Amsterdam’daki 80’li yılların güzel ve renkli
hatıralarından biri de elbette FM’deki korsan Türk radyolarıdır. Hatırımda
kalanlar: Vatan, Şimşek, Atlas, Okyanus,
Derya, Hasret, Güneş, Sancak, Yaygara, Hicret, Gurbet, Yad Eller ve
benzeri. Bazen aynı anda bir birine
çok yakın frekansta yayın yapan 10 veya 15 radyo bulunabiliyordu. Dost veya
kardeş olan radyolar varsa da çoğu rekabet içerisindeydi. FM’deki Türklerin
korsan yayınları en az 10 yıl sürdü.
Bazı radyolar 50 veya 60 km öte şehirlerden bile dinlenebiliyordu. Spikerlerin
yayına katılanlara sorduğu ilk soru nereden dinlediği idi. Hatta bazıları o
kadar güçlü yayın yapıyordu ki, Amsterdam’da bulunan Schiphol havalimanın
uçaklara olan hizmetine zarar veriyordu. Mesela uçak iniş yapacak ve pilot iniş
için kuleden bilgi istediğinde aldığı cevap: “ mavi mavi mas mavi!”
olabiliyordu. Korsan FM radyolarını tespit
edip yayını durdurmak için özel ekip araba ile sokak sokak gezerdi. Korsan
yayıncılık yapmadım ama bizim vatandaşların yayıncılığı hakkında Hollanda
televizyon kanalının birinde bir doküman yayınlanmıştı. Bu dokümanda bazı
radyoların stüdyosu görüntülenmiş, yayıncılar ile röportajlar yapılmıştı. 50
bin Hollanda Florini kadar para harcanarak kurulmuş radyolar vardı. Verici,
uzunca anten, mikrofon, mixer, telefon hattı ve çok sayıda kaset ile stüdyo
kurup yayın yapılıyordu.
İlk zamanlar korsan radyolar çok ciddi yayın
yapmaktaydılar. Mesela Vatan radyosu her gün akşam saat 18.00 istiklal marşı
ile yayına başlardı. Galiba bir saat
sonra Hilversum 5 radyonun Türkçe haberler bölümüne bağlanıp her gün
dinleyicilerini habersiz bırakmazdı. Gece 12’ de istiklal marşıyla yayına son
verirdi. Bir gün yarım saat kadar
aralıksız istiklal marşı yayınlandı; meğer biri radyoyu arayıp marştan rahatsız
olduğunu söylemiş. Yarım saat sonra olay dinleyicilere izah edildi ve küfür
faslına geçildi; vatandaşlar radyoyu
arayıp Ermenilere yapmadık hakaret, etmedik küfür bırakmadılar.
Değişik programlar yapılırdı, bunlardan biri de meşhur
evet-hayır yarışması idi. Dinleyiciye spiker sorular sorardı ve dinleyici katiyen
evet veya hayır kelimelerini kullanamadan cevap vermeliydi. Bu iki kelimeyi
kullanan yarışmayı kaybediyordu. Yarım saate yakın evet veya hayır demeden yarışanlar
çıkardı. Tecrübeli spiker ise bu durumda standart sorular sormak yerine
yarışmacı ile sohbet etmeye başlardı. Sohbet başladıktan sonra genelde yarışma
çok uzun sürmezdi.
Bilgi yarışmaları da yapılırdı; spiker elindeki ansiklopediden
sorular sorardı. Başka güzel bir yarışma
ise sanatçıları tanımaydı. Bir sanatçıdan türkü veya şarkı dinletilip sanatçının
kim olduğu sorulurdu. Galiba Şimşek radyosundaki bir sanatçıyı bir kaç gün
kimse bilememişti. Spiker sonunda açıkladı; amcamın oğlu! İkinci bir ses sanatçısını sorduğunda aldığı
cevaplar çok güzeldi: halayın oğlu, teyzeyin oğlu, dayının oğlu!
Bütün programların belki de en güzeli türkü, şarkı
yarışmasıydı. Bazen öylesi güzel, içten, hissi türkü söyleyenler olurdu
ki, dinleyenlerin içini sızlatırdı. “ Hapishaneler güneş doğmuyor” parçası ile biri yarışmaya katıldı; şimdiye kadar kimse ondan daha içten, hissi
söylediğine şahit olmadım. Kim bilir, tecrübesini haykırıyordu…
Radyolar genelde eğlenceye yönelik yayınlar yaparlardı.
Bazen siyasi yayın yapmaya kalkışanlar olmuşsa da bu tür yayınlar pek ilgi
görmezdi. Radyolarda sadece Türkçe konuşuldu; İstanbul, İzmir veya başka büyük
şehirli olup güzel Türkçe konuşabilen ve kabiliyetli olanlara spikerlik
yaptırılırdı. PKK’nın propagandasından başka bir şey anlatmayan Radyo Botan
bile Türkçe yayın yapardı. Ara sıra Kürtçe türkü veya şarkı dinletirdi.
Genelde Türkçe müzik yayınlanırdı ve yeşillik olsun diye çok
nadir İngilizce pop müziğe de yer verilirdi. Arabesk parçaları revaçta idi. Yad
Eller adındaki radyoda, yanlış hatırlamıyorsam Ferdi Tayfur’ un parçalarından
başka bir şey dinletilmezdi. Başka bir radyoda is sadece Ferdi Özbeğen, Ümit
Besen, Cengiz Kurtoğlu gibi piyanistlerden başkasına mikrofon uzatılmazdı.
Amsterdam’ın korsan yayınları ilk zamanlar çok ilgi
görürlerdi; programlara katılımdan belliydi. Radyolara verilen reklamlardan
ilginin ne kadar büyük olduğunu anlamak mümkündü. Yılbaşı geceleri ve kandil
gecelerinde ilgi galiba zirve yapardı. Çok sayıda vatandaş radyo aracılığı ile tüm
vatandaşların yılbaşını kutlardı. Yurt dışına konser vermeye çıkmış bazı sanatçılar
stüdyoda konuk olurlardı. Atlas Radyosu Durmuş Çiğdem’ i konuk etti. Başka biri
ise merhum Müslim Gürses ile telefon görüşmesini radyodan dinleyicileri ile
paylaştı.
Yıllar ilerledikçe ilgi azalmaya başladı; çok yakın frekanstan yayın yapan o kadar çok
radyo vardı ki; adam akıllı radyo dinlenemiyordu. Radyocular seviyeli program
yapmak yerine rakibin yayına parazitlik yapıyordu. Başka nedenler de vardı
elbet; birincisi radyoculuk çocukların oyuncağı haline geldi. İlk zamanlarda yayın
yapanlar 30 yaş civarındakilerden oluşurken, 10 yıl sonra meydan 15 -20 yaş arası
gençlere kaldı. Diğer yandan, maceraperestler radyo yayınını kötü emellerine
alet etmeye başladıkları duyuldu. TRT-int veya uydu kanalları Avrupa’da yayın
yapmaya başlayınca, korsanlara ilgi tamamen
bitti
Amsterdam gençlerinin 1980’ li yıllardaki korsan yayıncılık
serüvenini genel olarak değerlendirecek olursak; istisnalar hariç takdire şayandı. Birincisi,
bu gençlerin Hollanda’daki geçmişi en fazla 15 yıldı. Daha yeterince tanımadığı
bir toplumda uçaktaki pilotlara bile: ” mavi mavi mas maviii!” diye türküler dinletebilmek basit bir şey
değildir.
İkincisi, bu gençlerin maddi imkânları şimdikilere
nazaran az idi. 1980’ li yıllarda Türklerin yoğun olarak çalıştıkları ağır
sanayii fabrikaları kapanmıştı. Yani bu gençler, devletin yardımı ile geçinen
ailelerin çocuklarıydı.
Son, belki de en önemli faktör ise eğitim ve kültür
seviyeleri en fazla lise seviyesinde idi. Çoğunluğu itibarıyla ilkokuldan sonra
çıraklık eğitimini bile tamamlamamış gençlerdi.
Radyo yayıncılığı ile kazanılan tecrübe ve heyecan sonucu
Amsterdam Türk toplumu 1990’ lı yıllarda mahalli televizyon yayınlarına başladı,
hatırladıklarım: Turkse Omroep Stichting (TOS), Turkse Televisie Amsterdam
(TTA) ve Feza.
Abdullah Konuksever