Mevsimin nemli teninde saklı bir
dalgayım belki de dalgalı saçlarımdaki dalgın nameler fısıldıyor ruhuma ve çam
ağaçları arasında sekerken kozalaklar bana doğayı ikram ediyor ve şehrin
göbeğinde şirin bir meydan olmanın hayali ile yürekteki kat izini yok sayıp
düşüyorum ütülenmiş gerçeklerin tam da tepesine.
Tamtakır olmuş hayaller saklı Çamlıca
tepesinde ve çıktığım yokuşta tepe taklak düşmenin hayalini kuruyorum sanrı
dolu göğün makbulü olsa olsa içimdeki sırça köşk ve işte saymaya başlıyorum
birden ileri tam da varıyorum ki ikiye kimse ikileten kızgınlıkla sonsuzluk
duygumu katlettiği için hicap yüklenip ikiden bire seğirtiyorum.
Gün üzgün mü?
Hayır.
Kıvanç yüklü mü peki gökyüzü?
Gerçi Nisan, Nisan olduğundan şüphe
ederken bizle insan olmanın lüksü ile şerh düşüyoruz mevsime ve şerit
değiştiren güneşe de atıfta bulunuyoruz.
Artık hayat neye meylediyorsa ve işte
tutuyoruz nabzını bilinmezin ve yüreğimizin ritmi aralıksız adımızı hicvediyor
ve doğası insanın: ne de olsa saklı tuttuğumuz sırlar kadar serlerimiz var
yürekte büklüm büklüm bir de yenik düştüğümüz nefsimize yükleme yapıp nefes
tüketiyoruz ve harf ihlali ile nefsimizi nefes biliyoruz belki de nefes alıp
nefsimizi ödüllendiriyoruz elbet içimizi kırbaçlayan bir dalga kırıntısında bir
damladan fazlası değilken ve işte gün başlıyor gecenin sönük ferinden ve gece
yarısını henüz birkaç saat geçe.
Müphem duygular var hâsıl olan
genelde şivesi olmayan bazen cesaret bulamayıp bir lokmada yuttuğum cümleler
var: değil not almak alt bilincimin bile kayıt altına almadığı gelin görün ki
bir sonraki yazımda düşük yapan cümleler ansızın can buluyor ne de olsa
çıkmadık cümleden ümit kesilmiyor ve içimi ferahlatan bir gece sporu
parmaklarımla avuçladığım kâinat adeta beynimden parmaklarıma uzanan bir sözcük
akımı ve işte mutluluğun hâsıl olduğu gece karanlığını gündüz bildiğim kimi
zaman günü koyultan hayaletleri taşlayıp da gün ışığında gözlerimi kırpıştırıp
bir dalganın ritmiyle s/alındığım.
Az evvel Oğuz Atay’ın satırlarında
gezinirken rast geldiğim bir cümle yüreğime takılan sonra da sökülen dikişleri
Tutunamayanlar romanını hala bitirememenin verdiği utançla kendime yüklendiğim:
‘’O, ömür boyunca hep acele etmiştir
bu yüzden de hep geç kalmıştır. Sürekli bir panik vardır hayatında: bir kitap
okur, bir komedi seyreder, yorulur. Birileriyle birlikte olur, derdini
anlatamaz, telaşlanır ve incinir. Bu acele içinde ölümden mi kaçılıyordur yoksa
kovalanıyor mudur ölüm, orası pek belli değildir. Öyle bir kaçma kovalamaca
oyunu işte…’’
(Alıntı)
Kem küm etmeden geçen ömrün rüzgârında
yenik düştüğüm bir aşk işte elbet edebiyatın ışığında karanlığı boğduğum ve
verilen hükümler ömrü böldüğüm satırlar üstelik takriben yedi yıldır yazmayı
şerh düştüğüm bir ömür ve öncemi yok sayıp yazarak miladımda değişen bir
saltanatın varlığı.
Keyifli bir yolculuk bir o kadar
eksiklerimi gidermek adına patinaj yaptığım zemin ve metin olmakla emin olmak
arasında gidip geldiğim hele ki karambole geldiğim önceki ömrümü sadece satır
aralarında geçiştirdiğim.
Ölümle yüzleşen bizler ki zamanında
tanık olduğumuz acılar hele ki sevdiklerimizle vedalaşıp kalan herkesi de
gözümden sakındığımız bazen bir ihanet hayata bazen çalım attığımız varlık aslında
hiçlikle yoğrulan varlığımıza atıfta bulunduğumuz…
Hızlı yaşayıp genç öldü: sanırım
merhum James Dean için atfedilmiş bir cümle ve işte o ayraç:
Geç kalmak…
Acele etmek…
Hicvetmek mi ölümü yoksa geçiştirmek
mi hayatı?
Yoksa kendimize zehretmek mi kimi
zaman hele ki işin içine ‘’değer’’ denen olgu da girdi mi…
Değerli addedilen varlık.
Değersiz tanımlanan belki de ömrün
belli dönemlerinde kimi insan tarafınca.
Nihayetinde kendimizi değersiz
hissedip karamsarlık geliştirdiğimiz bir de hayatı bol keseden harcayıp da
kalan zamanın asla yetmeyeceğini düşündük mü ve işte hızlıca hayatımın
üzerinden geçtiğim her yeni gün gerçi artık eskisi kadar dert etmiyorum yapmış
bulunduğum hatalar adına gelin görün ki; ziyan ettiğim ömrün arkasından gözyaşı
dökeceğime kızgınlıkla kendime yükleniyorum bazen geçiştirdiğim ömrün özeti ile
hâsıl olana kara bulutlar umut denen sihirli değneği de yok saymama vesile
oluyor.
Her şey çok girift…
Hayır, hayır bilakis çok net çünkü üç
mefhumla özetini geçmek mümkün hayatın elbet bir ömür şiar edindiğim ve şimdi
gittikçe güçlenen varlık duyguma da eşlik eden üç adet var oluş çizelgesine not
düştüğüm.
Sevgi, zaten vazgeçilmez üstelik
bunun doğamızda mevcut olduğunu da hesaba kattık mı tıpkı inancın eşliğinde
yaşama kaygımızı alt edip varlığımızın da denk düştüğü tüm sırları bir bir
keşfettik mi elbet varılan sonuç aslında hep var olan tabii ki de inancın
eşliğinde yaşamanın mucizeleri ve her baktığımızda ruhumuza işlemiş bu muazzam
duygu ile Rabbimize duyduğumuz büyük aşk ve hidayetin de coşkusu en azından
adımladığımız yolda bilmek O’nun rahmetini ve aciz bir kul olmanın ötesinde
inançla da kâinatı kucaklamak.
Umut dünde saklı yarına uzanan yolun
da zaten trafik ışığı:
Ne zaman durmamız gerekiyorsa ve bir
çırpıda geçtiğimiz bazense durup düşündüğümüz.
Değerle ne ilgisi var demeyin hele ki
başınıza gelen her ne ise kendinize batırdınız mı çuvaldızı genelde hâsıl olan
bir değersizlik kavramı: yetemediğiniz oysaki yetinmeyi bilseniz de kimseyi
memnun edemediğiniz elbet yüzleşip tüm niteliklerinizle derken niceliğe düşüp
de yolunuz hele ki bir kez sıfır olduğunuza da kanaat getirmişseniz.
Keşke her şey bir kurgudan ibaret
olsa ve de kurmaca hayatlar oysaki aslolan sizin bir beşer olduğunuz ve
kaderinizde yazılı olana da razı gelmeniz.
Kaderci olmak elbet inancın doğasında
saklı ve eksik etmeden dualarınızı bütünleştiğiniz kâinat.
Hayat ne çabuk geçmiş hele ki şu son
on yılıma bir dönüp de baktığımda ve verdiğim kayıplar:
Hem manen yaşadığım çökkünlük
özellikle duygusal anlamda hayatın yükünü sırtlanmak hiç kolay olmamışken bir
de koruyucu bir aileniz varsa ve ansızın ölümle burun buruna gelmişseniz ve
akabinde ailenizin de ölümle randevusunda neredeyse tüm gücünüzü yitirme
noktasına gelip de…
Elbette hayattan umudunuzu kesmişken
ve tüm insanlıktan ne de olsa yalnızlık izafi bir rota aslında yaşantının
ibaresi iken tanımsızlık, yetersizlik bir de kifayetsiz addedilen kişiliğiniz
ve elbette bunda yetişme tarzınızın da inanılmaz rolü varken.
Sessizliğinize binaen kimi insan,
üstünüze üstünüze gelip de sarf ettiğiniz bir tek olumsuz kelimenin bile
başınıza aştığı işler.
Yoksa hepsini elimin tersiyle ittim
mi?
Hem de ansızın hem de tek bir günde
hatta tek bir düşünceye kapılıp da artık kendinizi suçlamaktan vazgeçtiğiniz…
Belki de tutunamayanlardan biri de
benim ne de olsa hayatı kurallarına göre oynamadım-aslında yanlış bir tabir ne
de olsa alın yazısının üstüne ne söz söyler ki insan?
Tutunmaksa hayata ve işte
hayallerimle avunduğum bir ömür.
Ne çok hayal ve ne çok hayali
kahraman belki de başroldeki en büyük hayal kahramanı yine gizlendiğim düşlerin
de başrolünü üstlenmişken üstelik çocukluğumdan beri…
Yalnız bir çocuk olmam ve düşlerimdeki
arkadaş… adı dün gibi hatırımda:
Yüzlerce çocuğu olan çok güzel bir
kadın ve işte ismi de tam olarak bu: çok çocuklu bir anne ve her bir çocuk evin
perdeleri arkasına gizlenmiş ve ben uzanıp da onları yakasından çekiştirip ne
çok oyun oynamışımdır ta ki…
Ta ki kardeşim doğana değin çünkü
evrenin bana verdiği en canlı oyuncak üstüne üstük oyun arkadaşım…
Hayallerimin peşinden gittim ben bir
ömür ve ne ilginçtir ki bu hayalleri meslek yaşantıma uyarladım yetmedi gittim
tekrar eğitimini aldım hayallerini kurduğum ek mesleklerimin…
Bir köy öğretmeni olma hayalim.
Zirvede bir bankacı…
Akademisyen olma hayallerimle
psikolojide cebelleştiğim kuramlar ve bölüm hocalarımla geliştirdiğim sayısız
diyalog…
Ucundan bucağından da nasiplendim
hani her birinin ve ben sevimli cadı gibi süpürgemle gezindim iş dünyasında
sonra amfilerde dirsek çürüttüm kısaca hayallerimi sevdim ben üstelik
gerçekleşme ihtimalini sevdim ve en çok da hayal kurarken mutlu oldum ki an
itibari ile değişen bir şey yok…
Şimdi hayalim mi?
Sizce?
Yenik düştüğüm yaşama aşkım ki zaman
zaman ölümü sıkça andığım ama bir anda kanıma giren umut denen sihirle yeniden
devam ediyorum koşuma.
Ve bunda payı olan mı?
Edebiyat tutkum akabinde büyüyen
devasa bir sevgi içimde infilak eden bir volkan…
Sanırım kendimi sevmeye doğru yol
alıyorum hele ki son zamanlarda üstelik dünyanın tepesine çöken korona denen kâbusu
dahi cümleten alt edeceğimize inanıp elbette Allah’ın izniyle…
Hayallerim ve ben…
Tutunamadım belki de başarılı bir insan
olmanın gereklerini yapmak adına ama ama…
Ben hayallerimle tutunmalıyım hayata
sanırım tutundum da elbet kendi görüşüm en azından mutlu ve umutluyum her hayal
kurduğumda ve büyüyen sevgimde ulaşmaksa hidayete…
Elbette en büyük hayalim.