Anlamsızlığa anlam yükleyen beyhude
arayışın yörüngesindeki istirhamı ve söz öbekleri cahilce bir c/esaret ile
biçimleniyor. Irkı var ya da yok sözcüklerin lakin katıksız rahmeti ile özet
geçtiğim hayatın sıradanlığı mevcut sözcüklerin can çekiştiği boşlukta bir
hayat öpücüğü ile de kalemin kerameti.
Tonlaması akla aykırı ve kimliğin
darbeleri ne de olsa sarnıçta saklı gölgeler ve bağnaz bir yargıyı mimleyip de
ayın döngüsüne sığınan binlerce yıldız gibi.
Bir yüklemse irdeleyen ve kuş bakışı
bir özlem ne de olsa öznenin gizemine vakıf tüm emir kipleri artık dolaylarında
tümlecin esrarlı bir sessizlik de mevzu bahis yine de öngörülen sayısız yeis
ile kucaklaşıyor evren ve solan güne satırlar bahşediyor yüce Yaratan.
Bir bir de kırpıyoruz her ayrıntıyı ve
hâsıl olan o coşku elbette çoğalan rahmet ve ismi olmayan kahramanlar ç/ağlayan
gökte konaklayan yorgun tayfası bilinmezin.
Nehrin akışına ket vuran belki de
soytarı bir sitemde biçimlenen azamet gibi ve irkilip de günün doğumuna bir
rivayet yükleyen mağara adamlarından günümüze uzanan o kuşak çatışması ve işte
yolculuğun da başladığı o merkezde buluşan ve bütünleşen yetiler ve de
tanımsızlık, sözcük ırkında nesil farkı olarak addedilen çağrışım bir frekansı
tutmayan yürek dalgaları.
Gözün de alametifarikası ayrıcalıklı
iken tümden gelen çağrı en ufak ağrı eşiğinde giyiniyoruz cümleleri ve endamlı
sözcükler aşka buyur eden bir dokunulmazlık ile rücu ediyorlar günün
kırıntılarını ve de kalıntılarını süpüren yürek işçisi vasfıyla ömrü ve
duyguları ören yazar azığa alıp da dününü atıl yüreklerin bakir sunumunda bir
bir nüksediyor şiiri körükleyen duyguların da hakkını verip.
Bir övünç kimi zaman.
Belki de ayrık otu yalnızlığın
mabedinde dolduruşa gelen şair gözünü sakınmadan açığa alıyor tüm haris
gölgeleri ve sevginin hutbesinde tapınıyor rahmete aşkın kızağında kayıyor
bazen sağanağın aymazlığında sürükleniyor ve bedeli ne olursa olsun sevmekten
ve yazmaktan asla vazgeçmiyor.
Bir öğreti işte kelamın cebelleştiği
zulüm ve nice önyargı ne de olsa obsesif düşler birer gerçeğe denk düşüyor ve
tüm psiko-sosyal ayraçlar hükmediyor hayata ve zamana üstelik maması akışkan
üstelik aşkı doğurgan ve izdihamı da yürek burkan.
Bir beyit kadar kısa belki de şairin
özne olduğu o çağrı ve yeniden derliyor ömrü yeniden denklere yerleştiriyor
içindeki parçaları ve bir martaval sonlanıp bir ihtişam biçimleniyor ne de olsa
kürediği duyguların varlığına binaen yaşayıp seviyor ve kümülatif dilekçeleri
yakıp da kızışan ortama huzur getiriyor sevginin gücünde birleşen sayısız insan
üstelik bihaber bunca rahmetin uzantısında yeni bir hayata dokunmaksa anlam
olmanın heyecanı…
Adlandırılamayan ne varsa: düne ait
ve yarını ören.
Bir anda hâsıl olan coşku kimi zaman
tetiklenen yalnızlık ve örüntüsü yalnızlık olarak addedilse de çoğalan bir ikram
ve sayaç deli gibi atıyor ve hizaya geliyor insanlık en çok da insanlıktan
çıkan arayışın muadili iken öznesi saklı eylemler tuzağa düşen bir cinnet belki
de cennet yolunda atağa geçen yüreğin de ifşa ettiği tümden gelen bir hezeyan
bazen kürediğimiz bazense küstüğümüz genelde bağışıklık kazanıp bağdaş
kurduğumuz minval.
Soytarı imler tefekkürde ve insanlık
hidayet yolunda…
Elemin ön görüsü olurken bu arayış
şairin çığlığı nüksediyor gecenin kirli bedeninde dokunan her dize arınıyor ve
arıtıyor de hem yalnızlığını güncelliyor şair hem de tevekküle doymadığı
yolculuğuna ivme kazandırıyor elbette arayışın her anında bir arınma seremonisi
adeta çığlıkları şiirin.
Göğün tentesinde kuluçkaya yatan
dizeler ve ön görüsü illa ki aşk olan o serzeniş ne de olsa şairin sökük
cüppesinde solan mevsim gibi ışıyan günün de rahmetine vakıf bir coşku.
Kümelenen her köşe başında şafağı
atan dolunay bile bir pekiştireç kadar hizaya getirdiği evreni de kutsuyor
kendince ve kuram dışı bir illetmişçesine günü kürüyor hazan ve hüznü içiyor
zaman üstelik mekânsız bir yolculuğun da son durağına gelene kadar saklı
tutuyor niyazını ve içten içe eriyen yorgun deyişler nihayetinde tepe noktaya
ulaşıyor.
Elbette şair ölürken son hıçkırığına
sığdırdığı şu cümleler gibi akıyor çatısı evrenin:
‘’Bir kenara ittiler beni; işimiz
acele, seni bekleyemeyiz dediler. Ve ben bu kötü hayatı sanki doğmadan önce de
yaşamıştım; kendime yakıştırdığım yaşantıları doğmadan önce okumuştum.’’
Ve binlerce kelime Oğuz Atay’a rahmet
okurken bilmek de kelimelerin ırkı, dili ve cinsiyeti olmadan hayatımıza da
nasıl bir ışık tuttuğunu asla yadsıyamazken:
‘’Kelimeler, bizi gerçeklerden
uzaklaştıran küçük tuzaklardı.’’
İyi ki de düştük bu sayısız tuzağa ve
de hamt ettik ne de olsa ruhun uzlaştığı bir sunumdu kelimelere ve sevgiye
sığınıp da alt ettiğimiz nice zorluk ve elde olmadan içine düştüğümüz bu devasa
aşk…