‘’Biz seninle eski mektuplar gibiyiz
Yalnız birbirimize açılır ve
vaktimizi biliriz
Hem açan da çabucak kapatır bizi
usanır
Utanır gibi mi unutmak ister unutur
gibi mi?
Utanır, ziyanı yok, sonunda bizi bize
bırakır
Ama biz bırakmayız kendimizi birbirimizde
Çünkü eski mektuplar eski hesaplar
gibidir
Hiç kapanmaz, unuturuz ne
yazdığımızı…’’
(Alıntı)
Döşediğim kadar martavalın yankısının
dindiği belki de bir düş çukuruna düşme istediğim.
Renklerin sesine vakıf içimdeki sayaç
bir de insanların bağdaş kurduğu her köşede bekliyorum başlarından boca etmek
adına yüreğimin kanayan iklimini.
Göğün kapandığı.
Ömrün henüz tamamlanmadığı…
Ve işte az evvel rast geldiğim ölü
baykuş ve bir de bayan kuş.
Sözcükleri ufalayıp besliyorum
semiren nefsini her ölümlünün ve tutanaklara geçiriyorum duygularımı bir de
rüyalarımda dahi unutulduğumu asla itiraf edemiyorum içimdeki mavi turnaya.
Oysaki en sevdiğim renk pembe idi
önceleri bazense siyah; içimdeki hazanın yasını tutarken yaz ortasında bile
siyahla yatıp aşkla kalktığım ve seyrinde gölgemin, kendimden kaçtığım.
Bir Ahlat ağacı diliyorum her
andığımda Didem Madak’ı sonra da unutuyorum gün boyu yaşadığım acıları ve
unutulmanın verdiği yeis ile ummanlara sığınıyorum.
Aşkın bir latife olduğu çağlardan
geliyorum.
Aşkın bir de ç/ağrı olduğu zaman
dilimlerinden.
Mukozamda düşler örüyor da örüyor
ağını ve sefertasımda biriken duygularımı kocaman bir kazana döküyorum.
İklimsiz seyrinden ömrün ve girizgâhını
bulamadığım bu yüzden yazıp yönümü tayin ediyorum ve yasıp da dünü, gün özürlü
düşlere sığınıyorum ve adını umut koymak adına ıkına sıkına gülücükler dağıtan
bir ardıç kuşuna odaklanıyorum oysaki ortada ne mutluluk var ne de bir kuş
varsa yoksa kukumav kuşları geceyi ve ömrü perçinleyen bir de mezarlık sakini
ölü dünlerim ve her yâd ettiğimde küçülüp de sığdığım o ağaç kovuğu.
Sancılı olmasını dilemiyorum elbette
ne zamanki yola düşsem.
Ama gözlerim doluyor ne zamanki
gözden düşsem.
Mimozalar ekiyorum karanlığa ve
aydınlığı çağırıyorum yazdığım her şiirle.
Azığım illa ki duygular ve sevecen
bir iklim diliyorum Rabbimden: hani kuş bakışı sevdiğim evren hani kör nokta
olmayı da tasvip etmediğim ve sancılı bu devinim ile şahlanıyor yüreğim ve
sığınmakla sığdırmak arasında gidip geliyorum.
Kök hücresi olmaya adayım ölümün ve pürü
pak hayallerimde sonlandırıyorum acıları meylettiğim döngüde bir bir izini
düşüyorum günün ve geceyi mesken bilip yarına seğirtiyorum öncesinde yazmakla
iştigal sonrasında beklemek ve umut etmek.
Devasa rahmetin de eşkâli işte yüreğe
ektiklerim ve sevdalı bir mizansen yakamdan düşmezken duygular, düşünce gücümle
baltalıyorum yanlışları ve yalanlarını kâinatın, bir dilediğim bir de
dillendirdiğim ve kâbusun sonlandığı bir zaman aralığına denk düştüğüm hani
olur da gidişata engel olup yeni bir çağ başlatırım diye ömrü hayatımda ve
resesyon saklı ömrün sancılandığı gün dönümüne sevap ekiyorum karşılığında
sözleştiğim her sakil duyguyu yürek tarhında adam boyu çiçeklere dönüşeceği
sözü veren bir çocuk misali kendimi kandırırken.