Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 29.05.2019
Okunma Sayısı : 2047
Yorum Sayısı : 10
Günün Yazısı

Bu Yazı 30.05.2019 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.


2016 Yılında yazdığım ve en çok okunan yazılarım arasında bulunan bir yazımı 29 Mayıs İstanbul’un Fethinin 566. Senesi münasebetiyle bir kez daha huzurlarınıza arz ediyorum.(Ufak bazı eklemeler ya da çıkarmalar oldu tabii ki.)


Hani bilirsiniz kara yolarında dinlenme tesisleri vardır…İşte bu dinlenme tesislerinden birine giren Temel bir kahvaltı tabldotu ister ve tabldot gelince zeytini yemek için çatalı ile hamle yapar.Fakat bir türlü çatalı zeytine saplayamaz. Bunu gören bir garson kibarca yaklaşır Temel’e zeytini çatala takar ve ‘’Buyurun’’ diyerek uzatır…Temel Garsona bakar ‘’ Uyyy ula uşağum şimdi sen marifet yaptum mu sanaysun…Pen ha oni o kadar yormasaydum sen zor yakalardun.’’ Der.

İşte bu fıkra bende hep İstanbul’un Fethini çağrıştırır nedense. Sorarım kendi kendime İstanbul’un gerçek Fatihi kimdir diye? Tamam son noktayı koyan, Bu günkü İstanbul topraklarında artık Bizans bayrağının dalgalanmasına son veren Fatih Sultan Mehmet’tir de yine bu günkü İstanbul’un fatihi de o mudur?


Şimdi İstanbul’un Anadolu yakasında bulunan ilçelerine bakalım:

Adalar, Ataşehir, Beykoz, Çekmeköy ,Kartal, Kadıköy, Maltepe, Pendik, Sancaktepe, Sultanbeyli, Şile, Tuzla, Ümraniye, Üsküdar

Bu ilçeler kimin zamanında Osmanlı hakimiyetine girmiştir? Orhan Bey zamanında...İkinci Osmanlı Padişahı olan Orhan Bey Palekanon Savaşında(1329 ) Bizans İmparatoru III. Andronikos’u perişan edince bu topraklar artık Osmanlı toprağı olmuştur. Bu savaş pek çok tarihçi tarafından Maltepe Savaşı diye isimlendirilir. Maltepe ise Bu günkü İstanbul’un öyle kıyısında köşesinde bir ilçe değildir malum ( Yukarıdaki büyük haritada da göreceğiniz gibi. )

Orhan Bey zamanında Rumeli’ye geçen Türkler artık Bizans’ın Rumeli’deki hakimiyetine de son vermeye başladılar ve Orhan Beyden sonraki Padişah olan oğlu I. Murat Çatalca’ya kadar olan toprakları Osmanlı hakimiyetine kattı. Yani Bizans denilen devlet kala kala Rumeli topraklarındaki bir kaç ilçeden ibaret kalmıştı.

I.Murat’tan sonra tahta oturan Yıldırım Bayezıt İstanbul’u almayı kafasına koydu ve bunu gerçekleştirebilmek için İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasına Güzelce Hisar’ı yaptırdı. (1395 ) ( Anadolu Hisarı ) [ O toprakların bizim olduğunun en güzel kanıtı ] Sonra Bizans’a kalan son İstanbul topraklarını da almak için iki defa harekete geçti ama İlkinde Niğbolu Savaşı’nı yapmak zorunda kaldığı için, ikincisinde de Timur tehlikesinin belirmesi üzerine kuşatmadan vaz geçti.

1412de Yıldırım Bayezıd’ın Oğlu Musa Çelebi kuşattı bu Bizans’a kalan İstanbul’u ama başarılı olamadı.

II. Murat zamanında İstanbul bir kez daha kuşatıldı 1422 yılında. Ancak o da alamadı Bizans’ın bu son kalesini

Nihayet sıra II. Mehmet’e geldi. İşte buraya dikkat etmek gerekiyor. 

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un Fethini kolaylaştırmak için Boğazkesen Hisarını ( Rumeli Hisarı ) Yaptırıyor. Bu Hisarın yapımına 15 Nisan 1452’de başlanmış, 31 Ağustos 1452’de tamamlanmıştır. Eğer Bu günkü Rumeli Hisarının bulunduğu yerde bir hisar yaptırabiliyorsa bu toprakların da Türk toprağı olması gerekmez mi? Evet…Demek ki Rumeli Hisarı ve onun kuzeyinde kalan ilçelerin bulunduğu alan da Türklerin elinde…Peki sadece bu kadar mı?

6 Nisan 1453te Fatih Sultan Mehmet genel saldırı emrini verir…Nereden peki? Bayrampaşa Deresi kenarında Maltepe sırtlarından..Yani bu günkü Topkapı- Bayrampaşa ve onun batısında kalan tüm topraklar da Türklerin elindedir. 

Kısacası Fatih Sultan Mehmet’e gelinceye kadar İstanbul’un Fethi neredeyse tamamlanmıştır. II. Mehmet’e kala kala sadece bu günkü Fatih İlçesini, Eminönü semtini ve yine bu günkü Eyüp ilçesinin küçük bir bölümünü almak kalmıştır. 

Böyle yazınca sakın İstanbul’un Fethini küçümsediğim sanılmasın.  Ya da bir ülkenin gücünü sahip olduğu yüzölçümü ile değerlendirdiğim...Ever, Bizans, resimde bile neredeyse seçilemeyecek kadar küçüktür ama bugün Katolik Hristiyanlığın kalbinin attığı dünyanın en küçük devletlerinden biri olan Vatikan’ın sahip olduğu güce baktığımızda ülkelerin siyasi, askeri, ekonomik güçlerinin ille de yüz ölçümleriyle orantılı olmak zorunda olmadığı anlamak güç değil. Aynı şekilde İstanbul da Ortodoks Hristiyanlığın merkezi durumundadır. Ama bu durumu Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u kuşattığında  ona hiç bir avantaj sağlamadığı gibi perişan halleri sebebiyle Vatikan’ın boyunduruğuna girmeyi bile düşünmüşlerdir.


Denizde 400 Parça donanması, Karada İki yüz bin kişilik bir ordusu, elinde zamanının en mükemmel silahları olan Şahi ve Balyemez gibi topları olan bir Osmanlı Padişahının, sadece iki ilçeden ibaret kalmış minicik bir devlet bozuntusunu ortadan kaldırması bana hep yukarıda anlattığım fıkrayı hatırlatır.

Fatih Sultan Mehmet’den öncekiler bayağı bir hırpalamışlar, yormuşlardır İstanbul’u. Ona çatıl takmak yani son darbeyi vurmak da  Fatih Sultan Mehmet’e kalmıştır.

Böyle büyük ve muhteşem bir güçle, asrın en muaazzam teknolojisiyle sadece iki ilçeden ibaret kalmış, toplam nüfusu bizim askerimizin yarısından bile az olan bir minyatür devlete son verilmiş olmasını ‘’Büyük bir zafer ‘’ olarak nitelendirmek…Bilmiyorum ama sanki bir kediyi parçalayan aslanın ‘’ Bakın ben ne kadar muhteşem bir iş yaptım ‘’ diye övünmesi gibi geliyor bana. 

İstanbul’un Fethini küçümsüyor muyum peki? Asla…Peygamberimin hadisinin gerçekleşmiş olduğunu görmenin mutluluğu var en azından. Ama İstanbul’un bence bir tane Fatih’i yok. Orhan Bey, I. Murat, Yıldırım Bayezıt, Musa Çelebi, II. Murat gibi daha nice Fatihleri var İstanbul’un... Onların adını zikretmeden bu fethi sadece Fatih Sultan Mehmet’e atfetmek benim kanaatimce doğru değildir. 

Bu yazıma üç sene önce ‘’ Bu muhteşem zafere ve ecdadın emeğine gölge düşürmeyelim’’ Diye yorum yazan çok değerli bir meslektaşıma verdiğim cevapla noktalıyorum.

‘’Ben bu yazımla şunu anlatmaya çalışıyorum: Bu gün İstanbul'un fethinin büyüklüğünden ziyade Osmanlı'nın ulaşmış olduğu güç konuşulmalıdır.


İstanbul'un kalan son kalesinin de alınması elbette önemlidir. Bu bir dönemin sona ermesi ve muhteşem bir yeni dönemin başlamasıdır. Ancak böylesine muhteşem bir güçle böyle bir zaferin kazanılmış olmasını adeta bir mucize gibi ifade etmek...İşte o zafere gölge düşüren asıl budur bence...Bu muhteşem güçle İstanbul'un feth edilmesi değil feth edilememesi mucize olurdu.

Ben işte bu hususa değinmek istiyorum...Bana göre Bizler İstanbul'un fethi konusunda '' Haa o mu? O bizim ceddimiz için çocuk oyuncağıydı.''Sen minicik İstanbul'un fethine bakacağına atam Fatih'in Osmanlı devletine kattığı 17 devlete bak '' Diyebilirsek ecdadın emeğine saygıyı asıl o zaman göstermiş oluruz. Aksi taktirde Fatih'i sadece İstanbul'u feth eden Padişah olarak tanıyan bir millet olmaktan ileriye gidemeyiz ki işte asıl o zaman ceddimizin kemiklerini sızlatmış oluruz.’’

Bugün gençlerimiz, yaşlılarımız, okumuşlarımız, cahillerimiz Fatih Sultan Mehmet’i sadece İstanbul’u feth eden hükümdar olarak biliyor da onun çok bilgili bir mühendis olduğundan habersizse, onun müthiş bir şair olduğunu bilmiyorsa, onun  pek çok yabancı dil bildiğini daha önce hiç duymamışsa ve Osmanlı Devletinin Fatih Sultan Mehmet’le bir cihan imparatorluğu haline geldiğini bilmiyorsa, tek bildiği ‘’İstanbul’u Feth etti’’ den ibaretse işte o zaman biz bu fethi de Fatih’i de hem anlamamışız hem de küçümsüyoruz demektir.


Ve son nokta:

İstanbul’un 29 Mayıs 1453 de Fethi ne kadar önemli bir olay ise  13 Kasım 1918 de gayrı resmi, 16 Mart 1920 de resmen düşman tarafından işgal edilmiş olan bu güzel şehrimizin 6 Ekim 1922 de düşmandan geri alınışı da bir o kadar önemlidir. Fethi unutmadığımız gibi İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşunu da asla unutmayalım.

Gerek fethini gerçekleştiren, gerekse onu düşman işgalinden kurtaranlara Allah’tan sonsuz rahmet diliyorum. Ruhları şâd, makamları cennet olsun. 
( İstanbul’u Kim Feth Etti? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 29.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu