Kirli bir nüshasını tutuyorum önceki
ömrümün bir de kirli nidalarını karanlık nefsine hapsolanların dünyasına
sızmıyorum bazıları gibi.
Kenetlendiğim şafağın ürkünç aryalara
dokunulmazlığını ilan ettiği o tahliye edilmiş şiirsel sızılar.
Akan kanın damarda durmadığını
öğreneli çok yeni.
Yeniliklerin vakur dokusunda ben
klasik bir araba gibi yavaşça süzülüyorum hoyrat disiplinlerin akrabalığını
yaptığı sayfa boşluklarında, içine düştüğüm boşluğun tema’sını dillendirip her
yazdığımda.
Aşka biat yürüyen merdivenlerin
iklimsiz ruhlardaki dokunulmazlığı mesela bir de kirli beyitlerin aklandığı
gece sanrıları.
Göğün temenni buyurduğu istikamette.
Ve evet, kolluk güçlerine
müteşekkirimin içimdeki devasa huzursuzlukta ben sadece sükûnu diliyorum ve
resmediyorum her yazdığımda.
Kıvanç dilekleri var yetilerimin ve
pür neşe olmaya dair bir sicilin de kara listesine alındığımın garantisi.
Üstü örtülü yataklarda cinayet izleri
ve katilin uyuya kaldığı cinnet bahçeleri.
Yeknesak ve vakur duruşların haşmetli
sessizliği.
Bir karayı bir de akı doğru telaffuz
edebilmek mesela.
Görücüler evi bastığında firar eden
evin süklüm püklüm mobilyaları ya da mutfağın kırık camından tüten buharı
üstünde anne yemeği.
Eşkâlimi kaybettiğimde sanrılarıma
nasıl muhtaçsam…
Aşka gıybet edenlere de sitem
yüklüyken ben beyitlerin gazabına uğramışlığın her gecikmesinde.
Şanlı bir ölüm dillendiren balçık.
Lavaş peynirinin üstüne bir bardak
kezzap içen yetim bir cümle mesela.
Aşkın ikbaline tanık; yüreğin de
akımında yüz göz olmuşken kayıpların iz düşümünde ben nasıl ki seyrindeyim kış
güneşinin.
İklim değişikliğine maruz kalıp
Ocak’ta terlediğimin beyanı hele ki gecenin ayazında içimdeki titrek alevler
bir yangına mahal verirken.
Sürüsüne bereket hüzünlerim ve her
perdede ben sadece dokumayı değil dokunmayı temenni edip aklımca bir beyanda
bulunduğum semt pazarındaki meyvelerin dokunulmazlığını görmezden gelenlerin
her bir meyveyi delik deşik etmek suretiyle taciz ettiği.
Kaynağı olmayan bir fabrika kiriyim
son zamanlarda.
İçimdeki illet sessizliğin devasa bir
gürültüye sebebiyet verdiği ve her nasılsa nesillerin kaybolduğu şehir
limanlarında ben badirelerin tutanağına ismimi tırnaklarımla kazıdığım.
İçimi istila eden kelebeklerin
kanatlarını koparıyorum durduk yere değil mi ki her gün bir kelebek ömrüne denk
ya kaplumbağa adımlarımla arşınladığım evreni kim bana yeniden sunacak yeniden
mutluluğu kucaklama arzusuyla bilfiil yenildiğimi de ihbar ederken gece
bekçisi?
Huysuz ve yaşlı bir ihtiyar gibi
mırıldanan evin duvarları görünen o ki; her çivinin geride bıraktığı boşluk
içimdeki yeknesak hüznün de temelinde yerli yersiz bir yaygara koparıyor.
Şehir sakinlerinden yaka silken
şehrin yenik düşmüşlüğüne de delalet yine o kirli havada büzüşen bakteriler bir
grip salgınının başlangıcını tasdiklerken.
İçimdeki maruzatları öldürüp yeniden
doğumunu müjdelemek mi ansızın tebaasına yenik düşen yalnız şehrin de teyakkuza
her geçişinde bir minval iken içimdeki surelerde kayıtlı inancım ve düztaban
yalnızlığım üstelik firar etmişliğin de dik alası her yenik güncemde adımlarımı
sağalttığımın da garantisi içine düştüğüm hezeyan kadar da istikrarsız bir
mağlubiyet iken içimin ihlali…
Başat kelimelerin uzvunda bir
dokuyum, kendimin minvalinde ölü bir şiiri daha düşük yapma tehlikesine boyun
eğen yaralı yüreğimde kanatsız sıfatlarımın beynamaz tanıklığında bir lal
heceden gayrisi değilim.
Sükûtun dilinde bir gülücük.
Aşkın indinde rahmete biat.
Şehrin közünde bir acı kahveyim yine
bir içimlik şiirlerimde dumura uğrayan tatsız bir güfteyim zamanın tozlu
yollarında akıl hocam olmadan yaşadığımın ve yazdığımın da tek tanığı iken
Tanrı, içimdeki yıkık şehrin enkazında kaybolmaya mahkûm bir sesim adımla
yaşadığım ve adımla gülmeyi öğretmişken hayat bana yine de yine de…
Cinsiyeti olmayan şiirlerden hallice.
Cesur imlerin şatafatlı yalnızlığına
leke sürmeden mekân ve zaman…
Tümlenmeyi bekliyorum şahikanın
ellerinde verilen hüküm ile şiirlerimi palazlıyor acılar ki kınında ne kin var
ne yalan sadece uzuvları testere ile kesilmiş kadınların kolluk kuvvetlerine
duyduğu inanç ile yaşamaya şerh düşmüş bir kızıl sancıyım belindeki kırmızı
kuşakla kendini asmayı şiar edinmiş bir çocuk gelinim belki de karanlık
dehlizin her uyruğunu yok sayıp uyluğu olmayan bir kalabalık kadar da yalnız ve
sessizim.
İçimde şehla üzünçler saklı.
Mehter marşı ile kovuyorum yalanları.
Metazori ömrün dikenli yollarında
tahliye olmayı bekleyen bir mahkûmum içimdeki katil ile yaşamaya direnen bir
kadınım aslında bir diğer kadının katili bir şehir eşkıyasına duyduğum kini
sonlandırsın diye Tanrı ölmeyi görev edinmiş bir kız çocuğuyum, baba baskısına
yenik düşen ve okul koridorlarını sadece rüyasında gören engebeli ve engelli
bir düş kırıntısıyım.
Aşkın tahakkümüne yenik… birden ona
kadar saymaktan başka çaresi olmayan bir çerez sayı kümesiyim.
Öz alt kümesine âşık benlik bir
garezle kendini ölüme terk eden bir yaşlı kadınım ilk aşkını hala içinde
saklayan lakin kumasına bile söz geçiremeyen bir köhne düşüm düşebilidğim kadar
gözden belki de gözlerimden asla düşmeyecek yaşların temsilcisi bir soykırımım
yine içindeki kıyıma dur diyemezken kıyama durmayı milat edinmiş bir şehir
yangınıyım her limanında bir sevgili saklı bir köhne sevici ihlalim gözümden
sakındığım kadar sevdiklerimi gözünden sakınmazken beni evren…
En yaralısından bir yavru ceylanım.
En aykırısından yasaklı bir cümleyim
belki de bir küfür ağza alınmayacak lakin dilinden düşmez iken namus diyen,
ahlak bekçilerinin güftesiyim belki de bir kalpazan imgeyim her sonu başlangıç
bilen bir hikâyeden de iri bir roman kahramanıyım yazarın elinden düşürmediği
kalemin takipçisi belki de yazar olmayı ilk günden beri tabu gören bir toplumun
tetikleyici bir yanlı makaleyim hep doğruları savunan kendinde yaşayıp zararsız
varlığı ile tek tuşla kendini imha edecek belki de hiç doğmamış bir kız
çocuğuyum ne de olsa erkeğin elinin kiri kadının da alnındaki lekenin
dokunulmazlığında yaşamakla ölmek arasında seçim yapmış bir ceninim doğmayı
değil ölmeyi hak eden yine çoğunluğun gözünde oysaki azınlık da olsa mutlu olma
hakkı ilk gün elinden alınmış.