Musibetin sözlükteki izahı: “ansızın gelen felaket, sıkıntı veren şey.” Musibet genelde ceza olarak değerlendirilir. Rabbimin insanları cezalandırmak için verdiği beladır, musibet. Peki, insan neden cezalandırılır?
İnsanoğlu azar, hiç bir
uyarıyı kale almaz. Hatalarında ısrar eder, yanlış yolda doludizgin gider.
Yapılan uyarıyı hafife alır, hatta uyarıdan rahatsız olup hatalarını
fazlalaştırır. Hakka, doğruluğa, dürüstlüğe, iyiliğe çağıran kişilere karşı
cephe alıp bunları cezalandırmaya bile yeltenir. Bu kadar azgınlık, hırçınlık,
haksızlık, sapıklık aslında musibete davetten başka bir şey değildir, musibet
ansızın gelebilir.
Musibet bazen çok keskin, acı
bir cezadır veya bir nevi dünyevi azaptır. Böylesi bir cezaya verilebilecek en
güzel misal, bazı kavimlerin helak edilmeleridir. Unutulmamalıdır ki, helak
olan kavimler yıllar boyu defalarca uyarılmışlardır. Helakten dolayı insanoğlu hatalarını telafi
etme imkânı bulamaz. Musibetin diğer bir hikmeti, ne kadar çok acı da
olsa, çetin bir şekilde uyarıdır. İnsana
yanlışlarından dönme imkânı verir.
Bazen insanoğlu başına
gelmiş olan bir beladan nasihat alıp kendisine çeki düzen verir. Eskiden yapmış
olduğu hataları tekrarlamamaya gayret eder. İmkânı varsa, eski hatalarını
telafiye bile çalışır. Hatasını görüp yanlışlardan dönen musibetten dolayı yüce
Allah’a şükreder.
Tersi de olabilir, insanoğlu bazen de musibetten ders çıkar(a)maz. Başına gelmiş belayı mutlaka fark eder, belanın verdiği acıyla iki büklüm olur ama suçu kendisinde değil başkalarında arar. Daha da ileri gidip başkalarına iftirada bile bulunur. Bir kere de olsa, aynayı kendine doğru tutup gerçeklerle yüzleşmek istemez. Hal böyleyken, eski hatalarından dönmediği gibi başkalarını suçlamakla yanlışları hep çoğalır. Mahşerde yanlışlar içinde yüzerken uyarılmadığını iddia edemeyecektir.
Musibetin daha farklı bir
boyutu da insanoğluna bazı gerçekleri göstermektir. “Bir musibet, bin nasihatten
evladır” diye bunun için denmiş olmalı.
Başarılı, zengin, nüfuz
sahibi birini düşünelim. Bu zatın yakın çevresinde çok sayıda sadece iyi gün
dostu, bol bol yiyici, istismarcı, çıkarcı ve benzeri insanlar
bulunabilir. Gayri samimilerin bazıları
mutlaka fark edilebilir ama bazıları da o kadar iyi, kaliteli bir maske takar
ki, tanınması çok zordur. Mevzu bahis itibarlı şahıs uyarıldığında, ciddiye almayabilir. Başına gelebilecek daha büyük bir kötülüğün
önüne geçilebilmesi için bazen musibetle uyarılır. Netice?
İflas etmiş büyük bir iş
adamını düşünün; çevresinde kaç iyi gün dostu, yiyici, çıkarcı insan kalır ki?
Hiç biri kalmaz, ilk fırsatta hepsi de ortadan kaybolur. Belki de iflas
sayesinden çevresindeki art niyetli insanların şerrinden kurtuldu, belki de
dost maskesini takmış olan şerliler iş adamına telafisi mümkün olmayan devasa
bir hata yaptıracaklardı? Şekilde görüldüğü gibi bazen musibet, nimetten başka bir
şey değildir.
Yazıyı noktalayalım; beladan,
musibetten mutlaka kaçalım ama bize gelip çatmışsa eğer musibetin nedenlerini,
mesela nerde hata yaptım ben diye, iyice düşünelim.