BİRAZ  HİNT,  BİRAZ  İSVİÇRELİ, BİRAZ FRANSIZ  BİR OSMANLI  HANIM  SULTANI - ATATÜRK, MİLLİ  MÜCADELE  VE  CUMHURİYET - 6. BÖLÜM -

Almanya  seyahatine  çıkmadan  Önce  Mustafa  Kemal,  Padişah  Vahdettin  ile  onun  Vaniköy'deki  konağında  ilk  kez  karşılaşmış  ama  hiç  gözü  tutmamıştı.  Hatta  ''Bir  meczupla  mı  Almanya'ya  gideceğim?  Koskoca  Devlet-i  Âliyenin  gelecekteki  sultanı  bu  mu?''  Diye  düşünmüş  ve  bu  düşüncelerini  de  bu  gezinin  organizasyonun  önemli  yeri  olan  hocası  Naci  Paşa  ile  paylaşmıştı.  Ancak  yola  çıktıklarında,  yani  veliaht  Vahdettin,  İstanbul  havasından  Avrupa  havasına  geçtiği  anda  ondaki  değişikliği  gördüğünde  ''  Hayır  hayır.  Bu  oldukça  akıllı  bir  adam''  Diye  düşünmeye  başlamıştı.  Çünkü Vahdettin  İstanbul'daki  Vahdettin  değildi.  İstanbul'da  adeta  ölü  olan  veliaht,  tren   Osmanlı  topraklarını  terk  ettiği  anda  adeta  yeniden  dirilmişti.

 Padişah  Vahdettin'in gözlerinin  önünden film şeridi gibi  geçiyordu  hatıralar...

Mustafa  Kemal  veliaht  Vahdettin'e  seyahat  esnasında  üzerine bir  askeri  üniforma  giymesini  tavsiye  etmiş  ve  '' Alman  İmparatoru  nasıl  ki  ülkemize  her  geldiğinde  askeri  üniforma  ile  padişahlarımız  karşısına  çıkmışsa  sizin  de  askeri üniforma  giyerek  mukabele  etmeniz  çok yerinde  olur.''  Demişti  ama  Veliaht  bu  öneriye  olumlu  cevap  vermemişti.  Çünkü  her  nedense  daha önce  giydiği  tümgeneral  üniforması  yerine  bu  sefer  kendisine  tuğgeneral  üniforması  verilmişti  ağabeyi  Sultan  Reşat  tarafından.  Bu  rütbe  indirimini  kabul  etmedi  ve  seyahat  esnasında  sivil  kıyafet  giydi  hep. 

Bu, Mustafa  Kemal'in  bir  önerisini  ilk  reddedişiydi  ve  pek  de  önemli  değildi  aslında  ama  ikincisi  belki  de  koskoca  bir  imparatorluğa  mal  olacaktı...

Almanya'dayken  İmparator  ona  bir  takım  haritaların  başında  Almanların  savaş  cepheleri  ve  cephelerdeki  durumları  hakkında  bilgi  verirken  Mustafa  Kemal    yavaşça  kulağına  eğilmiş  ve  ''  Efendim !  Böyle  olmaz.  Direkt  cepheye gidelim  orada  görelim durumu. ''  Demiş  ve  onun  dediği  gibi  cepheye  gidilmiş,  Vahdettin  orada  görmüş  ve  Mustafa  Kemal  sayesinde  anlamıştı  bu  savaştan  zaferle  çıkmalarının  neredeyse  imkansız  olduğunu.

Akşam  olduğunda  İmparatorun  onurlarına  verdiği  yemeğe  katıldılar  ve  artık  gece  olduğunda  Mustafa  Kemal,  kaldıkları  Adlon  otelinde  Veliaht  Vahdettin  ile  konuşmaya  başladı.

-Efendim! Sizinle yolculuğumuzun başından  beri  açık  açık  konuştum.  Şimdi  de  aynı  şeyi  yapabilir  miyiz?

Kısa  bir  cevap  vermişti.

-Hay  hay..

Ve  konuşma  aynen  şöyle  devam  etmişti:

-Osmanlı tarihini bilirsiniz. Bu tarihin bir takım safhaları vardır ki, sizi korku ve endişeye sevk eder ve bunda haklısınız. Ben size bir şey söyleyeceğim, o nispette hayatımı size teşrik edeceğim; (sizin hayatınızla birleştireceğim) memnun olur musunuz?
-Söyleyiniz !
-Henüz padişah değilsiniz, fakat Almanya’da gördünüz ki, imparator, veliaht ve prensler hep bir iş üzerindedir. Neden siz bütün işlerden uzak kalasınız?
-Ne  yapabilirim  ki?
-Geri döner  dönmez bir ordu kumandanlığı isteyiniz. Ben sizin erkân-ı harbiye reisiniz (kurmay başkanınız) olurum.
-Hangi ordunun kumandanlığını?
-Beşinci ordunun kumandanlığını.
-Bu kumandanlığı bana vermezler. 
-Siz  isteyiniz.
- Geri döndüğümüzde  düşünürüz.

Maalesef  düşünmemişti.  Hatta ağabeyi  Sultan  Reşat  ölüp  de  kendisi  tahta  geçtiğinde  ve o  sırada  Avusturya'nın  Karlsbad  şehrinde  tedavi  olan  Mustafa  Kemal  hemen  İstanbul'a  dönüp  5  Ağustos  1918 de  kendisiyle  görüştüğünde  ve  aynı  teklifi  bir  kez  daha  yaptığında  yine  düşünmemişti.  Enver  Paşa'nın  itelemesiyle  Mustafa  Kemal'i  çökmüş bir  ordunun  (  Yıldırım  Orduları  Grup  Komutanlığı )  başına  geçmek  üzere  Suriye'ye  göndermiş,  bilahare  Enver  ülkeden  kaçınca  Erkan-ı  Harbiyeyi  tamamen  kapatmış  ama  baş  komutan  olarak  hiç  bir  cepheye  adımını  atmamıştı. 

Osmanlı  Padişahaları  ne  yazık ki  III.  Mehmet'ten  sonra ordularının  başında  hiç  sefere  çıkmamışlardı ama  gariptir  ki  paşaları  zaferler  kazandıkça  kendilerine  '' Gazi '' Unvanı almaktan da  geri  durmamışlardı. Kosova'da  bir  Sırplı  tarafından  öldürülen  I.  Murat'a  şehitlik  unvanı  yakışıyordu  elbette.  Zigetvar  önlerinde  ölen  Sultan  Süleyman'a  ''Gazi ''  demekte  de  bir  mahsur  yoktu  lakin III.  Mehmet'ten  sonra  tahta  geçenlerin hiç  birisinin  vücudunda  tek  çizik  olmaksızın  '' Gazi ''  diye  anılmaları  nasıl  izah  edilebilirdi?

Mustafa  Kemal,  ondan  -hayatı  at  sırtında  savaş  meydanlarında  geçen- Fatih  Sultan  Mehmet,  Yavuz  Sultan  Selim  veya Muhteşem  Süleyman  olmasını  istiyordu.

Büyük  dedesi  Fatih  Sultan Mehmet'in  İtalyan  ressam  Centile  Bellini  tarafından yapılmış olan tablosu  önünde  durdu  ve  kendi  kendine  söylendi:

'' Sen  de  Mehmet  ben  de  Mehmet...Sen  Fatih..  Ben?  Ben ? 

Hıçkırıklar  boğazında  düğümlendi. Birileri  duyacak  endişesiyle  sözlerini  tamamlamadı.  Nemlenen  gözlerini  bir  peçete  ile  sildi  ve  sessizce  tahtına çöktü. Ruhu  bedeninden  ayrılmış  bir  ceset  gibi...

************

Mustafa  Kemal  ne  düşünüyordu?  Ne  yapmak  istiyordu  tam  olarak?  Bunu  hiç  kimse  net  olarak  bilmiyordu.

Mondros  Ateşkes  Antlaşmasının  imzalanması  ve  İstanbul'un  -  adı  konmasa  da -  işgal  edildiği  o  günlerde  paşaların ve  diğer  komutanların  neredeyse  tamamı  İstanbul'daydı  her  birisinin  kafasında  ayrı  ayrı  düşünceler  olarak...

Kazım  Karabekir  Paşa  Anadolu'ya  geçerek  sivil  ve  askeri  tüm  milleti  birlik  ve  beraberlik  içinde  bir  var olma  ya  da  yok olma  savaşına  sokmayı  düşünmekteydi.  İşte  bu  düşüncelerle  yakın  arkadaşları  ile  temaslara  başladı.

İsmet( İsmet  İnönü ) '' Bu iş bitti Kazım ! Gidip çiftlik satın alalım, sen Kazım Ağa ol, ben İsmet Ağa olayım.''  Diyordu. Fevzi  Paşa ( Fevzi  Çakmak )  ondan  hiç  de  farklı  değildi.  Peki  Mustafa  Kemal?

Kazım  Karabekir  Paşa  onunun  gözlerinin  içine  baktı.

-Ben  doğuya  gideceğim.  Eğer  sen  de  gelirsen  seni  başkomutanım  olarak  karşılamaya  hazırım.

Mustafa  Kemal,  çok  güvenmesine  rağmen  Kazım  Karabekir'e  beklediği cevabı   yani  ''  Elbette  ki  geleceğim.  Memleketi  kurtarmak  için  başka  çare  mi  var ?''  Cevabını  vermedi.  Onun  yerine  oldukça  soğuk  bir  şekilde  şu  cümleler  döküldü  ağzından:

- Bu da  bir  fikirdir. Sonra  görüşürüz.

İngiliz  gizli  servisinin  atılan  her  adımı,  alınan  her  nefesi  sıkı  sıkı  takip  ettiği  o  günlerde hiç kimse  içinden  geçenleri  net  bir  şekilde  söylemiyordu.  

Ve  19  Nisan  1919 da  Kazım  Karabekir  Paşa, tayin  edildiği  15.  Kolordu  Komutanlığının  başına  geçmek  üzere  Gülcemal  Vapuruyla  Trabzon'a  gönderildi. 

Gerek  Padişahın  yaptığı  araştırmalar,  gerekse  Mustafa  Kemal'in  yakın  arkadaşlarının  telkinleri  Samsun'a  oldukça  geniş  yetkilerle  gönderilebilecek  tek kişinin  Mustafa  Kemal  olması  gerektiğini  işaret  ediyordu.

*İttihatçı  değildi
*Gerek  Trablusgarp  Savaşında,  gerek I. Dünya  savaşının  başta  Çanakkale  olmak  üzere  pek  çok  cephesinde  kendisini  fazlaca  ispatlamış  başarılı  ve  kahraman  bir  paşaydı.
*Almanya  gezisi  sırasında  Padişah  Vahdettin  onu  yakından  tanımış  ve  oldukça  değerli  bir  komutan  olduğunu  anlamıştı.
*Her halde  hanedanı da  seviyordu. Çünkü  Padişah  Vahdettin'in  kızı  Sabiha  Sultan ile  evlenmek  istemiş  ama  Sabiha  Sultan,  gönlü  ta  çocukluktan  beri  kuzeni  Şehzade  Ömer  Faruk  Efendide  olduğu  için  bu  izdivaç  teklifini  reddetmişti.  
*Tek  kusuru  vardı:  Cumhuriyetçi  olmak. O  kadar  kusur    kadı  kızında  da  olurdu. 

Kazım Karabekir  Paşanın  Trabzon'a ayak  basmasından on  bir  gün  sonra 30 Nisan 1919 da  Padişah  Vahdettin,  Mustafa  Kemal'i  9.  Ordu  Müfettişi  olarak  Samsun'a  gönderme  kararını  vermiş,  gerekli  irade-i  seniye  hazırlanmıştı.

Not: Padişahın  daha  sonra anılarında ''  Bu  karar  meclisin kararıydı. '' Dediği  ifade  edilse  de  ortada  bir  meclis  yoktu.  Her  ne  kadar  nazırlar  filan  var  idiyse  de bir  meclis  yoktu.

Devam  edecek.
 
RESİMLER

1- Padişah  Vahdettin'in  kızı  Sabiha  Sultan 
2- Kazım Karabekir  Paşa ( İstanbul'dan  Trabzon'a  gitmeden  önceki günlerde )
3- Kazım  Karabekir  Paşa  Trabzon'da
4- Gülcemal  Vapuru.

( Biraz Hint, Biraz İsviçreli, Biraz Fransız Bir Osmanlı Hanım Sultanı - Ata başlıklı yazı Sami Biber tarafından 28.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu