Sözcük furyasında bir gasp
Geniş mezhepli düşlere de yer yok
hani
Döşünde yanılgının
Bir şehir efsanesi benzemeye yüz
tuttuğum
Pembe panjurlu taslak
Sözüm ona mutluluğun da çatısı
altında
Serpilen gizem ve aşk.
Nasıl da manidar gün
Ötesinde geceye dönük bir benzerlik
Eşkâli çizilmeyen de bir beraberlik.
Sancısı çok yeni iz düşen sarkıtın da
Her damlasına illa ki
Ermeye niyetli olduğum hidayet
Belki de düş kalpazanları üretti
bunca benzer izleği
İçinde saklı sırları ile odalar
Bir de avluya bakan yalnızlığın
rıhtımı
Serçelerin minicik gagalarında asılı
adeta
Günü birlik sevinçler ve şiir.
Kıyasıya mücadele etmekse mutluluğa
ramak kala
Kayan ellerinden ıssızlığın
Kazık kakmış nice yenilgi
İnsan olmanın mealinde
İncecik sesi varmaya doyamadığım
Revnak bir üzünç
Çatallaşan sanrılar
Göğün katmanlarında
Ekmek arası bir öğün
İçimi su gibi aşkın
Boğazı yakar da hani özlemi
kavuşulmazlığın
Bağdaş kurduğu
Tek göz oda içimdeki yetimin büyüdüğü
zemin.
Koyu saçları çok koyu dündeki
esintinin
Matemi düşmüşken gölgeme
Gölgemden bile uzak sefil benliğim…
Ne gidip geldiğim
Ne de gitmelerin indinde
Terk edemediğim bedenim
Huzuru ıslıklayan ebegümeci sıfatlar
Sonların da marazı hani
Tatar suratlı yobaz satırlar.
Şimdi evrildiğim
Dünde saklı maruzatlar yine de
epriyen
Yüreğin kozasında muhafız alayı imler
Tehdit eder de eder aşkı
Aşk bakışlı şahinlerin sivri gagaları
Didiklerken yüreğimi
Sol kanatlarında ürkek bir veryansın
Şaha kalkan ne çok duygu
G/öremediğim kadar yarından uzak
Kök salmış dileğim.
Bir bilinmezin közünde pişen haşmetli
sanrılar
Kerbelası ömrün illa ki beynamaz
yankılar
Karşılık bulmayan hangi tebessümse
içimde
Yanardağ
Selamın geri dönmediği bir mevsim
Ömrün her günü uzakken mutluluğa
Ebediyen gölgelenen varlığımla
Kime ya da neye tutunsam.