Tok gözlü neferiyim közlü yasın:
Anmadığın kadar kendime dargın.
Zarflarda büyüttüm ben çiçeklerimi
Adresine teslim edemediğim bir şehir
yangını
Kundaklanmış mavisine teslimim atlas
göğün yorganının.
Sezilerimde ihanet içimde durağan;
Kayıp da sona meyleden sözüm ona bir
satır başıyım;
Afalladığım kadar dünyevi ikramda
D/okuduğum her şiirde bir külhanbeyi
edasıyla
Resmettiğim minvali yürek de mimarı
bunca safsatanın.
Rotası kayıp halesi solgun içi yanık
bir türkü
Gözlerimin çukurunda izah edemediğim
bunca hazan
Kanatlı birer mersiye adeta şehri
resmeden kaç tepeyse
Oynak bulutların da ısrarı
Tökezleyen her eda
Nazım niyazım sonlansa keşke.
Yaftalanmış sözcükler bir derviş
edasıyla çöreklendi
Güne.
Günde biteviye yankısı dinmeyen
sureler
Haşmetli aşkların kayıp iki yakası
El yordamı bir gizem
Doğurgan yüreğin tebaası adeta
sönmeyecek yangına
Düşen sitem dudaklarımdan
Üflediğim her hece gaipten gelen bir
esinti
Kayrası ıssızlık betimlemelerin
Duygular kazan kaldıran mantığa
Sarı çizmeli hangi hece ise
Giydiği tevekkül elbette fukara
sevdaların baş tacı.
Somurtan hâsılı
Aksıran bir sesi itekleyen o dehlizde
Kara yazgının hatırası uğruna
Gözyaşı döktüğü efkârı anarken bir
ezan vakti
Duyulmazlığın başmisafiri sadece
Rabbim
Eşrafın iteklerken seni gerisin geriye.
Azabın feryadı iflah olmaz bir masal;
Zanların endamı boydan boya sürgün
verdi hüzne.
Şimdi köhne bir satır babadan miras
öğütler
Civcivli feryadın her fevri beyanı
Kök söktüren hecelere yorgunluğun
valsı
Sessizliğe biat verilen her hükümle
Kabul görse keşke dualarım.