TEKERRÜR EDEN TARİH 22. BÖLÜM—HAN-I YAĞMA--HİLAFET MERKEZİNDEN KUMARHANEYE


Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır; 
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır! 
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir? 
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir! 
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay; 
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini. 
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak! 
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak! 
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Tevfik Fikret

*******************

29 Nisan 1909...

Artık Yıldız Sarayında oturan herhangi bir padişah yoktur. Yeni Padişah Mehmet Reşat, Beylerbeyi Sarayına sepetlenmiş olduğundan Yıldız Sarayı sakinleri ise Selanik’e sürgün edildiği için haliyle Yıldız Sarayı hakkında bir şeyler düşünmek gerekiyordu.

27 Nisan’da Yıldız Sarayını ele geçiren Şevket Turgut Paşa Yıldız Sarayına artık ganimet gözüyle bakmaktaydı ve 29 Nisan 1909 da Sarayın yağmalanması emrini verdi. Bu emirle birlikte Yıldız Sarayı öylesine bir yağmalandı ki bunu kelimelerle anlatabilmek mümkün değildir. Ancak bu yağmada ganimetten pay alanlardan birinin de hareket Ordusunun gönüllülerinden, aynı zamanda Bulgar İsyanının baş aktörü Yane Sandanski olduğunu söylersem sanırım nasıl bir vahşi yağmanın yapıldığını anlatmaya gerek kalmaz.

29 Nisan 1909 da yapılan yağma ile ilgili ilk resmi rapor bir sene sonra 17 Nisan 1910 Tarihli İkdam Gazetesinde yayınlandı.

Buna göre amaçları sadece ve sadece hürriyet, eşitlik, adalet ve kardeşlik olanlar(!) Yıldız Sarayından şunları götürmüşlerdi:


Mahmut Şevket Paşa: Çok sayıda pantantif taç, yüzük ve bir altın mangal;

Hüsnü Paşa: Murassa tütün tabakası ve bir gerdanlık;

Hareket Ordusu Erkan-ı Harp Reisi Mirliva Ali Paşa: Çok sayıda küpe ve yüzük;

Hasan İzzet Bey: Halılar, seccadeler, kravat iğneleri ve murassa taç;

Enver ve Cemal Paşalar ile Damat İsmail Hakkı Bey: Kıymetli eşyalar, mobilya, vazolar, muhtelif pırlanta ve çok sayıda zümrüt hülliyat;

Ayan Reisi Ahmet Rıza Bey: Kıymetli yemek takımları, murassa saat ve çok sayıda değerli eşya;

Bursa Valisi İsmail Hakkı Bey: 2 bin altın lira ve kıymetli bir zümrüt yüzük;

Emniyet-i Umumiye Müdürü eski Hicaz Valisi Galip Paşa: Çeşitli kadın müzeyyenatı;

İsmail Hakkı Bey'in kardeşi Cafer Tayyar Paşa ve Hamdi Bey: İnci küpeler, pırlanta yüzük ve kıymetli revolverler;

Tespit edilemeyen isim: ( Bu Yani Sandanski olabilir ) Elmaslı ve inci gerdanlık;

Yakup Cemil: Önemli miktarda tahvilat;

Karesi Mebusu Hüseyin Kadri Bey: Zümrüt kolyeli murassa bir hançer;

Çerkez Kemal Bey: Çok sayıda değerli kadın eşyası;

Hüseyin Cahit Bey: Murassa hokka takımı ve iki murassa saat;

Cavit Bey ve Emanuel Karasso: Bol miktarda kıymetli elmas;

Eski Bolu Mebusu Habip Bey: Önemli miktarda tahvilat;

Vehip Paşa: Bol miktarda hisse senedi ile kıymetli ve murassa kravat iğneleri;

Kalan değerli ne varsa onları da askerler yağmaladı tabii ki. Bu arada belge niteliğinde her ne varsa yakıldı. Yakılanlar arasında II. Abdülhamit’in marangozhanesi de vardı ve işin ilginci onun ağaç yontmakta kullandığı rende bile yağmalanan eşyalar arasındaydı.


Evet, Saraya giren hürriyet kahramanları ( İçlerinde Enver Bey [Enver Paşa ] da vardır.) Saray muhasiplerinden Cevher Ağaya, padişahın özel odasını ve mücevherlerini sakladığı yeri sormuşlar, ondan cevap alamayınca adamcağızı asmışlar, diğer muhasip Nadir Ağanın söylemesi üzerine onu, ileride kurdukları mahkemede kahraman ilan edip bir de maaşa bağlamışlardı.

Yağmadan sonra ise Yıldız sarayında bulunan (!) değerli eşyaların tespit edilmesi için bir komisyon kuruldu. Bu komisyonda yer alan Emanuel Karasso, Ermeni Mebus Zohrap Efendi ve Rum mebus Dahçef Efendi, sarayda II. Abdülhamit ve ailesinin bir kaç parça yırtık pırtık elbisesinden başka bir şey olmadığını belirten bir rapor yazdılar. Yırtık pırtık elbiselerin de bit pazarında satılmasına karar verildi. Bu yağmaya Tevfik Fikret gibi bir Abdülhamit Düşmanı bile isyan etti ve yağmacılara hitaben ‘’Han-ı Yağma’’ Şiirini yazdı.

Anlayacağınız sürüsünü, olduğu gibi kaybeden çobanın bir bakraç yoğurtla ağanın karşısına çıkıp ‘’ Eh bu da benim çobanlık hakkım. Hesabımı alnımın akıyla verdim’’ Demesi gibi, yağmacılar da hesaplarını alınların akıyla verdiler (!)

Bu arada 31 Mart İsyanını çıkartanlara ne oldu? O konuyu da atlamayalım. Mesela Derviş Vahdeti’ye ne oldu?

Ancak bu konuya geçmeden önce bir bilgi daha ekleyelim: II. Abdülhamit’e tahttan indirildiğini bildirmek için giden heyette bir tane bile Türk yokken V. Mehmet Reşat’a ‘’Taht artık senindir.’’ Demeye giden heyetin tamamı Türktür. Bunlar: Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Mebusan İkinci Başkanı Talat Bey, İstanbul Mebusu Mustafa Asım Efendi, Edirne Mebusu Habib Efendi’dir.Yeni padişahın Harbiye Nezaretine gelip and içmesi ve devlet ricalinin kendisine biat etmesiyle teşrifat törenleri tamamlanmıştır.

31 Mart isyancılarının cezalandırılmasına gelince:

Mahmut Şevket Paşa daha 25 Nisan 1909 da Örfi İdare( Sıkıyönetim) ilan etmişti bile. 31 Mart İsyanında ise Hareket Ordusundan 49 kişi ölmüş, 82 kişi yaralanmış; İsyancı birliklerde ise 230 ölü, 475 yaralı olmuştu.

31 Mart İsyanının tamamen bastırılmasından sonra Divan-ı harpler kurulmuş ve burada yargılananlardan 70 kişi idam edilmiştir. İdam edilenlerin hepsinin adını ve hangi gerekçelerle idam edildiğini yazmam mümkün ama sıkıcı olur okuyanlar için o bakımdan herkesin bildiği, 31 Mart İsyanı dendiği zaman ilk akla gelen ismin idamı gerekçesini anlatayım kısaca. Evet Derviş Vahdeti... Volkan Gazetesi Sahib-i İmtiyazı Kıbrıslı Derviş Vahdeti bin Mehmed, “Gazeteyle vukuu bulan neşriyat-ı müfsidkaranesiyle vaka-i irticaiye ve ihtilal-i askeriyeyi ihzar eylediği (hazırladığı) ve ahiren Volkan namı alan İttihad-ı Muhammedi nam-ı mukaddesi altında bir cemiyet-i fesadiye( Fesat cemiyeti) teşkil eylediği” gerekçesi ile idama mahkum edilmiştir.

İdam sehpaları Ayasofya Meydanı’nda Adliye binasının önünde, Beyazıt Meydanında, Köprübaşında( Galata Köprüsü), Beşiktaş’ta cami önünde, Kasımpaşa’da divanhane önünde, Sirkeci’de istasyon önünde kurulmuştur. İlk asılanlar dördüncü avcı taburu ve onbaşılardan arkadaşlarına elebaşılık etmiş olanlar ve Ali Kabuli Beyin katilleridir. Bu arada kürek, sürgün ya da doğrudan doğruya hapis cezası alanların sayısı 420 dir. Mahkemelerden tamamen beraat kararıyla çıkanlar da olmuştur.

Mahkemeler oldukça kısa sürede sonuca bağlanmış, 27 Nisan 1909 da  isyan tamamen bastırılmış, ilk idamlar ise 14 Haziran 1919 da gerçekleşmiştir.

Hareket Ordusunun İstanbul’a girişi ve isyanın bastırılmasından sonra muhalefetin sesi tamamen kesilmiştir. Zira muhalif gazetecilerden pek çoğu ya idam edilmiş ya da sürgüne gönderilmişlerdir.

Bu isyandan en kazançlı çıkan ise Mahmut Şevket Paşa olmuştur. Sonraları çok eleştirilse de kendisine Birinci, İkinci ve Üçüncü Ordular Kıtaları Genel Askeri Müfettişi unvanı verilmiştir. Daha sonra Harbiye Nazırı, 23 Ocak 1913- 11 Haziran 1913 Tarihleri arasında sadrazam olmuştur. Ancak o da 11 Haziran 1913 de uğradığı bir suikast sonucu öldürülmüştür.

Evet, Yıldız Sarayının çilesi ne yazık ki sadece bu yağmalanma değildi. 8 Ağustos 1926 yılında zamanın İstanbul Belediyesi tarafından gazino, eğlence yeri ve kumarhane yapılmak üzere otuz yıllığına Mario Serra adında bir İtalyan’a verildi ve  Eylül 1927 yılına kadar bir sene kumarhane olarak işletilmiş ancak bazı milletvekillerinin sürekli itirazı, kamuoyu baskısı ve gazinoya giren bir subayın gazino kapısında intihar etmesi üzerine sözleşmeyi iptal etmişti.

Evet uzattık biraz yine. 31 Mart İsyanının, daha da doğrusu darbesinin arkasında kimlerin olduğu gelecek bölüme kaldı.

RESİMLER:

1- 31 Mart İsyancılarından bir grubun idamı.
2- Hareket Ordusu Yıldız Sarayını ele geçirdikten sonra.
3- İstanbul’a Hürriyet, Musavat, Uhuvvet ve Adalet getirenlerden(!) biri olan Bulgar İsyanının elebaşısı Yane Sandanski.
4-Kumarhane olduğu dönemlerde Yıldız Sarayının içinden bir fotoğraf. 
( Tekerrür Eden Tarih 22. Bölüm—han-ı Yağma--hilafet Merkezinden Kumarhaneye başlıklı yazı Sami Biber tarafından 22.07.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu