‘’Yabancı bir ülke gibi özlerken
birini
Hani bir kez gidilmiş de unutulmamış,
O ülkeyi bir daha sevme isteği gibi
Bazen de korkuyla ya hatırlamazsa
diye
Gönlünde sulayıp durduğu o güzel ilki
Ve birini değil sessizce teni, ruhu
Kendi bile duymadan sevmeyi ki
böylesine
Yalnızca bir şiirde rastlanır
belki.’’
Demiş şairin biri, ben değilim ama:
zaten şairliğin sunumu değil mi haznesinden taşan duygularla vasat şarkılara şerh
düşmek o kayıp mealini ömrün de delil olarak sunmak…
Görüntülü konuşuyorum duygularımla
belki de iç sesin fotoğrafıdır güne ve geceye damgasını vuran sefil benliğimin
teamülüdür her fırsatta sevgiye şerh düşüp her fırsatta yok sayılmak şu düzende
ve kapıştığım duyguların firarına engel olamazken aşka bandığım gölgemle
seyrine çıktığım afakî bir mutluluk…
Veryansın ediyorum ve şiirlerimi
çalıyorum yüreğimin kompartımanlarından oysaki adi bir hırsız olmak değildi
amacım.
Günü kavanoza tıkıp turşusunu
kuruyorum gece gece belki de şafağı atan mimarisine yüreğimin verdiğim bir
tepkidir her ayyuka çıkan gölgeyi dost bilip de yüreğimde ağırlamak…
Tabanları yanıyor gecenin belki de
basıp gitmeliyim sabaha varmadan biliyorum ki eksikliğimi fark etmeyecektir
kimse.
Hangi şablonda saklı isem ya da hangi
dürtüye engel olamadığım da değil mevzu bahis olan sadece şehrin şebekesinde
bir alt yapı bir kazı çalışması himayesinde olduğum doğumunda günün, geceyi
kucaklayıp da koynumda büyüttüğüm mehtaba döktüğüm sırlarım.
Makûs gölgelerin gölgelendirdiği bir
şiir vakti işte içimdeki akit nasıl da mühre gerek duymazken ben efsunluyorum
kuruyan köklerimi ve azığa alıp da her rengi yeniden örüyorum satırları.
Kaybolmuştum bir zamanlar ve hala
kaybolduğuma binaen kopuk dünlerle haşmetli yarınların ortak paydasında buluşup
közlüyorum an’ımı.
Susadığım yalan sustuğum da.
Sular seller gibi ezberlediğim
milyonca cümle ne de olsa ezberci eğitimin dayattığı idi okulun devasa
yollarında kendime saklanacak bir ağaç kovuğu bulduğum ve kalem-kakan sıfatına
nail olmadığım dünün maruzatı.
Rüyalarımda eşlik ediyor hayaletler
ve tüm kalbimi kıranlar ve tüm kabrimi kazanlar bir de kazan kaldıran kâbuslarım.
Aşkla ve şevkle sevmek neymiş
sorsalardı keşke ve aşkın atıl kapasitesinde aslında aşkın inanç olduğu.
Dibindeyim gövdemin ve delik tüm hücrelerim
yine de saklı tutuyorum ruhum firar etmesin diye de gözünün içine b/akıyorum
duygularımın.
Somurtan nefesler ve alaycı tezahürü
iken iblis ve yoldaşlarının sadece insan olmayı ve insan kalmayı diliyorum
alabildiğine kopuk olduğum düzende kimin neye denk düştüğü de değil beni
ilgilendiren sadece benim neye denk düştüğüm ahvalin dilinde.
Gökte saklı bir manivela ve
tohumlarını ektiğim sıra dışı rüyalar sanrıların gazabı ile sancılı bir doğumu
müjdeleyen şerefine ışıkların ölümden dem vurup da ölmeyi filan arzulamadığım.
Hak malikleri kayıp çünkü hakları yok
ve çalıntı sevinçlerinde özür addediyorlar ufak tefek çaptan düştüğüm bir gün
ertesi kavuşmayı ertelediğim Rabbim: belki de gölgemle hasbıhal edip
inandırıyorum kendimi yalnız olmadığıma dair.
Ruhun surlarında şiirleri uyuturken
uyumayı unuttuğum geceye atıfta bulunuyorum sorunların sorumluluğunda aslında
özlemeyi unuttuğum insanlar belki de herkesin birbirine benzediği yine
arayışındayım huzurun ve iyinin gerçi iyiye denk düşen vasıflar ve sıfatlar
yüreğimi tırmalarken sakince düşünemiyorum ve zaman zaman mantığım firar ediyor
beylik sözcükleri yok sayıp edilgen hüviyetimle hayatla arama nifak sokanları
ise asla affetmiyorum en çok da kendimi.
Göğsümde iman tahtası.
Arkamda çelikten bir zırh belki de
zamanın yel değirmenlerine karşı geliştirdiğim bir tutumdur nazarında yok
sayılmakla varlığıma biat bir sözcüğü bile söylememe izin vermeyen vasat ruhlar
her sözcüğümü mimleyip günümü de zehir ediyorlar ve ben koşuyorum: bazen
mutluluğa bazen ölüme bazen acıya genelde hüsrana ve sahip çıktığım kadar
kendime sahipleniyorum an’ı da yüreğimi de içinden geçenleri de.
Allah şahit.
Şükür ki şah damarımdan da yakın
belki de afakî hayatlarımızın nabzını alamadığımız her vakit canavarlaşıp
nidalar savuruyoruz ve kurunun yanında yaş da yanıyor yas da.
Yasadığım ne ise aslında yaslandığım
aslında yaşadığıma dair hiçbir belirteç de yok iken konum attığım her sefer
görüyorum ki; ben-yoksunuyum itibar edip de kendimden başka herkese şiar
edindiğim tüm duygularım hezimete uğruyor.
Kuram dışı olduğumu bilsem de bana
sunulan ömrü layığı ile yaşayıp da yaşatmak duygularımı her ayraçta aslında
kendimi kendimden ayırdığım belki de ruhumun sayfalarından gözyaşımın lekesine
sadığım ben Hakkın nazarında kabul görmekten gayri de başka arzum yok iken.