Bir ninni’nin tam ortasındayım ve
zamanlardan anne.
Göğ(s)ümde saklı müsemma bir izlek
Düş perilerinden yağan rahmete binaen
askıya
Aldığım saatin kaça vurduğuna delalet
Benim sancılı martılarım konarken
elimdeki
Hasrete
Belki en mağdur kuşun sesiyim
İçimde bastırılmış bir sağanak
Neye methiye ise yorgunluğumdan sızan
lanet.
Kayrası yenilginin belli ki bir tuzak
Merhalesi yok mu kaygıların?
Tepeye yığdığım bir firkateyn
Hulasası zamanın yirmi beşinci saate
sarkan sarkıt
Hecelerin bağnaz öfkesi sarıldığım
Aşkın da kıyamet ç/ağrısı
Elzem bir hediye ile taçlanan ölüm ve
hasret.
Ne bir ikaz ne tetiklenen bir
mekanizma
Varsa yoksa öteleyemediğim bir muamma
Elem yüklü gök gibi asılı kaldığım
kuşların gövdesinde
Kocaman bir delik adeta
Aklımın ritminde açan çiçek çiçek
Yoz bir dürtü varsa yoksa
Kıymete binen nefret
Doğurgan acılarda savrulduğum kindar
sesleri doğanın.
Oysaki değişen dengeler;
Sabırsız iklim ve resmi ölümün
Devasa rahmetin doyurduğu ruhumda
kayıtlı her mısra
Düşen gözlerden
Dürten ta dünden
Dümdüz bildiğim hayat denen yolun
çukurlarına
İten ne var ne yoksa akışına
bıraktığım cafcaflı bir hikâye.
Öykünmekle ölmek arasındaki farka
isyan
Ettiğim metazori bir gölge
Yüreğimi kundaklayan sair gece.
Düş palazı belki de
Hani sesi duyulmayan bir misafir
Sözlendiğim gaipten gelen hüzünle
İçlendiğim her hecede yoksunluğuma
delalet
Hırpani yürekten savrulan hece hece.
Sandığımda varla yok arası hatıralar
Ölü kimliklerin dahi ömründe bir kez
hatırlamadığı
Yarım yamalak gülüşler
Oysaki ben sizi yüreğimle sevmiştim
deyişler.
Zansız ömrü bozguna uğratan martaval
Sözcük zincirinde yangın
Neye ispatsa bunca lanet
Damlayan gözlerinden kan kırmızısı
bir nefret
Batılın gücü ömrün hükmü verilmiş bir
kere
Kimin yerine seveceğim ki ben bunca
yenilgiyi?
Hazan mahsulü olsa keşke kâbuslarım
Hanın arka kapısı:
Ah, bir de çekip kapıyı gitsem:
Meali elbette sessizlik yüreği boykot
eden
Başmisafir
Sözcükler kanatsa bile kopamadığım
Yazmadığım her hikâye misilleme yapan
kayıp gölgeme.