BİRAZ  HİNT,  BİRAZ  İSVİÇRELİ, BİRAZ FRANSIZ  BİR OSMANLI  HANIM  SULTANI - ATATÜRK, MİLLİ  MÜCADELE  VE  CUMHURİYET -  4. BÖLÜM -


Mondros  Ateşkes  Antlaşması  imzalandığı  günlerde  Mustafa  Kemal Paşa  ve  yakın  arkadaşı  Fethi  Bey (  Fethi Okyar )  Suriye'de  Minber  adlı  bir  gazete  çıkarmaya  başlamışlardı.  Minber  adlı  bu  gazetenin  1  Kasım 1918  Tarihli  sayısında  Mustafa  Kemal  Paşa    bile  Mondros Ateşkes  Antlaşmasını  çok  da  zararlı  görmemiş  aynen  şunları  yazmıştı: "Bir devletin küçülmüş bile olsa herhalde bir siyasi mevcudiyet ve milli birlik muhafaza ederek böyle bir badireden kurtulabilmiş olması en büyük siyasi başarı sayılmalıdır."

Niçin  böyle  düşünmüştü?  

Fethi  Okyar'ın aynı  gazetede  aynı  gün  yazdıklarına  baktığımızda  bunu  daha  net  anlayabiliyoruz.Fethi  Bey, I.  Dünya  Savaşını  sona  erdiren  ateşkes antlaşmalarından  sonra  Rusya,Avusturya, Almanya  ve  Bulgaristan'da  iç  savaşlar çıkmasına  rağmen ülkemizde  tam  tersine birlik  ve  beraberlik  hususunda ciddi bir  sıkıntı çıkmamasına( Bir  iç  savaş yani ) şükrettikten  sonra aynen şöyle  demişti:

''Cihan Harbi henüz her tarafta bitmemiştir. Ne zaman sona ereceği de katiyetle hesap ve tahmin edilemez. Anlaşma koşullarının ağırlığı bundan ileri gelmiştir. Dünya durumunun fevkaladeliği karşısında İtilaf devletleri tarafından konulan bu kayıtların, bu anlaşma maddelerinin devamı olamaz. Sulh zamanına kadar alınmasına lüzum görülmüş geçici ve ihtiyati tedbirler kabilindendir.''

Mustafa  Kemal  13  Kasım  1918 de  trenle Adana'dan  Haydarpaşa  garına  geldi ve  oradan Kartal  adlı  bir    gemi  ile  (  Gemi  dense  de  aslında  basit  bir  balıkçı  motoru  bile  değildir.  Resimde  görüldüğü  gibi bir  çatanadır. )  Karaköy rıhtımına doğru  yanaştığında pek  çok İngiliz, Fransız, İtalyan ve hatta Yunan  gemisinin Marmara'da  ve  özellikle  İstanbul  Boğazında,  bilhassa  Dolmabahçe  Sarayına  toplarını  çevirmiş  vaziyette  demir  attıklarını  gördü.(22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan, 4 Yunan gemisi ve 6 denizaltıdan oluşan bir  filo...İlerleyen  günlerde  gemi  sayısı 167  ye  çıkacaktır. )  Ayrıca 470 İtalyan, 540 Fransız, 2600 İngiliz askeri de  karaya  çıkarılmış,  İstanbul  -resmen adı  konmasa  da -  işgal  edilmişti. 

Sultan  Vahdettin  ''  Uğursuz  Saray ''  Diyerek  Yıldız  Sarayında  oturmamış,  Dolmabahçe  sarayına  taşınmıştı ama  herhalde  Dolmabahçe  Sarayı  ona  şimdi  daha  uğursuz  görünüyordu.

Mustafa  Kemal  Paşa,  düşman  gemilerini  gördüğü  anda  Mondros  Ateşkes  Antlaşması  ile  ilgili  endişelerinin  sadece yedinci,  yirmi  dördüncü  ve  Toros  tünelleri  ile ilgili  onuncu  maddeden  ibaret  olmayacağını,  durumun  oldukça  vahim  olduğunu  anlamıştı. 

İstanbul'a  geldiği  gün  böyle  bir  manzarayla  karşılaşmak  fena  halde  canını  sıkmıştı.  Çanakkale'de  iki  yüz  elli  üç  bin  şehit  verilmişti    o  namussuz  gemilerin  Boğazlardan içeri  girmemesi  için.  O gün  en  modern  gemileriyle,  toplarıyla,  uçaklarıyla,  deniz altılarıyla  geçemedikleri  Boğazlardan  şimdi  bir  kağıt  parçası  üzerine  yazılmış  yirmi  beş  madde  ile  geçmişler,  gemilerinin  top  namlularını  Dolmabahçe  Sarayına  çevirmişlerdi. 

Kararlılıkla  söylendi:

-Geldikleri  gibi  giderler. 

İşgalciler  günümüzde  nasıl  ki  Afganistan'dan  Irak'a,  Suriye'den  Mısır'a, Libya'ya,  Tunus'a  hep  demokrasi  götürüyorlarsa (!)  o günlerde  de  hep hayırlı  şeyler  için yapıyorlardı işgallerini(!)  Nitekim  işgale  başlarken  '' Boğazlarda  ve Marmara'da  mayın  temizlemesi  yapacağız.  Korkacak,  endişelenecek  bir  şey  yok. ''  Demişlerdi. Boğazlarda  ve  Marmara'da  altmış  bir  adet  savaş  gemisiyle  mayın  aramak (!) Dünyanın  en  salak  insanının  dahi  inanmayacağı  bir  bahaneyi  ciddi  ciddi  dile  getirmişlerdi. ''  Boğaz'da  balık avlamaya  geldik.''  Deselerdi  daha inandırıcı  olurdu.

*************

31 Aralık  1918

Selma  olana  bitene  bir  anlam  veremiyordu. Evet  bugünün  gecesinde yeni  bir  yıla  girilecekti  ama gördüğü  Boğaza  demirli  bir  sürü  gemide dalgalanan bir  sürü  yabancı  bayraklar yeni  yılı  kutlamak için  değildi muhakkak. Ayrıca  sokaklarda  caddelerde  de  o  güne  kadar  hiç  görmediği  bayraklar  dalgalanmaya  başlamış,  bir  kaç  gün  önceki  sevinç ve  heyecanın  yerini  tekrar  hüzün  almıştı. Kötü,  hem  de  çok  kötü  şeyler oluyordu.

Her  zaman  olduğu  gibi  merak  ve  endişeyle  annesine  sordu:

-Valideciğim !  Neler  oluyor? 
 
Hatice  Sultan  Ağlamaklı  bir  ses  tonuyla  cevap verdi:

-Payitaht  işgal  edildi  yavrum.  Olan bu.

-Yani?

-Yani  artık  payitaht  bizim  değil  bu  gavurların.  

Selma  aslında  anlayabiliyordu  İstanbul'un  işgal  altında  olduğunu.  Onun  asıl  merak  ettiği  bu  işgalin  sonuçları  ne  olacaktı?  Yaşantılarına  eskisi  gibi  mi  devam  edecekler  yoksa  pek  çok  şey  değişecek  miydi?

Tam  ''  Biz  ne  olacağız  peki? '' Diye  sormak  üzereydi  ki paldır  küldür  odaya  giren  halalarından  Fatma  Sultan hemen  söze  karıştı.

-Allah'ın  izni,  padişah  amcamızın  kuvvet  ve  kudretiyle  bu  sıkıntının  da  üstesinden  geleceğiz.  Mey'us  olmayınız. Rabbim bizimledir.

Diğer  halası  Fehime  patladı  adeta.

-Amcam  Vahdettin'in  kudreti  mi?  Allahınızı  seversiniz  salak  mısınız  siz?  Hangi  kudretten  bahsediyorsunuz?  İşgalcilerin  yayınladıkları  bildiriyi  görmediniz  mi  yoksa?

Fatma  Sultan  saf  saf  cevap  verdi.

-Gördüm.  Ne  olmuş?  Ne  var  ki  o bildiride? 

Fehime Sultan  artık  saray  kurallarını  bir  tarafa  bıraktı.

-Gördün...Gördün  ama  eminim  hiç  bir  bok  anlamadın.

Minik  Selma  bir pin-pon  maçı  seyrediyormuşçasına  bir  Fehime  halasına  bir  de  Fatma  halasına  çeviriyordu  başını.  Fatma  Halasını  oldukça  dindar  olduğu  için,  Fehime  halasını  ise  özgür  düşünceleri  ve  davranışları  sebebiyle  severdi.

Fehime  Sultan,  elindeki  bildiriyi  okumaya  başladı:

-

1- İşgal geçicidir.
2-Padişahlığı ve halifeliği korumak ve güçlendirmek için işgaller gerçekleştirilmiştir.
3-Azınlıklara yönelik bir katliam başlarsa Konstantinopolis Türklerden alınacaktır.
4-Herkes padişahlık makamının Konstantinopolis'ten vereceği kararlara uyacaktır.

Fatma  Sultan  cevap  verdi.

- Bak  ne  güzel  demişler.İşgaller  geçici... Adamlar  padişahlığı  ve  halifeliği  korumak  için  gelmişler. Azınlıkları niçin  katledelim  ki?  Onlarla  bir  sorunumuz  yok.  Onların  da  bizle  bir  sorunu  yok.  Kardeş  kardeş  geçinip  gidersek  payitaht  işgal  edilmeyecek. Hem  kudret  ve  kuvvet  amcamız  Sultan  Vahdettin'de  olmasa  adamlar  '' Herkes  Padişahlık  makamının  vereceği  kararlara  uyacaktır. ''  Der  mi?   Doğrudan  doğruya  ''  Bizim  emirlerimize  uyulacaktır.''  Demezler  mi? 

İki  halası  neredeyse  birbirlerine  girecekti.

Fehime  yine  öfkeyle  parladı.

-Kuvvet  ve  kudret  padişahımız  efendimizde  ha?  Onun  için  mi  Meclis-i  Mebusanı kapattı?  Bu  mu  onun  kuvvet  ve  kudreti?

Hatice  Sultan merakla  sordu:

-Amcamız  Meclis-i  Mebusanı  mı  kapattı?  Ne  zaman?

Fehime  Sultan  alaycı  bir  bakış  fırlattı  ablasına.

-O  kadar  dünyadan  bîhabersiniz  ki,  dünya  yansa  haberiniz  olmayacak.  Allah  aşkına  çıkın  şu  saraydan.  Gezin  şehri  biraz.  İnsanların  arasına  karışın.   Evet..Amcamız,  Meclis-i  Mebusanı  kapattı.  Tarihini  de  söyleyeyim  mi?  Tam  on  gün  önce:  17  Rebiülevvel 1337 (  21  Aralık  1918 ) 

Fatma  yine  saf  saf  sordu?

-Eee  ne  olmuş?  Kapattıysa  kapattı.  Padişah  o  değil  mi?  İster  açar  ister  kapatır.

Bu  sefer  Hatice  Sultan  cevap  verdi  ona:

-Eğer  İngilizler  ''  Kapat !''  Dediği  için  kapattıysa  artık  amcamızdan  ''  Padişah ''  Diye  bahsedemeyiz. 

Fehime  Sultan  devam  etti:

- Aynen  öyle  oldu  sevgili  Ablacığım.  İngiliz  domuzu  ''  İşgale  karşı  çatlak  sesler  çıkıyor.  Kapat  şu  meclisi.''  Dedi,  o  da  kapattı. 

Selma  Sultan  ''  Peki  bundan  sonra  biz  ne yapacağız?''  Diye  sorduğu  anda  üç  ayrı  kafadan  üç  ayrı  ses  geldi:

Annesi  Hatice ''  Yapabileceğimiz  bir  şey  yok.  Burada  kalıp  dışarıya  bile çıkmayacak  ve  gelişmeleri  olduğumuz  yerden  takip  edeceğiz.  En  doğrusu  bu.''  Dedi.  Fatma  Halası '' Allah  bizimledir.  Korkmayın.  Amcamız  Vahdettin  Han  Hazretleri  bize  ne  yapmamız  gerektiğini  söylerse  onu yapmalıyız''  Dedi.  

Selma  merakla  Fehime  Halasının  gözlerinin  içine  baktı.  Fehime neredeyse  '' Direneceğiz,  Anadolu'da  başlayan  direnişe  etimizle,  kemiğimizle,  ruhumuzla,  madden  ve  manen  destek olacağız.Bizde  bu  iman  da  bu  irade  de var Allah'ın izniyle.''  Diye  bağıracaktı  ama  bu  sözleri  söyleyemezdi. Konuştuğu  insanlar  öz  be  öz  kardeşleri  ve  yeğeni  olsa  da konuşamazdı.  O  yüzden  büyük  bir  sıkıntı  içinde  cevap verdi:

-Yapacak  bir şey  yok  cicim.  Ne  demiş  şair? '' Gülelim, eğlenelim,  kâm  alalım  dünyadan.''  Güleceğiz,  eğleneceğiz,  dünyadan  kâm  almaya  bakacağız.  Sonrası  zaten  kara  toprak.  Ondan  sonrası  da  yok.

Fatma  Sultan  dayanamadı.

-Bir  Pera( Beyoğlu ) fahişesi gibi  davrandığınızın  farkında  mısınız Ablacığım?  Unutmayın,  siz  bir  Osmanlısınız.  Her  gün  içkili  mekanlarda  gavur  subaylarıyla  içki  içmeniz  doğru  mu?  Hiç  mi  Allah  korkusu  yok  sizde?

Fehime  Sultan  hiç  beklenmedik  bir  şekilde   Kur'an-ı  Kerim,  Bakara  Suresi  190.  Ayeti  okudu: 

- Bismillahirrahmanirrahim.  Ve katilu fi sebilillahillezine yukatilunekum ve la ta'tedu innallahe la yuhıbbul mu'tedin.

  ''Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın  ancak aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.''

Kardeşi  Fatma'ya  hitaben  devam  etti:

-Bak  Kur'an  ne  diyor?  ''Sizinle  savaşanlarla  savaşın.''  Diyor.  Ablam  Hatice  gibi '' Oturun  bekleyin.''  Ya  da  senin  gibi  ''  Ben  bilmem,  Amcam  Bilir.''  Demiyor.  Ha,  madem  elinizden  ve  dahi benim  elimden  bir  şey  gelmiyor  o halde  hiç  olmazsa  son  zamanlarımızı  eğlenerek  geçirelim. Değil  mi   sevgili  kardeşim?

Selma  Sultan  ve annesi Hatice,  Fehime'nin  tam  olarak  ne  demek  istediğini  anlamamıştı ama  Fatma Sultan,  ablasını  çok  iyi  anlamıştı.  Göz  yaşları  içinde Bakara Suresinin 216.  Ayetini  okudu:

- Bismillahirrahmanirrahim. Kutibe aleykumul kitalu ve huve kurhun lekum, ve asa en tekrehu şey'en ve huve hayrun lekum, ve asa en tuhıbbu şey'en ve huve şerrun lekum vallahu ya'lemu ve entum la ta'lemun.

  “Savaş, hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”

Fehime  ve  Fatma...İki  kardeş  birbirlerini  anlasalar  da  Selma  ve Hatice  Sultan  bu  son konuşmalardan  hiç  bir  şey  anlamamışlardı. Selma Sultana  göre İki  halası  da  bir  sır  saklıyordu  ama  ne?  

Çok  kısa  süre  içinde o da anlayacaktı...

Devam  edecek.

RESİMLER

1- 13  Kasım 1918 de  İstanbul'un  İşgali
2- 13  kasım 1918 de İstanbul  Boğazına  demir  atmış  düşman  savaş  gemileri 
3-  Mustafa  Kemal, 13  kasım  1918 de  adı  Kartal  olan  işte  bu   gemide (  Gemi  denirse  tabii  ki )  ''  Geldikleri  gibi  giderler''  Demişti.
4- Padişah  V.  Murat'ın  Kızı  Fatma  Sultan,  eşi  ve  çocukları
5- Padişah  V.  Murat'ın  kızı  Fehime  Sultan. 

( Biraz Hint, Biraz İsviçreli, Biraz Fransız Bir Osmanlı Hanım Sultanı - Ata başlıklı yazı Sami Biber tarafından 2/26/2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.