gocunmaktan ben sıkılmışken,
dışlamayan mı?
Dışlanmanın neye denk düştüğü çok
göreceli. Bazen ses tonu; bazen yüzündeki mimik bazense süregelen o uzun sessizlik
ya da kuru gürültü.
Ben de sessizim genelde ama bu, demek
değil ki; sevmediğimden ya da yok saydığımdan.
Hâşâ.
Korkarım Allah’tan.
Hiç mi sormaz insanlar? Ve hep mi
yargılarlar?
Zamanın ara yapraklarında kuruttuğum
anılarımı sayfa aralarına koyuyorum tıpkı gül yaprakları gibi aslında içimin
yaprağı her anı’m ve her yazdığım.
Rüzgâr savurmasın diye de sıkı sıkı
tutuyorum kucağımda.
Annemin elini bir de; aslında
sayamayacağım çok insan üstelik sebepli sebepsiz sanırım sevgi sebep aramıyor.
İşte hata yaptım çünkü sevgiden açtım
sözü ve dönüp dolaşacak İlahi Aşka gelecek söz ve insanlar aynı plağı
dinleyecek.
Çoğul kişilikli olmam gerekiyor
farklı ruh hallerinin detaylı betimlenmesi adına ben de çoğul kişilik kuramına
denk düşen hayal gücümle canlandırıyorum sahip olmadığım duyguları ama en
güzeli; insanın kendisi olmalı. Üstelik insan sayısız kere farklı kendi de
olabilir hele ki; değişken mizacın kıblesinde dalga dalga coşan duygular varsa.
Sığındığım ne ise… tefrikası ömrün
belki de defalarca tebliğ ettiğim ve bir türlü onaydan geçmeyen.
Haklı olduğum halde haksız duruma
düştüğüm/ düşürüldüğüm.
Saçı olmayan ne çok bitki en son
ihtimamla suladığım çim adam derken aldığım ikinci çim adam ve her ne hikmetse
ikisinin de saçı çıkmamıştı üstelik kardeşim hastalığını yeni öğrendiğinde ve
ben hepsini çöpe attım.
Biliyorum ki; kelimeler kurdeşen
dökecek eğer ki yazmasam.
Ben yazarsam bu sefer hiçlik kurdeşen
dökecek çünkü varlığımın tek kanıtı sadece edebiyatla haşır neşir olduğum
dakikalarda haklı olarak geçmişimi aforoz ediyorum.
Kimlik kavramından filan da söz
açmayacağım hele ki çoktan rakamlarla kodlanmış bir birey olarak ve teknoloji
devrimi sayesinde bilgisayarlar bile bana yaşamam için onay verirken, anlamış
değilim nasıl oluyor da yaşama hakkıma karşı çıkıyor bazıları.
Sözcükleri ekonomik kullanmayı
sevmiyorum yeter ki yeterli kanıtım olsun yeterli derecede ben rahatlayana
kadar en azından edebiyatın kıyısından köşesinden nasipleneyim üstelik pek çok
şeyden ve mutluluktan yana almamışken nasibimi.
Özrümü ne zaman sunsam Yaratana…
kabul gördüğümün verdiği huzurla uzanıyorum gerçeklerim üzerine her ne kadar çoğu
zaman zaman canımı yaksa da gerçekler.
Göğün perdesi dalgalanıyor sanırım
ben de geceden elimi ayağımı çekmeliyim, huzur beni yanına çağırırken en
azından geçici süreliğine ben de alayım yerimi meleklerimin yanımda yine onlar
beni duaları ile korurken ve geniş pencereli yüreğimden son defa selam vereyim
geceyi uğurlarken bir sonraki geceye kadar vereceğim selamlarımı kimsenin
almayacağını bilsem de.