Aydınlığın hicvine tanık göğün
idamesi
Gölgesiz kuşların her biri
Yolunu kaybetmiş bir hayvan
terbiyecisi.
Ölümü öğütleyen bir Hint fakiri
içimde tepinen
Siyahî iklimin de mucidi
Baştan savma bir eksizde olmazı
dillendiren bir hale.
Güzergâhın tavanında ılık rüzgar
Hafif meşrep bir yanılgıyla
Baştan çıkarıyor mevsimi oysaki
mevsim
Çok ılık ve yaslı
Demlendiği gönül rahlesinde soyut bir
izlek
Sığındığı kadar sığdıramadığına da
tanık
Bitimsiz lanet bir hoş görüyü
dillendirip
Kandırırken masum yoldaşını ömrün.
Katıksız telaşını da yitiren sünepe
bir gölge
Üstü örtülü düşlerin takipçisi
Fiziği ve yüreği boyutsuz Haziran
güncesinde
Eşrafın zılgıt yediği bir şehir
meclisi
Top yekûn armağan edilen diri
hüviyetlerin de temennisi
Yâd edip dünü
Kıvrılıp izbe bir düşte
Ne de olsa muradına tanık ve vakıf
Tanrı.
Arzı endam eden su nilüferi
Yaslı şehrin yaşlı enkazı
Dürtüp de hayali rotasını
Azığa almakla da eş değer göğün uçuk
mavisine
Yabancı bir seyyah oysaki yolu
geçmezdi buralardan
Diyenlere inat savurduğu nidayı
Tanrıya sunarken.
Ettiği her tövbe işlemeye müsait
günahları
Künyesine kazıyan afakî bir gölge
Soyut imlerle örülü şiirde başını
yaslayıp da
Dostun sırtına bir dokunup da
Kaç ah işittiğini unutan sancılı
müfreze
Şimdi gitmek vardı ya…
Hani, nerede sende o cesaret!
Savında yanık izi
Surelerin gönül sesine karşı gelmek
mi?
Ne haddime
Boyumu aşar kaderin döngüsü
Ne zamanki serpilmişken bir bir
Heceleri yatırıp da sırtı üstü
Sorguladığım her şiiri mihenk taşı
yaptım bilinmeze.
Artık kiminse kuyruk
acısı
Azığa almakla hayalleri de eş değer
Çıkmadan kırkı şiirlerin
Tehir ettiğin ölüme mi var
söyleyeceğin?
Solmadan göğün kızıl teni
Uyduruk bir masalda dinlenmek
Sonra da çekip gitmek bir mahzun
şiirin
Daha dolmuşken miadı
Kaça kurmalı vakti?
Öğün atladığım bir günü de gömüp
Dünün mücbir sebeplerine atıfta
bulunmadan
Kasvetli gecenin sihrine banıp da
içindeki özlemi.