Çocukluk yıllarımda, Ankara’nın gecekondu mahallesiydi Keçiören ilçesinde bulunan Kalaba Mahallesi… Üç beş apartman ya var ya yoktu. Genellikle Çubuk ilçesinden gelmiş ve buraya yerleşmiş halkıyla huzur verici bir yerdi. Kilim dokuyan atölyesi gibi oldukça mistik görüntüler mevcuttu. Rahmetli Adnan Menderes zamanında yapılmış, sanatoryum caddesi asfalt yolu, ara yollarınının asfalt olması, rahmetli Kemal Sunallı filmlerinin gecekondu mekanından ayırıyordu görüntüsünü. Sokaklarda çocuklar futbol, voleybol, hatta ceylan oynardı. Aileler birbirini tanırdı. Komşuluk vardı. Sokakta yabancı biri yürüyorsa, onun yabancı olduğunu herkes bilirdi. Eğer bir kıza yanlış yapılırsa, o sokağın namusuydu. Kimse kimseye yanlış yapmazdı. Karşılıklı yardımlaşma harikaydı. Sokaklarda, pastaneler, bakkallar, kasaplar, gazete satan kırtasiyeler… Her şey vardı. Sokak düğünleri ile eğlence had safhaya çıkardı.
Yine o yıllarda, mini etekli bir kız olsa, sakız çiğnese, sigara içse, makyaj yapsa, bir işte çalışsa, yabancı erkekle konuşsa herkes iyi bir kızmış demez, evlenilecek kız olarak görmez, kısacası adı çıkardı. Sokakta futbol oynayan kızlara erkek misin derlerdi, erkek Ayşe, Fatma gibi ünvanlar verirlerdi. Sağ-sol terörünün zirveye çıktığı yıllardı o yıllar. Kızları maşa gibi kullanıp, onunla arkadaşlığa zorlanan kişiler, namusumuzu kirlettin yorumuyla örgüte katılmaya zorlanırdı, kızlar piyon gibi kullanılırdı da. Rahmetli Cem Karaca’nın “Namus Belası” isimli şarkısının özünü yaşardı gençler… Kızlara başlık parası, kız kaçırma, kan davası, namus belası insanların olmazsa olmazlarıydı ve başrolde kızlar olurdu.
Ben yaşlandım, Kalaba’ya da medeniyet geldi. Gecekonduların hepsi apartman oldular. Hatta piknik yeri olan Bağlum bölgesi bile büyük bir yerleşim yeri oldu. Sanatoryum caddesinden çıkıpta Bağlum’a kadar giden birisi, her yerde boy boy apartmanları ile yerleşim bölgesi görüyor artık. Lakin, yerlisi Çubuklu olan bu mahalle, yerleşen yabancıların içinde yok olup gittiler. Artık terör yok, sokak düğünleri yapılmıyor. Sokaklarda futbol oynanmıyor. Kimse kimseyi tanımıyor, kimse kimseyi görmüyor. Artık çocukluğumun adı çıkan kızları doldurmuş her yeri… Ne namus belası, ne başlık parası, ne kan davası, ne sokak kızı tiplemesi kalmadı. O tiplemeye uymayan kişiler itilir oldular. Modern yaşamın olmazsa olmaz görüntüsü bu dercesine…
Bugün ki yaşamda, evlilik dışı ilişkiler normal görünüyor. O yıllarda erkeklere metresin mi var denirdi. Şimdi her kadın çalışıyor, kendi başına ayakta duruyor ve bir erkeğe de bağımlı değil. Evlenmek istemiyor, evlense de, eğer sorun yaşıyorsa hemen boşanıyor. Boşandıktan sonra başkasıyla aşk yaşasa, evlenmeye niyet etse, boşandığı erkek tarafından öldürülmek adet haline geldi. Çocukluğumda adı çıkmış kızlarla evlenilmezken, artık bu kızlarla evlenmek tercih ediliyor adeta.
Artık, doğal gazsız, arabasız, cep telefonsuz ev yok… Herkes ev sahibi oluyor nerdeyse…Elbette bu gelinen nokta da, görüntüden başka bir özelliğe değer verilmiyor. İnsanın kalbi varmış, ağlarmış, acı çekermiş, hasta olup hastanede yatarmış, kanser olup, ölürmüş… İnsanların gerçekliğini kabul ettiği, yaşam gerçekçilik anlayışına düğümlendi. Kadınlar hürriyetini kazanırken, neleri kaybediyor, toplum nelerini feda ediyor bilinmiyor maalesef. Keşke, bir bedeli ödemeseydik… Kadınlarda erkekler gibi her güzelliği yaşamalıdır. Aynı insandır. Günümüzde çok şeyi kazandılar ama mutlu da değiller… Yalnızlık yaşamlarına düğümlenmiş… Güvensizlik had safhada! Yani kadın, istediği bir erkekle özgür yaşamak istese, evlenmese, fıtratı gereği bu tercih onun ruhunu öyle karartıyor ki… Öyle büyük depresyona sokuyor ki… Yalnız yaşamaya itildikçe, ondan olan çocuklarda annelerini tanıyamadan kaybediyorlar. Eskiden yanlış olsa da bir çok görüntü ve değerler; verdiği zarar, bugün ki yaşantımıza göre devede kulak gibi görünüyor.
Şu bir realite günümüzde; ahlaki çöküntü had safhada… Mutsuzluk, güvensizlik, yalnızlık ve depresyonda! Herkesin dilinde ki sakız gibi çiğnenen şikayetlerin kaynağı da bu! Çözüm yok… Dur diyen de yok… Kalbe inmeyen her şey bizim yaşantımız oldu maalesef… Aşk yok, sevgi yok, saygı yok, talan çok, bencillik had safhada… Şeklen bir din yaşanıyor, şeklen örtü kızların başlarında görünüyor… Ne yaşanırsa dışarıda, içeriye sinen br vicdan muhasebesi ve ahirete iman yok! Çözümü bile sunsan insana, ben biliyorum diyor, sana ne! hani bende bu denemeyi yazdım ya, “sana ne ki yazıyorsun!” mu derler acaba?
Kıyamet ne zaman diyenler, dışarı bakın ne görüyorsunuz demek geliyor içimden, ne yok ki belirti olarak! Kur’an yaşanmazsa kıyamet kopar, ey insanlık!
Saffet Kuramaz