31 Ağustos
-Efendim.
-Hocam ben Komiser Nuh Naci. Müsait olursanız bugün görüşebilir miyiz?
-Elbette Komiserim. Siz mi gelir siniz, ben mi geleyim?
-Adresinizi verin ben gelirim hocam.
**
Yarım saat sonra Mahmut Hoca’nın görev yaptığı Buharalı Camisinin bahçe giriş kapısında buluştular. Mahmut Hoca her zamanki kibarlığıyla gülerek elini uzattı.
-Selamün Aleyküm Hocam. Nasılsınız?
-Ve Aleyküm Selam. Allah’a şükürler olsun komiserim. Siz nasılsınız?
-Teşekkür ederim hocam iyi olmaya çalışıyoruz. İnşallah başka bir programınız falan yoktu. İşinize engel olmak istemem.
-Bugün Cuma komiserim. Başka bir programım olamaz zaten. İsterseniz caminin bahçesinde konuşalım isterseniz biraz ilerde bir çay ocağı var oraya gidelim.
Komiser Nuh Naci mahcubiyetin ağırlığını hissetti.
-Yanlış anlamayın hocam. Her zaman Cuma namazına gidemiyorum. Malum iş icabı cami cemaatiyle pek muhatap olmayız. Bu günün Cuma olduğunu unuttum. Kısmetimizde arkanızda cemaat olmak varmış demek ki.
-Estağfurullah Nuh Naci Bey. Ben o manada söylemedim zaten.
Cep telefonuyla bir numarayı aradı.
-Alo hatun misafirim var. Kahvaltı yaptınız mı Komiserim?
Komiser Nuh Naci istemem diye eliyle işaret ettiyse de Hoca hanımına kahvaltı siparişini vermişti bile.
-Rahatsız edilmeden konuşabileceğimiz en uygun yer benim ev komiserim. Bende kahvaltı yapmadım zaten. Allah ne verdiyse karnımızı doyurur çayımızı içeriz. Buyrun.
Nuh Naci Mahmut Hoca’nın peşinden caminin arkasına doğru yürüdü.Mahmut Hoca’nın evi caminin arkasındaydı. Bahçe duvarına paralel dikilmiş ağaçlardan dolayı duvarın dışından tam olarak görünmüyordu. Anadolu’nun pek çok yerinde ev sıkıntısından dolayı camilerin yakınına İmam Evi denilen lojmanlar yapılırdı. Mahmut Hoca’nın lojmanı prefabrikeydi.
Nuh Naci başörtülü bir bayanın küçük balkondaki masaya bir şeyler hazırladığını görünce istek dışı yavaşladı.Kadının kendisini görüp rahatsız olmasını istememişti.Geldiklerini fark eden bayan evin kapısından içeri girip kayboldu.
-Buyurun Nuh Naci Bey. Siz rahatınıza bakın ben çayı alıp geliyorum.
Mahmut Hoca Komiser Nuh Naci’nin tahmin ettiğinden daha neşeli biriydi.Dikkatini çeken bir konuysa Hoca’nın muhataplarını kırmamak için çok dikkatli konuşmasıydı. Mesela dün Ertuğrul Amir’in odasında Hasan Sabbah’ı bilmemesi bu gün Cuma Namazını unutmasında ki tepkileri ilginçti.Hasan Sabbah’ı bilmemesi neyse ama Cuma Namazını unutması hazmedilip anlayışla karşılanacak bir şey değildi. Nuh Naci kendi adına böyle bir unutkanlığı anlayışla karşılamayacağını düşündü. Mahmut Hoca masayı toplayıp eve geçti 5 dakika sürmeden bir elinde kitaplar ve bilgisayar çıktıları diğer elinde çaydanlıkla geri geldi. Kitapları ve kağıtları üçüncü sandalyeye koyup çayları tazeledi.
-Ertuğrul Amir’in yanından ayrılınca evdeki kitapları gözden geçirdim.Hasan Sabbah ve örgütü epeyce uzun ve karışık bir konu çünkü.
Çayından bir yudum içti. Komiser Nuh Naci Mahmut hoca’nın konuşmasına izin vermedi.
-Hocam kusura bakmayın lafınızı keseceğim. Bildiklerinizi dinlemeden önce… Dün odasında Amirim sizi konunun uzmanı olarak tanıttı.Kusura bakmayın ama internette yaptığım kısa araştırmada sizinle ilgili akademik bir veriye rastlamadım. Hasan Sabbah,Şia,İsmailiye, Nizariye ve Haşhaşiler-Fedailer tarikatı hakkında yazılan yazıların hiç birinde isminiz geçmiyor. Bu konudaki uzmanlığınızı merak ediyorum. Yanlış anlamayın, din görevlisi olarak siz ve göreviniz hakkında lehte veya aleyhte fikir beyan edecek durumda değilim. Ama sizde şunu kabul edersiniz ki dün itibarıyla Hasan Sabbah Emniyet için soruşturma konusu haline geldiği için anlatacağınız her şey soruşturmayı doğrudan etkileyecek. Soruşturma sonunda Savcı ikna olmazsa benim yeterliliğimin sorgulanması bir tarafa bazı insanlar öldürülmüş olabilir.
Duyduklarıyla Mahmut Hoca’nın kaşları bir an çatıldı. Birkaç saniye içinde yüzü eski güleç haline döndü.
-Haklısınız Nuh Naci bey. Konunun hassasiyetinin farkındayım. Hatırlarsanız dün Ertuğrul amirin odasında uzman olmadığımı zaten söylemiştim.Konunun uzmanı değilim ama tamamen de cahili sayılmam. Bilhassa bir bütün olarak düşünülürse Ehli Sünnet inancı ve tasavvuf konusunda uzman sayılabilirim. 30 yıldır müezzin ve imam hatip olarak çalışıyorum. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunuyum. Diğer yandan konu yani Hasan Sabbah hakkında uzman olmayı istermiydim? Hayır bu konuda uzman olmayı istemezdim.
-?
Mahmut Hoca Komiser Nuh Naci’nün şaşkınlığı karşısında gülümsedi. Çayından bir yudum aldı.
-Bu konudaki uzmanlık bana göre değil Nuh Naci bey. Ben tarafsız olamayacak kadar inançlarıma bağlıyım. Bu konuda fikir beyan ettiğim zaman kesinlikle taraflı olmakla suçlanacağım. Tarafsız olmak için inançlarımı üçüncü kişilerin gözüyle yorumlamak zorunda kalacağım. En iyisi uzmanlık iddiasında bulunmadan inançlarıma uygun konuşmak. Hani meşhur bir söz vardır;Tarafsızlık ta bir taraftır. Ben İslami konularda her türlü fikire saygı gösteremem. Bazı konularda saygı ve anlayış kabul etmek manasına gelebilir. Kainatta iki taraf vardır. Kur’anı Kerim’de Hizbullah olarak adlandırılan Allah-ü Teala’nın tarafı karşısında da Hizbuşşeytan yani şeytanın tarafı. İnandığım, savunduğum her şeyi bilerek, isteyerek ve şüphe duymadan yapıyorum. Tarihte Şeriat’ı reddeden ve yasaklayan bir guruba karşı tarafsız olmak benim için inanç zafiyetidir.
Komiser Nuh Naci tüm dikkatini muhatabına vermişti.
-Dün yaptığım araştırmada bazı ilginç detaylara ulaştım Nuh Naci bey.Herkes Hasan Sabbah ve takipçilerinin suikast eksenli hayatlarıyla ilgileniyor. Popüler kültürün bu ilgisi asıl önemli konuyu gözden kaçırıyor. Hasan Sabbah ve takipçileri tarihin akışını değiştirdiler. Yüz yıllar önce Hasan Sabbah ve takipçileri hakkında bir yorumda İslam’a verdikleri zararın İslam düşmanlarının toplam zararlarından fazla olduğu iddia ediliyor ki bu görüşe bende katılıyorum.Örgüt faili olduğu suikastlarla Sunni İslam görüşünün savunucusu Selçuklu İmparatorluğunun yıkılışını hızlandırdı. Ama propagandasını yaptıkları fikirlerle İslam’a verdikleri zarar bir değil beş devlet yıkmayla ölçülemez.
Komiser Nuh Naci şaşkınlıkla karşılık verdi.
-Hocam biraz abartmıyor musunuz?
-Abartmıyorum Nuh Naci bey. Hasan Sabbah ve bağlıları Batıni-Fatımi-İsmaili inancına bağlıdırlar. Fatımi-İsmaili Batınilerin Ehli Sünnet inancına tamamen aykırı itikad inançları vardır. Fatımi halifelerden biri şeriatı yasaklamıştır. Hasan Sabbah’ın kurucusu olduğu İsmaili-Nizari inancında İmama tabi olan ve belli bir makama ulaşan kişiler dinin her türlü şer-i ve ameli mükellefiyetlerinden muaf olurlar. Ki bu tür bir inanç İslam’a aykırıdır çünkü Şer-i ve ameli mükellefiyetlerden Peygamberimiz bile muaf değildir. Batıni-İsmaili-Nizari dailerinin Nass dediğimiz tevil edilemez emir ve yasakları bile hiçe sayarak Kur’an Sünnet ve hadise aykırı yorumlarla yaptıkları şeyler bu gün nakli hiçe sayarak aklı ön plana çıkartan insanlar topluluğu meydana getirdi. Aklından başka hiçbir şeye güvenmediği için nefsinin esiri bu insanlar bilerek veya bilmeyerek İslam’ın temellerine dinamit koyuyorlar.
-Hocam eğer mantıklı bir açıklama yapmazsanız sizin bir fanatik olduğunuzu düşüneceğim kabul edersiniz ki bu durumda vereceğiniz bilgilerin önemi kalmayacak.
-Benden alacağınız bilgileri İlahiyat fakültesindeki her hangi bir öğretim görevlisinden teyit edebilirsiniz Nuh Naci bey. Hatta meraklı bir son sınıf öğrencisinden bile ayrıntılı biçimde
öğrenebilirsiniz.Eminim benim anlatacaklarımdan daha tarafsız bilgileri size verecektir. Kafanızı bir sürü tarihi detayla dolduracaktır. Bu benim haklı olduğum gerçeğini değiştirmez.Dini kavramları ilahi bir din mantığı ile değerlendiremez ve kabul edemezseniz soruşturmanızda sonuca ulaşamazsınız.
Komiser Nuh Naci kendisini ilk dakikada gol yemiş gibi hissetmeye başlamıştı. Kalbi hocanın haklı olduğunu söylerken mantığı hocanın fanatizm içinde olduğunu bu yüzden anlatacaklarına güvenemeyeceğini telkin ediyordu. Her halükarda Mahmut Hoca’yı dinlemek zarar vermezdi belki öğrenecekleriyle en azından soruşturmaya bir yerden başlardı. İlk adımı attıktan sonra öğrendiği her şeyi teyit ettirerek doğru bilgiye ulaşabilirdi.Hoca’nın dediği gibi İlahiyat Fakültesi’nde bir sürü öğretim görevlisi vardı.
-Pekala hocam dedi. Buyrun sizi dinliyorum. Siz anlatmaktan bıkmazsanız ben dinlemek ve soru sormaktan bıkmam.
Mahmut Hoca gülümseyerek sakalını sıvazladı. Masanın üstündeki not kağıtlarını karıştırdı. Bardaktaki soğuk çayı bir dikişte içti. Bardaklara yeniden çay doldurdu.
-Size anlatacaklarımın tamamı üç kelimeden ibaret Nuh Naci bey. Bu üç kelime aynı zamanda hayatımın anlamı olan üç kelimedir.
Komiser Nuh Naci iyiden iyiye meraklanmıştı. Aklına seyrettiği gizem filmleri gelmişti.
-Akıl,nefis ve abd yani kulluk Nuh Naci bey. Kainatın yaratılışından bu yana bütün iyiliklerin ve kötülüklerin temel sebebi sebebi bu üç kelimedir dersem abarttığımı düşünmeyin.
Komiser Nuh Naci gülerek karşılık verdi.
-Doğrusunu isterseniz tam olarak aklımdan geçenleri söylediniz hocam. Üç kelimenizin tam olarak ne ifade ettiğini bildiğimi söyleyemem ama üç kelimeyle Hasan Sabbah’ın örgütünü ve dünyadaki krizleri bir birlerine nasıl bağlayacaksınız cidden merak ediyorum.Şimdiye kadar yüzlerce kriz sebebi duydum. Kusura bakmayın ama üç kelimenizi duymadım.
-Duymanız mümkün değil zaten Komiserim. İnsan olarak hatamızı asla kabullenmemek gibi bir özelliğimiz olduğunu kabul edersiniz.
–Her zaman değil hocam. Her zaman hatalı olduğumuzu kabul etmek ciddi bir kişilik sorunu sayılabilir. Daima hatalı olduğunu düşünen birinin hata yapmamak için çabası ve cesareti olmaz. Yanılıyor muyum?
-Son derece haklısınız, fikrinize tamamen katılıyorum Nuh Naci bey.Ama şunu atlamamak lazım hatalı olduğunu düşünmekle hata yapabileceğini kabullenmek bir birinden farklı şeyler. Her zaman hatalı olduğunu düşünen de hatasız olduğunu düşünen de büyük bir yanlış içindedir. Allahü Teala insanoğlunu kusurlu,hata işleme kapasitesi yüksek aynı zamanda da Eşref Mahlukat olarak yarattı. İnsan hata yapabileceğini kabul ederse yanlışa düşmekten kurtulur ve eğer hata yaparsa da affedilir. Hem yaratıcısı hem de insanlar tarafından. Hata yapmış olabilirim diyen birini affetmek daha kolay değil midir sizce de?
Komiser Nuh Naci bir an düşündü. Mahmut Hoca’nın yürüttüğü mantık doğruydu. Hata yapmışım,yanılmışım diyen bütün arkadaşlarını affetmişti. Gerek iş gerekse özel hayatında hata yaptım dediği zaman kendisi de affedilmişti. Hatayı kabul etmek her zaman işe yarıyordu ama dünyanın en zor işiydi.
-Yürüttüğünüz mantık ilk duyduğunda kulağa doğru geliyor hocam. Beni ikna etmek için başka anlatacaklarınızın olması gerektiğini düşünüyorum.Haksız mıyım?
-Haklısınız Nuh Naci bey. Düşündüm de aslında konuya en başından başlamamız gerekiyor.
Mahmut Hoca çaydanlığı alarak ayağa kalktı.”Beş dakika içinde geliyorum Nuh Naci bey” diyerek içeri girdi.
Komiser Nuh Naci yalnız kalınca boş boş etrafını seyretmeye başladı.İç cebinden çıkardığı cep telefonuyla internete bağlanıp mesajlarını kontrol etti. Her zaman olduğu ve tahmin ettiği gibi mesaj kutusunda gelen bir mesaj yoktu. Mesajlaşacağı kimsesi yoktu. Bir ay boyunca en fazla 5 ciddi mesajı olurdu. Onlarda kredi kartı, Elektrik,su ve telefon faturası olurdu. Bir de alış veriş yaptığı süper market mesaj gönderirdi kendisine.Diğer mesajları okumadan silerdi.Mahmut Hoca 2-3 dakika sonra tepside çeyrek ekmekle yapılmış iki sandviç ve iki kupa çayla gelerek masaya oturdu.
-Bir şeyler atıştıralım devam ederiz Nuh Naci bey.
Konuşmadan içinde peynir,domates ve yeşillik bulunan ekmeklerini yediler.Ekmeklerini ve çaylarını bitirince Mahmut Hoca tepsiyi içeri götürdü birkaç dakika içinde çaydanlık ve bardaklarla geri döndü. Cebinden çıkardığı sigara paketini masaya koydu.Komiser Nuh Naci bardaklara çay doldurdu. Hoca’nın paketi uzatmasına fırsat vermeden cebinden çıkardığı paketten bir sigara yaktı. Paketi Mahmut Hoca’ya uzattı. Dinlemeye hazırdı.