Bir müjdenin itirafıydı, yastık
vicdanların yumuşaklığında kabir azabına denk düşen kindar gölgelerin de
uzağında bir Hadis ile arındığımız bazen bir bulut olma isteğimiz ve işte
şadırvan düşler sokağında idame ediyoruz: gök meclisinde hangisi ise yüreğin
hümayunu bazen de baltayı taşa vuruyoruz lakin taviz vermeden sevmek boynumuzun
borcu ve metazori bir iklim iken yüreğin sandalı bir de sağanağı elbet
rahmetine doymadığımız bir coşkunun ç/ağrısıdır şiir olmaya namzet aşkın da
büyüsü ve koynumuzda büyüttüğümüz sırlarımız…
Günün hicvine tanığız bazense
azımsanmayacak bir martaval ve tebessümle ikram ediyoruz.
Zafere dönüşen gülüşlerimiz ve hayali
ile avunduğumuz aydınlık günler üstelik bir bayram öncesi hatta Ramazana sayılı
saatler kale ve işte başlıyor maraton.
Bir terennüm yığınağı.
Sözcükler zarif.
Yürek hür.
Bedenler ise hapis ve kıyımda tüm
evren kimine göre kıyam addedilen.
Püsküren lavlardan kaçamadığımız aşikâr
lakin sönüyor da kızgın ateş ve şerrine lanet okuyup iblisten yana da yok
kaygımız hele ki kendimizden emin ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
hızını da kesemez iken korkular ki sadece bir süreliğine kendimizi
birbirimizden soyutladığımız ama yüreğin ihbarı ile sevmekten ve inanmaktan
asla ödün vermediğimiz.
Lakayt olmamak adına ve tedbiri elden
bırakmadan.
Dünya sınanırken kibirli yaftaların
uzağında sükûn dilediğimiz bir geleceğin de ayak sesini duyuyoruz uzaklardan.
Varlık ketum.
Hayat sütten çıkmış ak kaşık değil
elbet.
Ve izafi rotalar da değil hâsıl olan
sadece bedenlerimizle nöbetteyiz ama duygu sarmalı ve ruhun coşkusu katıksız
hizmet vermekte evrene.
Sosyal mesafe başlığı altında daha ne
kadar kalacaksak bir başımıza ama eşlik eden İstiklal Marşının rap rap ayak
sesi ile coşkumuz ivme kazanmakta üstelik Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kuruluşunun yüzüncü yılı olması sebebiyle görkemli kutlamalardan mahrumuz en
azından ilk ve son kez olmasını arzuladığımız bu güzel bayram gününü illa ki
yaşayacağız ve birlik, beraberlik nidaları ile çocuklarımızın da boynu asla
bükük kalmayacak.
Ve Ramazana saatler kala…
Belki pide kuyruğuna girmeyeceğiz;
belki aileler bir araya gelip iftar sofrasında bir arada oturamayacak ama
ruhumuzla dizginledik bizler bir kere ve asla ödün vermeyeceğimiz
güzelliklerden ve coşkudan.
Azıcık sabırla hele ki böylesine
mübarek bir ayın da yüzü suyu hürmetine…
Katık ettiğimiz şükür duygusu ile
sadece kendimizi değil ailemizi ve tüm çevremizi insanlığı korumak adına…
Sözcükler boğazımda dizilmiyor ve
umudun ışığı aydınlatırken sayfamı yürekteki coşkuyu ve inancı da salıyorum
satırlara.
Gün kırgın belki de.
Çok da mazlum kırgınken dünyaya…
İlkelerin ve inancın da asla
sonlanmayacağı gerçeği ile geçici süreliğine de olsa uzağız işte birbirimizden
en azından kendimizle vicdanımızla baş başa, aydınlık yarınlar başlığı altında
olumsuz yönlerimizi törpüleyip de atağa geçtik mi ilerleyen zamanlarda…
Yağmur bir ara yağdı ve sustu
bulutlar.
İçine çekti nefesini ve toprak
ıslanırken kimseler de görmedi dökülen yaşları sadece yüce Rabbin vakıf olduğu
bu sağanak öyle bir eşlik etmekte ki günümüze ve yarınları güvence altına almak
adına asla da geri durmayacağız.
Gün uyudu madem gecenin koynunda ve
mademki yarın yeni bir gün ve Ulusal Egemenlik Bayramımızın da yüzüncü yıl
dönümü madem üstüne üstük Ramazanı Şerif’e eriştiğimiz…
Yeter ki dualarımızı saklı tutalım ve
sabrımızla da birbirimize kol kanat gerelim.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramımız kutlu olsun, canım Türkiye’m.
Ve hoş geldin Ramazanı Şerif.
Nice bayramlara ve nice Ramazanlara…