Sözcüklerin oktavı yok ve bir meşrebi
de: sadece öykündüğüm hayatları beyan ediyorum girdiğim düş perhizinde.
Akmıyor çatısı ömrün çünkü bu, bir
ömür olamaz bağdaş kurduğum yaralı aksanlarda sudan sebeplerle de çarmıha
gerilmedim üstelik insanların suretine düşen bir gölge olduğumu hep inkâr
ettim.
Bu gün rengim, meylettiğim dumanlı
dağlardan inen bir çığın yuvarladığı çığlığıma denk ve akasyalar asla açmayacak
ben ki bir gül bahçesinde serpildim de büyüdüm ve sonram illegal, yetim bir düş.
Sığlara sığmadı da düşlerim ve aşk
bildiğim her hüzünlü masal kendimce sevip gelin güvey olduğum metruk bir hikâyenin
olmayan cümlesiyim.
Olmadığım kadar onuruma dokunan.
Olduramadığım her mutluluğu yarınlara
asla miras bırakamayacağım.
Ölümlü olmasını dilediğim acılarımla
meşhurum bir o kadar müptela ve devasa çığlıklarda iki büklüm olmadan
beyitlerim ben aslında ehli beyit bir sevdanın izini sürdüm bir ömür.
Katedrali üzünçlerin ve sarhoş
coğrafyaların asılı kaldığı bir müridim adeta; infilak etmekten geri
duramadığım ve tüm güzellikleri bir asır evvel ellerimle ittiğim.
Sözcükler çok cılız bazen ve cımbızla
ayıklamaktan da sıkıldım sanrı b/atağında sonlanan bir masalın figüranı
olmaktan da geri duramadığım.
Kulpu olmayan acıların cezvesinde
köpüklü filan da değil savurduğum sözcükler ve yetimliğin değil öksüz olma
ihtimalinin üşüttüğü.
Gönül pınarında kuruyan şiirlerim
var; yazıp yazıp yırttığım nice hikâyeye misafir olan gözyaşlarımla tutunduğum
kırık dalın da bir çekim gücü var belki de çekincelerimi astığım bir satır
aralığında bir yatır meziyetinde yüreğimdeki kıble.
Suskuların nazarında bir imgenin de
terk edilmişliği ve mağdur göğün kanatlarına astığım bayrak gibi içimdeki
memleket aslında ölümün iktidarda olduğu ve büyük ihtimalle kundaklanan mutluluğa
da satırlar adayan bir ağdalı sözcük zinciri ve mağlup gelmenin bitmeyen hikâyelerine
talibim.
Koruyucu imgeler baş kaldırıp da.
Sözcükler bazen yavan kalıp sadece
bağırmak istediğim ve tüm külfeti yokluğun az evvel yazdığım bir şiirin
mısralarına yüklenmiş iken.
Tenimdeki beyazlık yüzüme yansırken
ve de mahcubiyet belki de mağduriyetin sarkacı illa ki ekside takılı iken.
Göğün sağdıcı onca bulut ve zıt
kutuplardan gelen o akım.
Karambola gitse de her yazdığım satır
ben sadece mutluluk düşlüyorum koyu bir gökyüzünde asılı kalan sızıyı
sonlandırmak ve gün yüzü görmekten imtina edermişçesine çekine çekine sevdiğim
insanlar.
Düş pazarından aldığım her esvabı az
evvel attım uçurumun dibine ve biliyorum ki onlarla yeniden kesişecek yolum ne
de olsa bağnaz hükümlerde asılı bir sabıka kaydım var benim halk meclisinin
belli zamanlarda toplanıp linç girişimine girdikleri.
Oysaki beyaz benim hüviyetim ve sükûnu
dilerken ektiğim değil elendiğim bir curcuna sanrıların bozguna uğrattığı da
bir manivela.
Belirsizlik saklı tinimde ve devasa
bir rahmet kimi zaman hâsıl olan belki de bir kıyıma saniyeler kala eksik
ettiğim dualarıma ret cevabı veren en kötüsünden yokluğun hicabı ve maruz
kaldığım bunca esinti sayesinde içimi üşüten vecizeler.
Kılık kıyafet yönergesine aykırıyım
çünkü siyahlardan bozma benim cesedim ki cesaret addedilen bir patavatsızlıkla
yolum düştü yine kelimelere ve çoğunluğun umurunda olmadığımı bilsem de cahil
cesareti ile yüklendiğim sözcükler.
İklimsiz kaldığım bir gün ve de
ikbalsiz.
Sevecen bir sesle güne uyanmak
varken…
Geceyi ve uykuyu bölen devşirme
acılar ki mağduriyetin tekmili birden ve kaç fasılsa b/ölünmüşlüğüm.
Soytarı bir sesin muhatabı olmasam da
üstüme alındığım her kinaye belli aralıklarla hicabın kapıyı çaldığı.
Karakaşına kara gözüne âşık olmadım
da devranın ve sevdiğim kadar sevilmeyeceğimi bile bile sevmekten de geri
duramıyorum.
Külüstür bir yasın devasa köşesinde
bir iç acıyım işte: aslında üçgenlerin defalarca b/ölündüğü ve şekli şemaili
olmayan cisimlerin bile hoş görü ile bağrına bastığı insanlara benim tepkim.
Karanlığın ricası ile yolum düştü
yine bu beyaz sayfaya.
Ve Tanrının emri ile düşüverdim bir
düş çukuruna.
Kelimelerden de yorgunum belki bir
kelimeden ziyade bölündüğüm hecelere benim kızgınlığım ve adımı bile
söylemekten aciz insanlar topluluğuna hakkımı da helal etmediğim.
Sevecen bir kusurla geldim, dayandım
kapına.
Sevdalı bir hece gibi gülümsedim
rahmete ve evrene oysaki dikenlerimdi insanlara batan güllerin renginden çok
çamurlu köküne göz dikip de kökümden koparılmak istendiğim oysaki o çamurun
suyla gidiverdiğine kimseler ikna olmazken.
Kaybolduğum mu kaybettiklerim mi?
Ne fark eder bu saatten sonra ve neye
yarar masumiyetin var olma savaşı belki de düzene ait olamadığımın resmine
talip benim kalemim ve insanların yüreğinden kovulmaktansa kendimi kendimden
kovduğum.
Bir maruzat addedilen ve de m/eziyet
ve şimdi kanlı canlı yapraklarımı ben koparıp savuruyorum gökyüzüne ve hiç
olmadığım kadar da acımıyorum bile geride bıraktıklarıma bir ben bile etmezken
bunca yaralı mısra kaybolduğumu s/avunduğum da değil sadece yeni kayıplara
artık dayanacak gücümün olmadığı.
Harfler çıldırmışken ve yolum harfler
mezarlığına düşmüşken şu dünyadan bir harf daha eksilse ne değişecek ki?
Daha çok huzur ve daha az yakınma.
Bir harften başka neye denk düştümse
ömür boyu ve ben gülüm’semeyi boynumun borcu bilmişken.
Lütfen benim yerime gülümseyin artık
geride kalan üç beş gül yaprağını da acımasızca ezerken.