Gönül yorduyor zamanın ırmaklarında
süzülen kuğuların gölgesinde yaftalanmak kadar olası bir edimde kök söktüren
bir cinnet de neyin nesiymiş, diye haykıran gölgenin yeknesak tınısında bir
rahvan beyit kadar da kısalığın akımında kıstas bilmekle eş değer onca kehaneti.
Gün ise özrünü sunuyor insana bazen
kıskandığı geceye atıfta bulunuyor ne zamanki siyah bir buluta rast gelse
kırlangıç sürüsü.
Dürtünün zoraki gülümseyişi ve aslına
dönük yüzünde keşmekeş yüklü bir terennüme de sahip çıkmak en olası yargı iken.
Defnelerden çıkıp yola gelinciklerin
nazenin teninde bir ikram iken aşk ve aşk nelere kadir de deşifre edilen her
yürek aslında kendi esaretini imzalıyor.
Toynaklarında Azrail’in belki
hiçsizliğin tınısına vakıf bir varlığa şaibeli bir dokunuşla kutsanmayı hak görürken
rahmetin enginliği.
Boyutların gücünde belki özneler
sanrı yüklü bir özleme de en yakın duran onca edim yine göğün kanatlarına elem
yükleyen bir başka kuş adını cennetten alan ölümü cehennemin kapısında belki
bir rötuş kadar yeknesak bir tabudan mütevellit.
Öğelerin zaruri tasnifi yine beşeri
ilişkilerin su götürmez hırçınlığında, mabedinin kapısına terk edilen cennet
kaçkını bir bebeği Tanrı ve gök kubbe sahiplenmişken.
Patavatsız sunumlar saklı hakkaniyet
kadar duyarlı bir tınıda serilen nameler çok da efkarlı adına insan denen
coğrafyanın köşelerinde saklı bir nida kadar da farkındalık yüklü kelamın
detone öznesinde bir yüklem arayışı ile ihtiyacını gideren acıklı bir senfoni.
Başı göğe erenler.
Su yüzü görmemiş goncalar.
Esefin ve eşrefin gücüne vakıf.
Hatırı sayılır bir sunumda en azından
hüzün kadar olağan bir duyguya rest çeken mutluluğun minvali.
Gel- geç olmaya hazır ve hazır yine
de çekim gücüne riayet edip kalıcı olmayı yürekten dileyen.
Şimdilerin sunağında.
Yüreklerin kabzasında.
Ötekileştirilen bir duygudan süt
liman huzura erişmek adına gölgelerden çalıntı varlıkların da kutsal bildiği
yine huzur ve mutluluk babında yeşeren bir nota.
Demlik sıcaklığında yürek ise
kozasının korunaklı dünyasında kalıcı olmayı şiar edinip sevgiye hürmeten
eziyet çekmeye bile koşullu bir kabullenişle dokunmaya kıyamadığı sevdiceği
onca vasıf yine körelen bir yetide mazur kalmışken kimsesizliğe.
Zamanın kopçaları koptukça ve aşk
direnç gösterdikçe.
Sunumunda özlemin aşk kıymete
binerken ve huzurunda ihlâslı bir yüreğin, tutuşan bir beyit kadar kısa süreli
bir iç huzur anlatımın rehavetinde beylik bir deyimle yer değiştirmeye hazır.
Kalanları toplayıp da gitmenin
vaktine denk düşüp aslında içimizde kalan ukdenin neyle ilintisi olduğunu
bilmeden arşınladığımız o uzun ve tozlu yollar…
Gittiğimiz yere kadar.
Gidebildiğimizden ne az ne de çok
öte.
Ötekileşen bir duygudan aldığımız haz
ile kapıldığımız rehavetin esaretinde çöreklenen bir bekleyiş belki de az
sonra’nın sunumunda an bile çoktan geçmişe karışmışken…