Bir kehanet adeta kıyıma uğrayan
yorgun, mavi cümlelerin de özeti bir içimlik şiirlerde bir ömürlük duyguları
bahşetmek.
Yolu yarılamamamın eşkâli işte günün
seyrüseferinde müstesna yolculuğuma gölge düşüren aksanı kayıp insanlar ve
şiirler.
İlla ki aksıyor hayat denen realite
oysaki sanal bir gün’e uyanıyorum ne zamanki bilgisayarın başına geçsem ve iki
ellerimin de arasında değil iken başım ne de olsa iki elimi kullanıp
kundaklıyorum, sözcüklerden oluşmuş o girift evreni.
Sabıkalıyım kimine göre belki
sevmekten belki inanmaktan belki de hayal kurmaktan oysaki aklı başında
insanlar hayal kuramazlar gelin görün ki çocukluğumdan beri ait olduğum bir
dünya, hayallerimle avunduğum ve hayallerimdeki dostların varlığı illa ki beni
kanıksayıp severken.
Lakin ben insanları hayallerimde
değil gerçek hayatta illa ki sevip en tepeye yerleştiriyorum üstelik sebepli
sebepsiz hepsi başımın tacı.
Esen bir rüzgâr yok üstelik
pencereler de kapalı hele ki kardeşim geçirdiği rahatsızlığın üzerinden az bir
zaman geçmişken kendini ve sağlığını korumak adına bahar havasında bile kışı ve
soğuğu duyumsayıp illa ki camların kapalı kalmasını diretirken.
Rüzgârsız bir elem safi üzüntümün de
merkezi ve sevgimi gönderirken ilk evvela Yaratana akabinde canlı cansız tüm
varlıklara sadece bir inilti duyuyorum karanlığın çeperinde ben bir aydınlık
sayfaya da kelimeleri serperken.
Elimde değil çoğu şey hatta muktedir
olduğum hiçbir şey yok yine de acıyı ve yalnızlığı elimine etmek adına dolu
kalbimle, inancımla ve umudumla başlıyorum bir yerden ve bilinmeyen bir zamanda
güdüyorum düşüncelerimi ve de duygularım bana emir verirken ben de kalemle
sözleşip yığıyorum hacimsiz yürek metinlerimi.
Kanadım olmasa da uçuşa geçtiğim.
Yaram olmasa da gocunduğum.
Suçlu olmasa da suç dosyamın kabarık
olduğu üstelik kayıt altına alanlar omzumdaki melekler de değil bilakis insan
denen canlının gözünde bir bir göz ardı edilirken attığım tohumlar da bir
şekilde ayaklar altında ezilirken yine de evet, yine de bir yerlerde bir şeyler
illa ki filizleniyor ve lav ediyorum tüm olumsuzlukları.
Kınansam da.
Sevilmesem de zaman zaman asla
gocunmuyorum ben onların yerine sevmekten hele ki inancım ve sevgim bir arada
katlanıp büyürken kendime dönüyorum yeniden: ta içimde kalmış bir yara olsa da
çocukluğumdan bu yana canımın en çok acıdığı ben tüm kırgınlığımı yok sayıp
yeni kırgınlıkları da göze alıp sadece b/akıyorum önüme.
Ötesizliğim…
Ötekileştirildiğim.
Önem arz eden ne ise ya da kim ve
önemli olmadığımı bilip hala insanlık ve kendim için önemli bir şeyler yapmaya çalışıyorum.
Sırıtan heceler görüyorum bazen
aklımın bulutlarına kancayla takılmış aslında içimdeki izdihamı yok sayıp
huzura ve maviye boyuyorum hayatı üstelik geceden tembihleyip yüreğimi ve yok
sayıp sefil nefsimi ve de tutarak nefesimi illa ki ertesi güne hazırlık
yapıyorum.
Bir şiir.
Ve bir dua.
Olmadı mı sil baştan.
Bir sure derken bir diğeri ve bir
öykü.
Bir martaval olsa da hayat denen karnaval.
Bir söylem olmasa da hayat denen
canlı orkestra.
Derken düşüyorum yollara aslında ben
düşerken kardeşim üşüyor benim yerime sonra da o, düşüyor kendi yoluna kendini
kendine armağan ederken ve bu sefer ben üşüyorum onun yerine.
Sessizliğin sesinde bulduğum huzur
aslında Rabbimin katında izah edemediğim her şeyi sadece O’na sunarken ve
çıkarken huzuruna.
Bir cümle düşüyor aklıma az evvel
paylaşımlarda görüp aklımda kalan.
O’nun varlığı ve O’nu duyabilmek ve de…
ben ek olarak görebiliyorum da vakıf olduğum her şeyde O’nun izinin ve
varlığının iz düşümüne rast gelip ve dikip gözlerimi boşluğa O’nunla olan
muhabbetim ve arkasında devasa bir huzur bu sefer boş sayfada O’nun varlığının
peşine düşüp aralıksız yazdıklarım.
Bir boşluk iken tarafımca
doldurulmayı bekleyen.
Boşa geçen özellikle son on yılımın
da acısını severek ve daha çok inanarak çıkardığım.
Gözlem gücüme binaen bir de kalp
gözüme ve sahip çıkmaksa kendime ve kaderime eksik etmediğim dualarımda saklı
tuttuğum güzel insanların da ayrıca eşsiz bir referans olduğu.
Güdümünde olduğum aslında rahmetin
ifşası.
Sevdalı olduğum aslında Rabbin ta
kendisi ve insanları ve canlıları seve seve aştığım engellerle kendimi ifade
etme özgürlüğü yine bilfiil yazarken erdiğim bir hidayet öncesi.
D/okunulmazlığında yazdıklarımın yine
de okunacak olacağını umut edip yürekten dileyerek boş sayfaları aslında
doldurmak içimdeki boşluğu doldurmakla paralel bir seyir izlerken.
Tonlaması olmasa da kimi günün ve
kimi duygunun bir betimlemeye sahip olma ihtiyacı ile betimlediğim yine bir
günün belki de bir ömrün özeti iken.
Yarımadalardan hala ana kıtaya
varamadığım.
Yarım yaşanmışlıkların ve yarım
bıraktığım tüm masallarımın gelip de kapımı çaldıkları aslında benden çalınan
ne ise bir ömür; aslında benim ne istediğimi karar veremeyip sonunda İlahi Aşka
düşmüşken ve yazarak buna vakıf olabilmenin de mucizevî tınısında yazmanın
meali iken rahmetin ve hidayetin ta kendisi.
Eksen.
Evren.
Süreç.
Kim olduğum ya da neye tekabül
ettiğim her kafadan ayrı bir ses çıkarken sadece iç sesimi dinleyip müdahil
olmak hayata ya da olamamak iken sonucuna katlandığım ve sınıf atlamak da değil
hani haddim olmadan bir ünleme rast gelip aslında aralıksız kendimi ve kalemimi
sorgularken…
İlahi Aşkın da meali iken doldurduğum
her boş sayfada serildiğim bir rahle, inancın ve umudun dokunulmazlığında
kendimi ve sevdiğim tüm insanları illa ki ve de sadece O’na emanet ettiğim.
Hüznün bir arya olduğunu biliyorum
artık üstelik açık ara farkla sevmek ve samimi bir inanç iken mevzu bahis bir
de kenetlendiğim göğün örtüsünün altına gizlenip başımı sadece Rabbime
yasladığım.
Kanamalı bir hasta gibi devasa
mabedimin güzergâhında tanıdıklara rast gelmek adına sağı solu t/ararken ve en
tanıdık hüzün yakamdan düşmezken.
Üşüyen bir şiir gibiyim bazen belki
de üşütmüş aklımla üşümeye can atıyorum ve bahara ihanet edip kalın bir kazak
giydiriyorum şiirlerime.
Hepsi yeni doğan ünitesinde avaz avaz
bağırıyor ve ben sevgiyle dokunuyorum her birinin dizelerine.
Saklı tutulduğum belki de saklı
tuttuklarım ve kabrini özlüyorum kimsesizliğin hele ki ömrümü adadığım
hayallerim düş çukurunda kerelerce boğulmuşken. Bildiğim bir şey var ki; yalnızlık
çok çok izafi hele ki çevrem kalabalık iken bir zamanlar şimdi anlıyorum o
zamanlar ne kadar yalnız olduğumu ve beni bana uzak kılan bir umarsızlıkla en
çok sevdiğim insanların aslında benden en çok nefret edenler olduğunu anladığım
yaralı geçmişim.
Kayalar ufalanıyor aslında ufalanan
bulutlar, o pervasız beyaz bulutlar bir aşkın hicvine tanık yaralı insanlık ve
masumiyet…
Telaşlıyım yine belki de uçurumunda
kenarında gezmekten pek bir haz ettiğim boyutsuzluğumla kıblemde bekliyorum
özrümün kabul edilmesini oysaki Yaratan çoktan affetti beni ve ben yeni
günahlar doğuruyorum ne zamanki kendime ihanet etsem.
Sunuyorum.
Susuyorum.
En çok da ben susuyorum: hem acılar
susatıyor hem de doyamıyorum susmalara.
Bir mağarada kış uykusuna yatmış
yarasa gibi geceyi mesken tutuyorum aslında tutuşan ruhuma en iyi geleni bilip
sözleşiyorum kalemle ve O yanı başımda aslında kalemin de takipçisi ne de olsa
yüreğin aktığı satırlarda artıyor rahmeti inancın.
Bir batılda ölenler.
Dünde kalan faniler.
Ve an’da saklı olsam da illa ki aklım
yarında iken ve yarım bir cümleyi bile öldürmeye kıyamıyorum sadece kırpıp
yıldızları özürlü cümlelerimi sevindiriyorum ne zamanki yarım kalsa içimdeki
utku ve de güfte ve süslediğim satırlarda aslında içimdeki çocuğu
sevindiriyorum ben yazma edimiyle eline oyuncak tutturulmuş bir çocuk kıvamında
kendimi kandırıyorum aşkın da bir hadis olduğunu bilip umudun da sure tadında
ve inancın Allah katında illa ki karşılık bulduğu o samimi duygularımda
içimdeki yaralar ılık ılık akan hüznün de saldırısına maruz kalıp bir batında
doğarken gün ve umut.
Teslim etmeden ruhumu her gece.
Güne uyanır uyanmaz.
Sevgiyi hala içimde taşkın bir nehre
benzettiğim.
Ve hayatı şiir gibi algılayıp aslında
kendimi kendimle barışık tutmak iken ümidim.
Dolan gözlerimin ne önemi var ki
insanların gözünde?
Dolu yüreğimde çıkan yangını kim
söndürebilir ki?
Sorularımın muhatabı yine kendim iken
iklimde coşan bir bulut gelip de konuşlanırken yüreğimin merkezine ve ifade
etmek adına kâğıda kaleme sarıldığım.
Nüktedan olsa da tınısı zaman zaman.
Göğün bir manivela olduğu ve benim de
tutuklu bir göçebe.
Sarıp sarmaladığım bir şiiri daha
altın tepside sunarken oysaki çamura bulanmış altın’ın çok da değer görmediği
ve sevgiyle arındığım ve temizlendiğimin bilincinde sadece ışıldarken gözlerim
ve rahmetin sancağına kavuşmuş bir aciz kul olmanın bilinciyle asla da ihanet
etmeyeceğim hikmetin şükrü ile sınandığıma vakıf ve de şükrederken…
Kadir Geceniz mübarek olsun.