Bir Elma idim, Ceyhun’un serin yamaçlarında
Taşkınlarla harap olmuş taraçalarında
Geç yeşerdim…
Kızgın güneşle erken kızardım
Hilal kaşlı, dolunay gözlü bir Türkmen kızı
Nazik elleriyle kopardı.
Koydu beni sepetine…
Umuyordum ki,
Al dudaklarına dokunacaktım
Tam da dudaklarına yaklaştırmışken
Olmadı…
Adı Cemile’ydi
Nazik ellerinde yıkandım
Hiç acımadan atmıştı beni kazana
Bakışı sinsiceydi
Feryadımdaydım kaderimi yazana
Suyum kaynadı, ezildim, dağıldım
Gül dudaklar umarken
Dikenler battı yüreğime
Yanışım ateşten miydi? 
Aşktan mıydı? Anlayamadım…
Suyla yeşermiş
Mehtapla rengimi bulmuştum
Güneşte kurutulup candan ayrıldım
Dikenlerin hesabını sormadım kimseden…
Birkaç gün sonrasıydı
Cemile’nin elleri okşamaya başlamıştı bağrımı
Bir yaz ikindisinde
Ceyhun’a yansıyan kızıllıklara bakarken
Cemile’nin elleri üzerimde gezinirken
Tattım sevginin hazzını
Dudaklarından ayırmıştı beni ama
Kınalı parmakları arasında
Dudaklarının rengiyle sarmaş dolaştım
Okşadığı bedenimde
Tarihe iz bırakan aşıkların
Yüreği çarpıyor gibiydi
Öylesi duygular vardı ki içimde
Ellerinin sıcaklığıyla
Sonsuza kadar yanabilir
Götürdüğü her yere gidebilirdim…
Bir cam kavanoza konmuştum
Küveze konmuş bebekler gibiydim
Asya’nın stepli gecelerinde
Cemile’nin türkülerini dinledim
Ceyhun’un yamaçlarında
Kaç derin hazzın sarhoşluğuyla tanıştım
Şimdi hatırlamıyorum
İki odalı kulübesinin penceresinden
Ilık gecelerin esintilerini
Uzaktan geçen kervanların çıngırak seslerini,
Çakır dikenlerinde ötüşen cırcır böceklerine
Eşlik etmeye başlayınca ağlamaklı olurdum…
Gözlerini diktiği ufuklara
Bir ses duymak için dinlediği seherlere
Söylediği gazel ve mahnılara
Kin bağlıyordum…
Toprakta hayat vardı
Suda hayat vardı
Ateşte ve havada hayat vardı
Hatta hayat, bunlardan ibaretti…
Kuzuları otluyordu… Ne hoş günlerdi
Bir gün aniden gidiverdi
Nereye ve niçin, anlayamadım
Yaz geçti, sonbahar geldi…
Sevgililer kavuştu
O bir türlü dönmedi
Yağmurlar yedinci kez yağdı vadilere
‘İlk yağmurlarla geleceğim’ demişti 
Gelmedi
Keşke hiç büyümeseydik
Keşke kuzularımız büyümeseydi
Ey vefasız sevgili….
Kalbime sızmıştı buseleri
Yüreğinin sıcaklığını hissettim sabaha kadar
Her nefes alışında
Kavanoza koyup sevgiyle bakmıştı
Bakışlarıyla gevşemiştim
İlk ayrılığı ve ilk acıyı tattım
Neden beni kazan yerine dudağına götürmemişti? 
Kaç gece ve gündüz onsuz yattım
Bilemiyorum! 
….
Bir el uzandı ve oradan götürülüyordum
Nereye gidiyordum bilmiyorum
Oysa onun yurdunda kalmak istiyordum
Tutkun, vurgun yemiş aşıklar gibi
İrademin hep başkalarının elinde olduğunu
O zaman daha iyi anladım…
Var olmanın dayanılmaz yükünü
Benden daha iyi kim bilebilirdi ki? 
Artık ben de bir köle sayılırdım
‘Bari’ diyordum gözleri önünde bulunaydım.
Dertleri zevk edinmeyince,
Aşkın da tadı çıkmıyormuş
Aslında “aşk; sarmaşık” demekmiş
Sarmaşık, nasıl çınarları, sevileri sarıp sarmalarsa
Aşkta öyle sarıp sarmalarmış
Çınar gibi yiğitleri
Servi boylu dilberleri
Her sarmaşık dıştan yeşil ve güzel gösterir
Sardığı ağacı kuruturmuş
Acıları kendime ayırdım
Sefaları ona
Mecnun’un adı çıkmış
Gerçek aşık benim
Çünkü ben sevenim
Nice günler
Kah saçlarını örmek geçiyordu içimden
Kah uyurken dudaklarından öpmek
Gün oluyor benim koynumda uyuyor
Gün oluyor benden uçup gidiyordu
Ağlamaksa
Hep bana düşüyordu
Ceyhun yamaçlarının mahzun ağacının ürünüydüm
Ölüydüm, dirildim
Uyuyordum uyandırıldım
Kölenin fikir söylemeye hakkı mı olurmuş? 
Kökler sadece söylenenlere tanık olurmuş
Üç kızdan sonra geliveren oğlanın
Haberini alan bir baba sevinci gibi
O zamanlar ne de sevinçliydim…
Gözlerimden iki damla yaş döküldüğünü,
Kalbi, vaktiyle gizli bir sevdaya kapıldığımı,
Bir kabukta iki badem gibiydik
Beni dudaklarına layık görmeyen kızın hayali
Yoktu artık gözlerimin önünde
Kaderin güzellikleri ağlatmak olmamalı
Kısmetime düşenin hep gözyaşı olmasını istemiyordum
İstemeden, onun mahrem hayatlarına
Şahit olduğumu, izlediğimi bilselerdi
Onlar benim dışıma bakarken
Ben onların yüreklerinden geçenleri okuyordum
Bu ise bana acı veriyordu
Görünüşte hepsi mutlu idiler
Daima derinlerde bir yerde
Hüzünlere batmışlardı
Acaba Ceyhun Nehri’nin yamaçlarında bıraktığım
Sevgilinin de kederleri var mıydı? 
Ben yokmuşum gibi davranmaları
Gözlerimin önünde prevasız tavırları
Geceliğini giyerken bile, arkasını dönmeyişleri
Karşında hep çıldırırdım. 
Başaramadım bir türlü
Engelleyemedim 
Gözlerimin karşısında soyunan güzele kaymasını…
Birileri zamanı çoğaltırken,
Diğerleri harcayıp tüketiyordu.
Birileri iyi şeylerle hayata anlam katarken
Diğerleri hayatın kötülüklerine tapıyordu
Ey Türkmen Kızı, Ey sevgili,
Sen bana gelmiyorsan
Bari, beni sana getirt…
Duygusallığı, dişiliğinin önündeydi
Bedeninden önce, kalbini sundu
Umutlarını biriktirdiği al yanaklarına
Kar aydınlığı vururdu
Türkmen Kızına olan hasretimin karşılığında,
Elma reçeli olarak,
Kaderimden kederime, 
Kederlerimle kaderim arasında 
Savruldum durdum
KM-090905
( Bir Elma İdim başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 1.06.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu