...

Korkut televizyon haberlerine bakıyordu. “İdlib’de sivillere saldıran Şam rejimi, TSK’nın yanı sıra son dönemde muhaliflerden de darbe üstüne darbe alıyor. Son 15 günde İdlib ve Halep’teki karşı saldırılarda yüzlerce rejim askeri ölürken 3 helikopteri vuruldu, 25 tank, 14 araç, 8 uçaksavar ve 5 rampa imha edildi.”


“Türkiye'nin Libya hükümeti UHM ile yaptığı anlaşmadan rahatsızlığını her fırsatta dile getiren ve bu konuyu AB, BM ve hatta Trump'a taşıyan Yunanistan yenilgiyi kabul etti. Yunan medyası, "Yunanistan elinden geleni yapıyor ama BM, Türkiye-Libya arasında imzalanan anlaşmadan doğan yeni Münhasır ekonomik bölge sınırlarını kabul edecek." yorumunu yaparak Libya'da Türkiye'nin kazandığını açıkladı.”


“Her kuruluş; tıpkı insan gibi yaşar ve hayatı sona erer. Gazeteniz ‘Ortadoğu’da 48 yıllık hayatına bugün son veriyor. Basın ağacından altın bir yaprak daha düştüğü için üzüntülüyüz. Ancak, bize ihanet edenlerin sonunun da çok uzun olmayacağını görüyor ve biliyoruz. 48 yıldır bize destek veren tüm okurlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz. Yarım asra yakındır yolu bu gazeteden geçenlere de teşekkür ediyoruz. Sağlıcakla kalın…”


Televizyon yayım yapmaya devam ederken, Korkut yerinden kalkarak Kutay’ın yanına geçti. Selam vererek karşısında boş bulduğu bir yere oturdu.


Kutay “Hoş geldin yiğidim. Nasılsın?”


Korkut “Nasıl olalım Allah dostu? Ülkem huzurlu ve iyi olmadıktan sonra, ben iyi olsam neye yarar ki?”


Kutay “Doğrudur yiğidim, doğrudur. Ülke beden, içinde yaşayanlar o bedenin hücreleri gibidir. Beden ülkesi iyi ve rahat olursa, insanlarda iyi ve huzurlu olurlar. Ama ehli küffar bir türlü rahat durmuyor ki? Onlar da kendilerince haklı, neticede nefis ve şeytan gibi kendi görevlerini yapıyorlar. Ya biz? Ya Müslümanlar? Ya Türkler yeteri kadar görevinin, kim olduğunun şuurunda mı? Tek eksiklik burada… Bizlere de düşen görevler var. Görevimizi bilir, ona göre davranmamız gerekiyor. Bizler de bize düşen görevi yapmamız gerekiyor.”


“Rusya ve İran, PKK ve ABD’ye neden tek kelime etmiyor? İran, İsrail’e neden susuyor? Rusya ve İran, rejimin gücünün arttığını düşünmüş olmalı ki, şimdi de Türkiye’nin o bölgeden çekilmesini istiyor. Bunu da, “Suriye’nin bütünlüğü” söylemi üzerinden yapıyorlar. Ülkenin üçte birini kontrol altında tutan ABD ve PKK’ya da tek kelime etmiyorlar.”


Kutay; “Tamam da tıpkı Trump gibi, Putin de Siyonizm’in bir rehinesidir. Rusya, İran, Esad rejimi de ABD-PKK işgaline ses çıkaramaz. Yine bu ülkeler, özellikle İran, İsrail’in Şam’a yönelik saldırılarına ses bile çıkaramaz. Suriye’nin bütünlüğünden bahsediyorlar. Hangi Suriye’nin bütünlüğü? Suriyeli kim? Şam rejiminin onayladığı bir mezhebi azınlık mı? Yurtlarından sürgün edilen, İdlib’e sığınan milyonlarca insan, Türkiye’de korunan milyonlarca insan ne olacak? Onların Suriye’si nerede? Şam rejimi sadece bir azınlık hükümeti ve ülkenin büyük çoğunluğu da bunu tanımıyor. Rusya ve İran hangi Suriye’nin bütünlüğünden söz edebiliyor ki?”


Kutay derin bir nefes aldı ve kaldığı yerden devam etti.


“İdlib’e ve Türk askerine saldırılarda, Rusya kadar, İran da suçludur. Saldırıyı yapanların önemli bir kısmı İran’dan, İran’ın Suriye’deki uzantılarından talimat aldığı bir gerçektir. Bu iki ülkenin, Astana ve Soçi anlaşmalarını sadece rejime zaman kazandırma ve Türkiye’yi oyalama amaçlı kabul ettikleri artık bir gerçektir. ABD de ülkenin kuzeyindeki PKK yapılanmasına zaman kazandırmak için Türkiye’ye çok söz verdi. Anlaşmalar yaptı. Ama hiçbir anlaşmaya da uymadı. Şimdi aynı taktiği Rusya kullanıyor. Bu, Türkiye ile alay etmektir.”


“Erdoğan’ın; ‘Yeni bir saldırı olursa rejimi her yerde vuracağız’ sözü, Suriye savaşının yeniden tanımlandığını gösteriyor. Rusya ve ABD ile temaslar merkezi rolde olsa da, Suriye savaşı Türkiye’nin savaşıdır. Açıkça söylemek gerekirse; Suriye savaşı Türkiye için çıkarıldı. Türkiye’ye yönelik küçültme planlarının bir parçası idi. İran sınırından Akdeniz’e uzatılan ve ABD’nin binlerce TIR silahla beslediği terör koridoru Türkiye karşıtı cephe inşası için planlandı ve uygulandı.”


Korkut; “Fırat Kalkanı, Afrin Operasyonu, Barış Pınarı Harekâtı; öyleyse tamamen Türkiye’yi savunmak, Anadolu’yu korumak için yapıldı. İdlib deki, Türkiye’nin tavrı kendini savunmak istemesidir. Türkiye’nin kendini savunma hakkı asla pazarlık konusu olmamalı değil mi?”


Kutay; “Sekiz on yıldır biz göremesek de, Suriye’de tüm yaşananlar Türkiye’yi durdurmaya dair büyük planın parçasıydı. Çünkü Türkiye’nin tarih değiştireceğini, coğrafya değiştireceğini görüyorlardı. Sen de farkında mısın? Aralarında kavga eden birçok coğrafyada birbirini boğazlayan ülkeler, mesele Türkiye olunca nasıl bir araya geliyor? ABD ile Rusya Suriye’de tam tersi hareket ederken, Türkiye politikalarında nasıl örtüşüyorlar? İran ile S. Arabistan ve BAE, bütün coğrafyada savaşırken, mevzu Türkiye olunca nasıl tek cephe olabiliyor, dayanışmaya girebiliyor?”


Korkut; “Türkiye hiçbir ülkenin aparatı, cephesi, ileri karakolu, birbiriyle hesaplaşma aracı olmamalı. Şimdi daha iyi görüyoruz ki; Kim ABD adına, kim Rusya adına, kim İran adına, kim S. Arabistan ve BAE adına tek bir söz söylerse, o sözü söyleyen ya onların ajanı ya da onların köpeği olduğunu gösterir. Bu ülkeye en büyük kötülüğü bu tür bakışlar yaptı.”


...

Devamı var

...


Ant. - 160220

( Akdenizdeki Kavga - 37 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 17.02.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu