Toplumsal
ayrışma, zıtlaşma, kutuplaşma nedenleri ve çözüm önerileri
Devletlerin
kitlesel zeminini oluşturan toplumlarda; gerekli-gereksiz, faydalı-faydasız,
geçici-kalıcı,
global-lokal sosyolojik- siyasi-etnik- felsefi, dini nitelikte
bir çok örgütlenme, toplanma, gruplaşma şekilleri vardır. Bunları genel anlamda
listelemek gerekirse:
Aşiretçilik, milliyetçilik, mikro milliyetçilik,
kafatasçılık, hemşericilik, etnik milliyetçilik, cinsiyetçilik, muhafazakârlık, liberallik, mezhepçilik, tarikatçılık, cemaatçilik,
şeriatçılık, particilik, hizipçilik, inanç misyonerliği, batıcılık, doğuculuk,
hilafetçilik, tarafgirlik, seçkincilik, cuntacılık, akraba kayırmacılığı,
menfaatçilik, sınıfçılık, lobicilik, takımcılık, ümmetçilik, mehdicilik,
inkârcılık, elitistcilik, asaletcilik, asilcilik, soyculuk, hiççilik, törecilik,
küreselcilik,gelenekçilik mahallecilik…
Ve diğer
düşünsel, dinsel, siyasal yaklaşımlar genel anlamda devletin ve milletin bölünmez
birliğine, bütünlüğüne, güvenliğine derinden ve kalıcı zarar vermektedirler.
Bu oluşumlar, kime göre legal, kime göre gereksiz, kime
göre yasadışı olduğu bireysel tercihlere göre değişmekle birlikte; denetim,
yargılama, onaylama ve karar yetkisi, hukuk devletinde ilgili kurumlara aittir.
Elli farklı ulusal sorun listelesek, elbette
bunun nedenlerini tek bir unsura bağlayamayız. Fakat tüm bu ayrı gruplaşmalar;
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti zemininde, anayasa meşruiyetinde kendine
alan açamıyorsa, yasal dayanak bulamıyorsa, hepsinden ayrı ayrı ve birbirine
zıt, adacıklar oluşur, toplum parça parça olur. Yutulmaya, ezilmeye hazır bir
obje haline gelir. Dış güçlerin taşeronu olabilir.
“Demokrasi, hukuk ve özgürlük bağlamında herkes istediği
örgütlenmeyi tercih edebilir” diye düşünülebilir. İlkesel olarak doğrudur.
Bireysel tercihlerle; derneğe de, vakıfa da, partiye de, devlete de şekil
verebilmeliyiz. Fakat her ayrışma ve farklı beklentiler; farklı şekiller ve
kendince bir nizam üretmeye kalkıştığında, milletin en üst düzey yönetim organı
olan devletin temelleri sarsılabilmektedir.
Yasama, yürütme ve yargı erkleri, ayrı ayrı ve tam
bağımsız ve güçlü olduğunda, zaten hiçbir legal veya illegal yapılanma devletin
bütünlüğüne zarar veremeyecektir.
Bireysel irade
ve özgürlük ön planda olacak ve toplum; takım, ekip, kadro, birlik, birliktelik,
dayanışma, yardımlaşma ve organizasyon ruhu ile anayasada karşılığı, toplumun
genelinde kabul edilebilir bir zemini ile sistemin bir parçası olacaktır.
Kolektif ruh,
birlikte yaşama, dayanışma, teşkilatlanma elbette bireysel tatmin, sosyalleşme,
medenileşme, toplumsallaşma ve insanileşme için önemli ve gereklidir.
Demokrasi, hukuk, özgürlük, devletin ve milletin bölünmez
bütünlüğü ile çelişmeyen bir yapılanma
ancak meşru görülebilir.
Bu kadar
evrensel ve bilimsel bilgi ve ilke, deneyim olmasına karşın; ulusal demokrasi
ve hukuk tarihsel serüvenimizde, “temsilde adalet, yönetimde istikrar, paylaşımda
hakkaniyet” öngörüsüne/idealine maalesef tam ulaşamadık. Kitle
hareketlerinin anatomisini, sosyolojik bakışla gözlemlediğimizde, çok farklı,
realite ve rasyonaliteden uzak motiflerle de karşılaşmaktayız. Hepsinin elbette
hukukta bir karşılığı vardır.
Sorunlar var,
sorun olarak görülenler var, sorun yaratanlar var, sorunun devam etmesini
isteyenler var, küresel ve tarihsel güçlerin körükleyerek devam etmesini
istediği sorunlar da var.
Bunların bir kısmı inanç temelli, ırk temelli ve etnik
temellidir.
Güvensizlik,
doyumsuzluk, hazımsızlık ve bencillik girdabında, bu tür toplumsal sorunları arzu
etmeden daha da büyütebiliyoruz. Ortalama bireysel bilinç yapımız, her türlü
dış etkenin olumsuz etkisine açık gibi görülüyor.
Bir türlü
çözülemeyen sorunlardan biri de “Kürt kimliği” meselesidir. Bu bir
hükümet, devlet sorunu değil, adeta bir medeniyet sorunu haline gelmiştir. Tüm
iyi niyetli girişimlere rağmen mesafe alınamamıştır. Terörle hak aramaya kadar
varan, bu insanlık dışı hareketler, millet havuzu içerisinde,
demokrasi, hukuk, mantık, sevgi ve sosyal dayanışma ortak
noktalarıyla ıslah edilerek, kalıcı bir toplumsal mutabakata bağlanabilmelidir.
500 Yıl önce İspanya zulmünden kaçan Musevilere kucak açan Anadolu insanı ve
onun duygu ve düşünce dünyası, nasıl oluyor da kurtuluş mücadelesini birlikte
verdiği, azınlık bile olmayan, kültürel ve yerel bir kimlikle sorun
yaşayabiliyor?
Alevi, kürt, ermeni, rum alt kimliklerini özellikle
ayrışma planına malzeme yapmak isteyen kuyruk acısı olan, emperyal güçlerin de
olduğu unutulmamalı, çözüm ve uyum süreçleri buna göre planlanmalıdır.
Her boyutuyla detaylı şekilde araştırılmalı,
raporlanmalı, tüm çözüm alternatifleri tartılmalıdır.
Siyaset
dilinin yanında, sosyolojik verilere, bilimsel kriterlere, tarihi gerçeklere,
kültürel motiflere,
farklı felsefi düşüncelere de ihtiyacımız vardır. Bireyin
huzuru, toplumun güvenliği ve evrensel barış için yola çıkanlar; yanılabilirler,
yanıltılabilirler fakat asla “yoruldum, vazgeçiyorum” diyemezler. Denebiliyorsa eğer, önceki adımlarıyla çelişirler. Siyaset, felsefe
ve bilim tarihi bu tür arayış ve serüvenlerle doludur. Çalışan, üreten elbette
hata yapacak/yanıl(tıl)acak ve yeni arayışlara girecektir.
Önerim,
özlemim ve dileğim odur ki, kitaplarımda sıkça vurguladığım, “Ulusal Sosyal
Bilimler Şurası” bir an önce oluşturularak, ilk gündem maddesi, “Kürt kültürel
kimliği üzerine alınan mesafe, yaşanan sorunlar, çözüm önerileri” gündemiyle
toplanarak, milletin geleceği, devletin kalkınması ve milli birlik ve
beraberlik adına özgün/özgür yüksek bilinç ve kültür seferberliği ilan edilmelidir.
Ulusal sosyal bilimler şurasında, her alandan ve
yeterince üye belirlenerek, geniş tabanlı öneri, tespit, bilimsel veri havuzu
oluşturulup, tüm toplumun anlayıp kabul edebileceği dilde bir eylem planı
oluşturulabilir. Romanya, Finlandiya, İsveç, G. Kore, Japonya, Almanya ve A.B.D’
nin kültürel değişme ve gelişmeleri nasıl başardıkları çok iyi incelenmelidir.
Aşağıda öneri olarak sunacağım akademisyen, yazar ve
düşünürlere, yenileri de eklenerek,
gönüllü ve olağanüstü bir performans ile bu ve buna
benzer toplumsal sorunlara bilimsel bir yöntem/öngörü ile hal çareleri
aranabilir.
Ulusal Sosyal Bilimsel Şurasına önereceğim üyeler ve
Çalışma Alanları:
Prof. Dr. Osman Can(hukuk), Prof. Dr. Mücahit Bilici (Sosyoloji),
Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu (Psikoloji)
Prof. Dr. Veysel Bozkurt (Sosyoloji) Doç. Dr. Ali Kemal
Özcan (Sosyoloji) Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu (Hukuk) Prof. Dr. Sami Selçuk
(hukuk), Taha Akyol (Hukuk), Prof. Dr. Ahmet Akbulut (İlahiyat)
Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu (mantık) Alev Alatlı (akademisyen-Yazar),
Ali Bulaç (Sosyoloji)
Zülfü Livaneli (yazar), Hasan Cemal (Yazar) Prof. Dr. Yılmaz
Özakpınar (Felsefe-Psikoloji)
Nurdoğan Arkış (Sosyoloji) Prof. Dr. İoanna Kuçuradi (Felsefe)
Doç. Dr. Polat S. Alpman (Sosyoloji)
Hasan Cemal (yazar) Prof. Dr. Nur Vergin (Sosyoloji), Prof. Dr. Murat Somer (Siyaset Bilimi)
Bu alan üzerinde araştırma yapmak isteyenlere de okuma ve
araştırmalarına aşağıdaki kitapları da eklemelerini önerebilirim.
Yaşar Kemal (Binbir çiçekli Bahçe ve diğer eserleri)
Prof. Dr. Mücahit Bilici (Hamal Kürt kitabı ve diğer
makaleleri)
Prof. Dr. Murat Somer (Milada Dönüş)
Prof. Dr. Osman Can (Eserleri ve makaleleri)
Prof. Dr. Niyazi Berkes (Türkiye’de çağdaşlaşma)
Hasan Cemal (Kürtler adlı kitabı)
Doç. Dr. Polat S. Alpman (makaleleri)
Doç. Dr. Ali Kemal Özcan (Türkiye’nin Kürtleri)
Mehmet Uzun (Nar çiçekleri)
Eric Hoffer ( Kesin İnançlılar)
Sorun
hepimizin ve bu tür toplumsal sorunlar çözüme kavuşmadığında, yenileri de eklenerek
karşımıza çıkmaktadır. Araştırmacı bir sosyal bilimler okuru ve şair- yazar
olarak konunun gereğine, önemine ve aciliyetine dikkat çekmeye çalıştım.
Duyarlı birey ve kurumların ilgisini çekeceğini umuyorum.
Bireysel sorumluluğumu, aşk ve heyecanla; bilim, mantık,
felsefe, ahlak, adalet ve zarafet ekseninde
devam ettirme niyetindeyim.
Aynı yöne bakabilirsek neleri başaramayız ki?
12.09.2019
Ali Rıza Malkoç