Sanrı tuzağında bir yelkenliyim
Çivit mavisinde yorgunluğun
Göğe maya çalan bir yeminin dokusunda
Aşka ramak kala geri çekildiğim
Doğasında ömrün, sancılı bekleyişin
müridi
Bir sefil vecize.
Aşkın hikmetine binaen,
Yoksul yüreklerin sevdiceği bir
iklimim:
Akla zarar benim yenilgilerim
Kasnağı kayıp bünyemin
Sudoku hasretinde
Ölümüne derlediğim nice mizansen
Şebekesi yorgun bir şehrin de iç
sesi.
Künyemde sarı bulutlar:
Sarılık olmuş yetim kuşlar, muhitin
Çağrısı ahkam ve zanlar solarken
Yetim bilyelerimle
Iskalarken dış sesi
Aksayan ayaklarında şiirin
Batıl bir rüzgar ve alabildiğine
yergi
İçimdeki yetim’e sorarken;
Ne zaman kayboldun, diye.
Hatırlıdır benim acılarım
En çok acıdığım acıklı yeminler
Yedi emine teslim edilesi şaibeli
yürekler
Sefil olsa olsa
Tapınağı hasretin:
Bir ayraç belki de azımsanmayacak
Haşmetli sezgilerimin
Azıcık tutarlı olmayı dilediğim
Sevip de ancak kendime geldiğim:
En çok herkesi
En az kendimi.
Bir realite görünenden kaçan şaibeli
dokusu
Ruhun
Ve ferdiyet bildirgesi
Kanaviçe özlemle serildiğim
beyitlerin
Rakımına yaraşır bir derinlikte
İçimin matemi.
Şimdimle virgül koyduğum;
Yarın, diye diye dünümle
Hasbelkader avunduğum soluk teninde
Ölüm meleğinin.
Çukura kaçmış gözleri illa ki
Domestik bir sevinç
Hatta basireti bağlanmış mutluluk
benzeri
Asla kavuşamayacağımın da bilincine
Esrikli bir anlam yükleyip
Boğulduğum anlamsızlık denizinde.
Yüzmeyi bilmeden yüzümden açmayan
Güllerden koparıp teslim ettiğim
kadere.