Mavi yaslı yandaş bir düş,
sözcüklerin kanı çekilirken gizleniyordu metruk yüreğin yalnızlığına sahip
çıkan hıçkırığın da tinine nüfus ediyordu gölgeler ve mahrem düşlerin
yenilgisine şerh düştü zaman.
Kanmakla karmak arasında giden
bulutlar elbette özlemin belirteci idi her biri ve sakin tavırlı yıldızlar
mübalağa etti ayın tam teslim olduğu bir şavkla kıyıma uğradı gölgeler ve
sürahinin yarısın acıyla doldu kalan yarısı ise sulandırılmış esprilerle muhatap
bildi yoksunluğu ve karekökü kuruyan bir demet çiçek gibi butona bastı ölü
seyirci.
Aşkın hacminde saklıydı hurafeler ve
gizin ta kendisi yandan çarklı gemiler.
Düş pazarına düştü yolu muhbir
gölgenin ve kat kat soyulan derisinde ölümün bir avuç peri tozu ifşa etti yarım
elmanın da tama tekabül eden çekirdeklerinde tüm elma kurtları aşka geldi ve
firar etti usulca.
Uluyan ne kurttu ne köpek.
Zaman asılıydı bulutların tenine.
Vakur çırpınışlar ve gölgeli mabedi
ömrün aşk iken kazık kakan rubailer fısıldadı kulağına şahikanın ve patinaj
yaptı deyimler…
Büyülenen gözlerine esir düşmüştü aşk
peri kızının ve uçuşan saçlarına dolandı kelebeklerin kanatları.
Bir yenilgi idi: evet, bir yenilgi.
Bir yanılgıydı da aynı zamanda ve
göğe tebessüm eden koyu mavisinde denizlerin tüm mizaçlar tetiklendi ve hüznün
peyzajında gün çöreklendi sessizce.
Batılı olsa olsa rengin… demeden
sıraya girdi müdavimi yüreğin.
Bir batında açacaktı madem güneş ve
de çiçekler…
Gün süzgündü; gün kimliksiz.
Gece azaptı; gece kimsesiz.
Boğazına takılan lokmalardan
kurtulmaktı madem gayesi ölü denizin sonrasını unuttu zaman ve an’a kenetli
gözlerinde lanetin tövbe etti insanoğlu.
Bilumum gölge düştü yola…
Düş gezginleri çarpıttı gerçekleri.
Üzgün martılar çığlık attı.
Üzgün susam taneleri ise sahipsiz
kalmıştı.
Kıyılarda devasa bir balina ve süt
liman ufkun nakaratına doluşan ahenksiz notalar.
Beli bükülen mevsim resmetti acıyı ve
doğa tasvip etti yalanları.
Aşkın na’şında ölgün bir ışıktı umut
ve rehavetten çok uzak sızan bir ışıktı her halükarda: kanaviçe desenler kardı
özlemi ve kar tanecikleri usulca indi yeryüzüne.
Aşkın mihrabında sırdaş bir mevsim
olabilirdi yalnızlık ve kıyamete kadar sevmekten asla ödün vermeyecek bir uğraş
ve makul seviyede özlem tetiklemeye başladı âşık komplimanında gün sayan ölüm
meleğinden çok uzak bir canlıydı ruhun sevdalısı şiirler öyle ya şairdi önsezilerini
kâğıda döken ve şairdi tek gerçek ve sahip olduğu bedenini umursamadan hayal
gücüne atıfta bulunan tüm sözcüklere kıskıvrak bağlanmış.
Aklın yolu bir değildi hani ve her
şair ayrı bir yol tutturdu ama her şair âşıktı evrene belki de kendine uzak
geçmişin kökünü kazıyıp azığa çekecekti tüm hayallerini.
Sözlenen şarkılar küstü buluta: bulut
küstü güne ve gün küstü geceye.
Geceyi ihbar edecek birileri olmalıydı
ve şair geldi dile.
Aşkın kozasından taşan o rahmeti
kucakladı ve sıvazladı sırtını evrenin hele ki aşkla özdeş yüreğinde cirit atan
dizeler yok muydu?
Boyunun ölçüsünü alacaktı ve aldı da
üstelik neye tekabül ettiğini umursamadan sevmeye ve inanmaya devam etti tüm
gücüyle.
Salkım saçak duygular…
Aldırmadı da afrasına tafrasına
yıldızların ve kırptı yıldızları mütemadiyen ne de olsa ruhu bir yıldıza ait
idi ve kendisini çiçek bilen doğaya sitem etti.
Bir gecede açmıştı.
Bir gecede de solacaktı.
Ama solması gereken kara kıştı ve
sonlanması gereken tüm cihanı teslim almış kötülük.
İndinde hayallerin yola düştü ve
yaşlar düştü gözünden ama düşmedi elden ayaktan elbette Rabbinin izniyle
soluklandı da her öğünü yüreğinde öğütürken ve her zerresini şiire serperken.
Nüfuslu imgeler tefekküre daldı ve
aşk tüm haşmetiyle koşmaya devam etti.
Sazı yoktu. Sözü vardı.
Sarmadı da acılarını üstün körü ama
sancılandı her gece ve gece ruhunu teslim etmeden geceyi giydirdi şiirden
mintanlar dikti geceye ve bohçasında saklı nazar boncuğunu iliştirdi yakasına
sözcüklerin.
Sözüm ona mutluydu insanlık ve şair
bihaber.
Şair idi oysa mutlu olan hele ki geç
kavuştuğu hazinesine yürekten bağlı ve ağdalı cümlelerden firar edip sığındı
rahmete ve ölçüp biçti içinin duvarlarını.
Enkazı derledi toparladı ve inşa
ettiği yüreğini yeni baştan ve yeniden hissetti yaşadığını ve öykündüğü dününü
unutmadan hamt etti her niyazında eksik etmediğini mademki Rabbi sunmuştu ona…
Çığlığın enkazı idi sessizlik ve
sessizliği mezar bildiği koca ömrü geride bırakıp konuşmaya başladı: elbet
kalemin iz düşümünde kazandığı hüviyeti ile resmetti hayatı yeni baştan ve umut
koydu adını şiirlerinin ve kimi zaman bazen hüzün bassa da damarına sabrını
biledi sevginin haşmetiyle irdeledi hayatı yeniden ve kâbus sonrası bir milat
ile şerh düştü her geçen güne çünkü sulh bilmişti hayatı ve yazmanın meali ile
sırdaş bir coşkuya yenik düştü elbet yürüdüğü yolda emsalsiz bir şükür ve huzur
duygusuyla kendiyle uzlaşmaya çeyrek kala biliyordu ki; kâinatın şifresi içinde
gizliydi ve sevginin de düşkünlüğü ile serildiği müthiş yolun yansımasında
ışıyan gözlerine İlahi Aşkın ateşi düşmüşken…