Uzun olmalı gibisinden bir ayraç işte
içimizin ikramı bir şehla düşle buzları erittiğimiz sıcak bir yaz günü bir de
mevsimin terini silip soğuk duş almak gibi öykündüğümüzde sabitlenip değişken
duyguların mizacımızdaki iz düşümü.
Künefe tadında olmalı belki de günün
şühedası düşler ve düşler nasıl oluyor da düşmezken yakasından gerçeklerin ve
inceden inceye irdeleyip yeni bir paranteze kucak açarken.
Yetilerimiz bazen yetim bıraktığımız
belki de yetim rüzgârın bir başına kalmışlığına alışamayıp da yaprakları
savurup anaç bir düzlemde yine rüzgârın sahiplendiği nice kopuk yaprak.
Vatanından ayrı düşen bir gurbetçi
gibiyiz kimi zaman ne zamanki sevgiden taviz versin insanlar bir şehir
düşlüyoruz tüm şehir sakinlerinin dili de dini de ırkı da sadece sevgiden
ibaret.
İşaret parmağım sızlıyor an itibari
ile ne de olsa rüzgârın yönünü henüz keşfedemedim ki rüzgârdan eser yok havada
belli ki içimin ürpermesi ile şaha kalktı ırgat yüreğim.
Sözcükler bazen fazlasıyla nazlanıyor
ve yazmaya başlamadan sakince bekliyorum yazıma vesile olacak o ilk kelimeyi ve
genelde gün özürlü karanlığın hicvettiği bir aydınlık diliyorum geceden elbette
doğasına aykırı ve elbette doğamda saklı her ayrıntının da tek tek peşine
düşüp.
Mübalağa etmediğim bir yenilgi ve
sivrilen sözcüklerin asla canımı yakmadığı bilakis ben çırpınırken birilerinin
canı yanmasın ya da sözcüklerim yanlış telaffuz edilmesin diye.
Genç irisi bir imge göz kırpıyor
bazen.
Bazense yüzü kırık kırış bir bulut az
sonra ütüleyeceğimin bilincinde tepemde dolanıyor alıcı kuşlar gibi ve işte
beklediğim o misafir kelimeler bir bir arzı endam ediyor.
Şeklini koruduğum bir cisim adeta
kalemin mıntıkasında hizaya gelen emir eri imlerim ve yüreğimi tehdit eden bir
şüphe hala hâsıl olamamış bir pasaj belki de gülmeyi özlediğim bir günün
ertesinde yazarak mutluluğu duyumsayacağım.
Anlatmak istediğim çok şey var bir de
çekindiğim demem o ki; ben henüz hiçbir şey anlatmadım.
İçimde takla atan şempanze bazen
somurtuk bir ifadeyle yüzleşiyor içimdeki düş perisi ile aslında her ikisi de
birbirinin dengi ne de olsa mevta olmayı beklediğim bir ikilemde ben sadece
canlı kalmayı becerip cansız kelimelere can vermeyi diliyorum ve dikiyorum bir
bir yüreğimin söküklerini bazense iliştiremiyorum iki yakamı ne de olsa düğmem
kayıp belki de sıkboğaz yapan her edime rest çekip özgürce salınıyorum koynunda
gecenin.
Sabahı zor ettiğim bir gece aslında
gecenin feri çoktan kaçmış ve şimdi camı açıp da avaz avaz bağırmak istiyorum
içimdeki isyanı nasıl alt edeceğimin de bilincinde gözlerimi tavana dikiyorum
ya da balkondaysam göğü tarıyor gözlerim ve illa ki İlahi Gücün varlığına denk
düşüyorum her üşüdüğümde ve her ürperdiğimde aklımdaki tüm dualarla şerh
düşüyorum an’a ve yarına dönük umutlarımda geçmişin tozunu silkeliyorum alt
komşunun açık penceresine isabet ettirmeden iyilik güzellik temenni ediyorum
Rabbimden.
Bir düş’ün pervazında kuluçkaya yatan
mehtap gibi ve dolunayın eteklerinde sürünen göçmen kuşlar ve illa ki mevsimle
alakası olan olmayan tüm detaylarla geceyi örüyorum yarına yetiştirmek adına
bir bir irdeliyorum her batırıp çıkardığımda şişi içim şişmesin diye bir bardak
su içip üstüne gecenin yüz görümü bir mıntıkada sular seller gibi yaşayıp mutlu
olacağım günlerin hayali ile... yaşamayı dilesem de biliyorum ki her şey
olacağına varacak lakin asla da eksik etmiyorum dualarımı.
Bir düş palası benim ruhum in cin top
oynarken ben de ip atlıyorum imgelerin sağdıcım olduğu ve yüklemlerin alın
terime eşlik ettiği bir de kayıp özneme serzenişte bulunup da dolaylarında bir
tümlecin kâh dolaylı kâh dolaysız tümleç olma hayaliyle bu sefer zar tutuyorum
kaç kerede ulaşacağım diye umuda.
Bir kez denediğim ve ıskaladığım.
Yeniden deneyip de hedefi
sektirdiğim.
Ve tekerrür eden bir diğerinde
kendime eziyette had safhada bilfiil kendimi cezalandırdığım ve de…
Nihayetinde akışına bırakıp sulu
gözlerimle evreni ıslattığım ki tek ıslanan gözlerim ve yüzüm yine de biliyorum
bu rahmet beni eninde sonunda mükâfatlandıracak.
Düş palasımda yatıya kalan ne çok
misafir bazen mutlandığım bazen hayıflandığım yine de sarayımın sultanı iken ve
prensimin de kalemim olduğu…
Aşkla baktığım bir dünya kinden uzak.
Sevecen gözlerle baktığım insanlık
genelde canımı yakan.
Bazen sözcüklerin çıldırdığı bazense
akla zarar düşlerle gerçekleri perdelediğim.
İksirim ne ola ki ya da ruhun
şühedası hep mi öznem?
Ve şimdi kapatıyorum perdeleri ve
söndürüyorum tüm ışıkları.
Farzı mahal geceye denk düştü aşkım
ve ben uykumdan mutlu uyanacağım.
Ansızın sızan bir düş izleği işte ve
de savaşların sonlandığı; çocukların ve mazlumların acı çekmediği…
Kanayan hangi yara ise Huda’nın
dokunuşu ile kapanan bir yara ve acıların unutulduğu…
Sizce unutmaya değmez mi düş
palasında herkes istediği düşünü gerçek kılarken?
Nice düşlere ve mutlu yarınlara…