Ölen biri için yıldönümü kutlamasını Hristiyanlar yaparmış bir zamanlar… Çünkü ölene kadar dinini yaşamasından dolayı gördükleri eziyetin sona erdiği ve ölümün bir kurtuluş olduğuna inanırlarmış. Yani ölüm bir üzüntü değil, sevinç gösterisi ve bayram havasında kutlanırmış. Dinimizde ise, ölen kişi dünya sınavını tamamlamış ve Allah’tan sınav sonucunu görmek olan bir haşır gününe göçmüştür.
Ülkemde ölüm hakkında konuşmak pek tercih edilmez. Dünyada yaşamak, zevki eğlencesi çokken onu terk etmek olan ölüm, niçin hatırlansın ki… Ölümün Hak olmasına ve kabul edilmesine rağmen, taziye evinde ölen için hayır dua, Kur’an okumak ve tefekkür etmek yerine, bir araya gelenler arasında hal hatır muhabbeti yapılan, dünyalık menfaat ve mutluluk hakkında paylaşım olan bir buluşma anı haline gelmiştir, maalesef…
Ölüm elbette yok oluş değil. Başka dünyada doğuş da denebilir. Hatta ölümden sonra da insanın sevdikleriyle buluştuğu yerdir. Bu dünyada var olan makam, mevki, zenginlik, kahramanlık ve liderliğin sona erdiği ve Allah’ın verdiğini en iyi kullanarak, Allah rızasını kazanmak üzerine kurgulu sınav yeridir de… Eğer varsa zalimliği ve gücü yanlış yönünde kullanmak; hakısızlığa uğrattığı insanlara hesap verdiği bir doğuşa göç etmedir. Orada var olan hayırlı amellerin derecesine göre mükafat verilen, hayırsız amellerine göre de cezalandırılan senaryolar vardır. Gerçekten adalet adına sorgulanmanın yükü çok ağırdır. Nitekim bir Yahudi ölüsünün tabutu önünden geçerken peygamberimiz ayağa kalkarak saygı göstermiştir. Bu saygıyı anlamayan sahabeye cevabı, "O öyle dehşetli bir sorguya cesaretle ve hızla gidiyor ki.. Ona saygı gösteriyorum!" Olmuştur.
Yarın On Kasım Atatürk’ün ölüm yıl dönümü… Her yerde acı ve üzüntüyü anlatan kutlamalar yapılacak. Saat dokuzu beş gece acı, acı siren sesleri işiteceğiz… Ölüm marşları çalacağız. Çocuklar okullarda ölümün ne acı bir şey olduğunu görsellerle kalplerinde hissedecekler. Ölüm yıl dönümünü hatırlarken ağıtla değil de, Atatürk’ün yapmış olduğu güzel hadiseleri anlatarak bunları örnek almak, hangi ruh ile Kurtuluş Savaşının yapıldığını anımsamak olsa daha iyi olmaz mı? Atatürk bir Müslümandır. Onun ruhuna Kur’an okunsa, mevlitler yapılsa olmaz mı? Bir insanı ancak yaptığı güzel işlerle anarsanız, onu yaşatırsınız. Biz Atatürk’ün yaptıklarından daha fazlasını bu güzide vatana verebilecek kabiliyet, ilim ve irfanı kazanmaya özendirilmeliyiz. Bu vatanı, ancak savaşlarda tekbir sesleri ve şehadet şerbeti içen kahramanların destanları ile Atatürk liderliğinde kurtardığımızı… Yaşatmamız gerekmez mi?
Eğer ölüm güzel olmasaydı Peygamber ölür müydü? Hangi insan peygamberle kıyaslanabilir ki? Kim peygamber öldü diye ağlıyor ki… Atatürk’ün ölüm yıl dönümünü de üzüntü yerine, Mevlana’nın dediği gibi arkamdan ağlamayın bu gece benim Şeb-i Aruz-düğün gecem, sevinçle kutlamalıyız.
Atatürk’ü de bu vatana hizmet eden bütün ecdadım gibi hayırla yad ediyorum. Allah rahmet eylesin.
Saffet Kuramaz