Serbest Kürsü / Mektup

Eklenme Tarihi : 28.03.2020
Okunma Sayısı : 1931
Yorum Sayısı : 12
SAYIN DOKTORUM ! BİR DE BEN YAZAYIM, BAŞTA SEN OLMAK ÜZERE HERKES OKUSUN.

Yukarıdaki resmi merak etmişsinizdir. Oraya da geleceğim elbette ama oraya gelene kadar söyleyeceklerim var.

Öncelikle bir soruyla başlayayım: Bir edebiyat sitesinde editör olmak her şeyi yutmak, kabullenmek, ses çıkarmamayı mı gerektiriyor?

Yok yok biliyorum bu sorunun cevabını. ‘’ Burası bir edebiyat sitesi, burada şiirlerimizi, yazılarımızı paylaşalım ama bu şiirlerde din olmasın, tarih olmasın, siyaset olmasın’’

Başka? Tabii ki küfür olmasın, yalan olmasın, iftira olmasın, hakaret olmasın vb.

Peki ne olsun?

Özellikte içinde bulunduğumuz bu zor dönemde birlik ve beraberlik mesajları içeren yazılar, şiirler olsun. Yani yazılarımızda sevgi olsun, saygı olsun, barış, kardeşlik, hoşgörü olsun. Hatta endamı şanlı, sohbeti ballı, biraz da nazlı olsun değil mi? Neticede hepimiz kalender meşrep insanlarız. Güzel-çirkin aramıyoruz, maksat gönlümüze bir eğlence olsun da nasıl olursa olsun.

İyi, hoş, güzel elbette. O halde herkes öyle olsun.

Yok olmaz.

Niçin olmaz?

Çünkü diğer şair ve yazarlar editör değil. O bakımdan onlar her şeyi yazabilirler ama siz yazamazsınız. Çünkü editörsünüz.

Mesela onlar. ‘’ Ne kaldıysa dededen satmayı becerdiniz.’’ Der, alkışını da alır. Bu, doğrudan ya da ima yoluyla yapılmış bir siyaset sayılmaz ama siz kalkıp ülkeyi kimin, nasıl sattığını anlatan bir yazı yazamazsınız. Çünkü editörsünüz. Yazdığınız takdirde siyaset yapmış olursunuz.

Mesela onlar ‘’ Planlanmış bir darbeyle zabtedildi ülkenin kaleleri’’ Der ama siz 15 Temmuz darbesi üzerine bir yazı kaleme alamazsınız zira sitede siyasi yazı yazmak yasaktır ve daha da önemlisi editörsünüz.

Mesela onlar ‘’ İmam Hatip dediler eğitim düzenimizi tarumar ettiler/ Çocukları gençleri ilim ile bilime düşman ettiler’’ Diyebilir ama siz on üç sene İmam-Hatip liselerinde öğretmenlik yapmış biri olarak İmam- Hatip Liselerinin de diğer tüm liselerden farklı olmadığını, o okullarda öğrencilerin yere bağdaş kurup önlerindeki rahlelerde sadece ve sadece Kur’an ve Arapça okumadıklarını, o okullarda öğretmenlerin eğitimi falaka ile yapmadığını anlatan bir yazı yazamazsınız. Yazarsanız siyaset yapmış olursunuz ve dahi tabii ki editörsünüz.

Size düşen bir tek görev vardır aslında Aynen bizzat altı sene önce kendi yazdığınız hiciv şiirindeki gibi:


Börtü böcek, kuş ve çiçek dururken.
Gidip kaktüs dermeye ne gerek var?
Zaten diken üzerinde memleket
Gerim gerim germeye ne gerek var?

Tanır mısın karşındaki adamı?
Veyahut da bilmediğin madamı.
Vardır mutlak bir kederi, bir gamı.
Dul mu diye sormaya ne gerek var?

Baksana sen eğlenmene kâmına
Ne bakarsın Halep’ine, Şam’ına
Kar mı yağmış ebesinin damına?
Vazifen mi ? Kürmeye ne gerek var?

Bak sen de gidersin sonra kazara.
Vatandaşı ne itersin mezara?
Canı çıkmış, ruhu çıkmak üzere.
Defterini dürmeye ne gerek var?

Yaşın altmış , aklın hâla havada.
Kuluçkaya yattın yine yuvada.
Gözün kaldı bilirim baklavada.
Diyorsun ki ’sarmaya ne gerek var?’

Vatandaşın pantolonu, parkası,
Nene gerek entarisi, hırkası.
Dert mi sana açık kalmış arkası
Her şey şeffaf, formaya ne gerek var?

Aşık Sami ne güzeldir sözlerin,
Baharların, hazanların, güzlerin
Hele hele o mancalak gözlerin [*]
Maskaraya, sürmeye ne gerek var?


]*]Rahmetli annem beni hep mancalak gözlü oğlum diye severdi. O zamanlar ’ Mutlaka iyi birşeydir ’ Diye merak etmezdim. Sonraları öğrendim ki mancalak yeşil renkli iri bir kertenkeleymiş.


***************

Şimdi gelelim sorunuza ve o soruya vereceğim cevaba sayın doktorum. Yukarıdaki resim sizin sorunuz ve cevabı ile ilgili.

Ne sormuştunuz?

‘’ Konu dışı ama, bizim sülaleden bir imam hatipli çıktı, imam hatip okul müdürlüğü yaptı, kızı Coca colada çalışıyor, yetiştirdiği avukat ve hakimlerle hepimizi dolandırdı, dedemizden kalan ev ve arazileri elimizden aldı ve mahkeme masraflarını bizlere yıktı. Ne tavsiyede bulunursunuz?’’

Öncelikle belirteyim gerçekten de sorduğunuz soru çok konu dışı ama yine de cevap vereyim.

Sizin ailenizden çıkan bir imam- hatipli size maddi olarak zararlar vermiş. Üzücü bir durum ama neticede sonunda ölüm yok öyle değil mi? Yani yaşıyorsunuz halen.

Oysa o yukarıda fotoğrafını gördüğünüz bebek var ya, işte o bebek yok aslında. Daha doğrusu doğdu, ancak dokuz ay yaşadı ve sonunda öldü 1984 yılında.

Nasıl öldü onu da anlatayım.

1984 yılında bir gün okulda derslerim bittikten sonra aynı okulun bahçesinde bulunan akşam lisesinin müdürü olan hemşerim ile muhabbete dalıp eve geç kaldım. O süre içinde işte o fotoğraftaki bebeğin yani evladım Sinan’ın ateşi çıkmış, tabii ki o devirlerde cep telefonu filan yok ki annesi beni arasın. Ev telefonu da yoktu. Ptt henüz satılmadığından olsa gerek evinize bir telefonun bağlanması için ya bir kaç maaşınızı rüşvet olarak vermek zorundaydınız ya da aylarca, hatta yıllarca sıra beklemek...

Sinan havale geçirince eşim paniğe kapılıp üst kattaki ev sahibimiz ve Batman SSK Hastanesinde sağlık görevlisi olarak çalışan ev sahibimize çıkmış kucağında Sinanımızla... O sağlık görevlisi de Sinan’a ateşini düşürmek için bir iğne yapmış.

Eve geldiğimde Sinan’ın ateşi düşmüştü. Ama bir kaç gün sonra baldırında ve hayalarında morarma başladı. Bu sefer ev sahibimizin mesai haricinde yanında çalıştığı bir doktora götürdük Sinan’ı. Doktor, Sinan’ın moraran baldırını neşter ile keserek bir dren taktı, ( Yanlış hatırlamıyorsam o şeye dren diyorlardı. Unutmuş olabilirim.) sözde biriken kan ve irini temizlemek için. Ancak kestiği yerden ne kan aktı ne irin geldi.

Ha bu arada unutmadan ‘’ Neden hastaneye götürmediniz?’’ Diye düşünenler olur. O devirlerde Batman’da tek hastane Batman SSK Hastanesi. SSK Hastaneleri de Emekli Sandığına bağlı olanlara bakmıyor. İstersen kapısında öl. ( Şimdi böyle bir ayrımın olmamasının nasıl bir nimet olduğunun farkına varabiliyor mu acaba vatandaşlarımız? ) En yakın Devlet Hastanesi ya Siirt ya Diyarbakır’da...

Bir ya da iki gün sonra morarma daha da yayıldı. Bunun üzerine Sinan’ı alıp Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp fakültesine götürdük. O zaman Doçent Doktor Gazi bey Sinan’a bakar bakmaz ‘’ Gazlı kangren’’ Dedi. ( Sanırım o doktor şu an tüm dünyanın bildiği ve tanıdığı Gazi Yaşargil’di. O zaman sadece Doç. Dr. Gazi Bey olarak biliyordum adamı.)

Sonrasını söylemeye gerek yok. Sinan'ım bir hafta hastanede inledi, inledi ve 26 Mart 1984 günü hayata gözlerini yumdu. Unutmadan, o devirlerde hiç kimse sormazdı hastanede ölenlerin niçin öldüğünü. Sadece ‘’ Öldü, cesedini, morgtan alın.’’ Derlerdi. Oysa 2009 da evde ayağımı kırdığımda hastane polisi anında başucumda belirmiş ve bir sürü ahret sorusu sormuştu ‘’ Nasıl oldu? Evlatlarından bir mi kırdı ayağını? Bir darp söz konusu ise hiç çekinme, kimseden korkma, bize söyle.’’ Filan...

Neyse sayın doktorum ! Ben hayatım boyunca hiç bir doktordan nefret etmedim. Hiç bir sağlık personelinden de.. Evladımın ölümünde rolü olan doktor ve sağlık görevlisini mahkemeye filan da vermedim. Çünkü onların bana bir düşmanlıkları, oğlumu öldürmek için bir sebepleri yoktu. Onlar iyi olsun diye uğraşmışlar ama olmamıştı.

Ve yine o hastanede ben Sinanımın öldüğü gün çocuğumu morgtan alacağım illevelakin morg nerede bilmiyorum. Usulca elinde örgü şişleriyle kazak örmekte olan bir hemşireye yanaşıp ‘’ Affedersiniz bir şey sorabilir miyim?’’ dediğimde hışımla aldığım ‘’ Soramazsın’’ Cevabına rağmen hemşire düşmanı da olmadım.

Bir sağlık görevlisi, bir hemşire veya bir doktor yüzünden hiç bir zaman sağlık görevlilerinin,hemşirelerin, doktorların hepsini suçlamadım. ‘’ Ler-lar ‘’ Takısını kullanmadım birine kızgınlığım sebebiyle.

Şimdi sayın doktorum. Ben bilemiyorum sorunuzun cevabını zira on üç sene İmam- hatip liselerinde çalıştım ama Tarih öğretmeni olarak... İmam değilim, hatip de değilim. İmam-Hatip Lisesi çıkışlı da değilim bu arada... Bakırköy Lisesi mezunuyum. Yani üstadım sorunuza fetva verecek konumda değilim ama siz benim soruma cevap verebilecek konumdasınız çünkü doktorsunuz.

Evet, şimdi de ben soruyorum: Bir doktor ve bir sağlıkçının hatalı tedavisi sebebiyle tüm doktorlara ve sağlık görevlilerine düşman olmam mı gerekiyor?

Mesela sizin ‘’ Camiler kapatıldı hastalık korkusundan... Cenaze namazı yok artık ölene... İmamlar, yaşamda size gerek kalmadı artık ...Cenazeler gömülüyor siz olmadan... İş bulun kendinize’’ Dediğiniz gibi ben de ‘’ Hastalar kendi başlarına da ölüyorlar nasılsa. Tüm hastaneler kapatılsın, herkes kendi evinde ölsün. Doktorlar, hemşireler, sağlık görevlileri! Size gerek kalmadı. Kendinize başka iş bulun.’’ mu demeliyim? Yoksa editör olduğum için boynumu büküp sitede gerginlik çıkarmamak, sevgi, barış, kardeşlik,milli birlik ve beraberlik adına sesimi kesip oturayım mı? Bana tavsiyeniz nedir?

Evet, her ne kadar her yazımda olduğu gibi bu yazımda da siyaset yapıp sitede gerginlik yarattıysam affola. Maalesef tam da evladımın ölümünün otuz altıncı yıl dönümüne denk geldi her şey. Umarım site ahalisi mazur görür..

Son olarak:

Bir arkadaşım ‘’ Sadece normal bir üye olsanız sorun değil yazdıklarınız’’ Demiş.

Hemen şunu belirteyim.

Bir edebiyat sitesinde kimin/ kimlerin editör olduğunun adeta davulla zurnayla herkese bildirilmesi en başından beri yanlıştı ve maalesef bu yanlışlık devam ediyor. Yanlıştır çünkü şiiri-yazısı güne gelmeyenlerin direkt saldırısına maruz kaldığınız gibi ‘’ Falanca şiirimi, falanca yazımı güne getirir misin?’’ isteklerinden de kurtulamazsınız. Ağzınızla kuş tutsanız da ‘’ Hep kendi adamlarını güne getiriyor’’ suçlamalarından kurtulamazsınız. Bunun yanı sıra siteye üye olmak isteyen ama editörü sevmeyen insanlar siteye üye olmaz ya da olanlar ayrılır gider. Bunun dışında editörün yüzüne karşı söylemeseler de ‘’ Sami Biberoğulları kim ki editörlük yapıyor? Adamın en ufak bir edebiyat bilgisi yok, yayınlanmış tek kitabı yok. ‘’ Gibi atıp tutmalar da oluyordur ki çok da haksız değillerdir zira Sami Biberoğulları’nın edebiyat bilgileri lise yıllarında ne öğrendi ise o kadardır.

Neyse ana mevzuya geleyim. Eğer editör olduğum için – Hiç kimseye veya kuruma hakaret içermese de, iftira atmış olmasam da, küfür etmiş olmasam da vs..- herkesin sahip olduğu her şeyi yazabilme hakkına sahip değilsem İSTİFA EDİYORUM EDİTÖRLÜKTEN.

Konuyu site sahibi Adem kardeşimle enine boyuna görüştükten sonra net kararımı vereceğim.
 


( Sayın Doktorum ! Bir De Ben Yazayım, Başta Sen Olmak Üzere Herkes Okusun. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 28.03.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu