Kazanmak
Hangi yaşta olursa olsun, hayatına
yön arayan her insanın ufkunda gözüyle görebildiği, aklıyla kavrayabildiği
hedefi ya da hedefleri olacaktır, olmalıdır. Ve bu hedefe varmak için de her
çabayı gösterecektir, göstermelidir. Çünkü öncelikle kendi yaşamınızı anlamlı
kılmanın, sonra da yakın çevrenizin, giderek tüm toplumun ve hayatın bir
parçası olmanızın sihirli yolu budur.
Mevlânâ
(1207- 1273 Afganistan, Fars, İslam âlimi) “yaşamayı öğrendim. Doğumun,
hayatın bitmeye başladığı an olduğunu, aradaki bölümün, ölümden çalınan zaman
olduğunu öğrendim” derken
Montaigne
(1533- 1592 Fransa, yazar) ise “Doğumla ölüm başlar, son günümüz ilkinin
sonucudur.”der.
Titus
Lucretius (MÖ 95- 55 Roma, şair, filozof) dizelerinde;
”İnsanlar yaşatarak yaşar / Ve hayat meşalesini, birbirine devreder koşucular
gibi” diyor.
Bu anlamlı sözleri nasıl okumalıyız?
Bana göre insan ömrünün çokta uzun olmadığını ve zamanın bizlerden bağımsız
akıp gittiğini anlamalıyız, yapmak istediğimiz her ne ise ertelememiz
gerektiğini kavrayıp, varmak istediğimiz hedefe odaklanmalıyız.
Mevlana;
“zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim” diyor.
Yaşam, yarış değil hedefe varıştır.
Zamanla yarışmak sadece sizi yorar. Zamanı kendi akışına bırakarak, kendi
kulvarınızda yolunuza devam ediniz. Bırakın başkaları birbiriyle yarışsın. Siz,
kendinizle yarışmalı ve her dönemeçte kendinizi aşmalısınız.
“Başarı yolunda en büyük engel, insanın
kendisidir. Kendisini aşan insan her engeli aşar.”
Örneğin; dün çözemediğiniz
bir soruyu ya da sorunu bu gün çözebiliyorsanız, bu gün dünden ilerdesiniz,
yani kendinizi aşmışsınız demektir.
Örnekler çoğaltılabilir ama anlamak
isteyene bu kadarı yeter diyerek, konuya dönmek istiyorum.
Hayat, inişli yokuşlu, keskin
virajlar ve engellerle doludur. Karşınıza çıkan engelleri aşıp tuzakları boşa
çıkarmak için, bilginizi, birikiminizi, aklınızı, yüreğinizi ve emeğinizi
ortaya koymalısınız.
Akarsuyun hedefi denize ulaşmaktır.
Aşamadığı engellerin çevresinden dolandığını görmelisiniz. Aminaye tabirle,
burnunuzun dikine gitmemelisiniz
Gerektiğinde su gibi esnek olmayı ve aşmayacağınız engellerin çevresinden
dolanmayı da kabullenmelisiniz
“Hayat, engelli bir koşuysa, ömür
engelleri aşma sürecidir. Önündeki engeli aşamayanın, sonraki engeli görme
şansı yoktur.”
Ömür dediğimiz zaman aralığını, biz
belirleyemeyiz ama ortalama bir ömrün, öğrenmek ve öğrendiğimiz bilgi ve
becerilerimizi, ulaşmak istediğimiz hedeflerimiz için en iyi bir şekilde
kullanmak durumunda, olduğumuzu biliriz, bilmeliyiz.
Öğrenme ailede başlar, okulda
devam eder. Seçme sınavlarıyla da edindiğiniz bilgiler ölçülür. Bu süreç sizin
eğitim sürecinizdir. Bu süreç ortalama bir ömrün yaklaşık üçte biri kadardır.
Varsayalım eğitiminiz tamamladınız. Artık hayatın içindesiniz. Edindiğiniz
bilgilerden çıkarsamalar yapmak, sınayıp yanılgılarınızı görmek, kendi yolunuzu
açmak durumundasınız. Bu süreçte de öğrenmeye devam edersiniz. Öğrenmenin
“beşikten mezara kadar” olduğunu, zamanla anlarsınız.
Bana göre insan, yeryüzünde
akılıyla, ferasetiyle öğrendiklerinden çıkarsama yapma özelliğiyle kazanmak
üzerine kurgulanmış tek canlıdır. Ondan sebep yenilgilerini bile kazanca
dönüştürebilir.
Diyelim ki: üniversite seçme
sınavındasınız ve istediğiniz üniversitenin, istediğiniz bölümünü
kazanamadınız. Aslında bu bir kayıp değil, kendinizi sorgulama, bilgilerinizi tazeleme
sürecidir. Evet, sadece bir yıl zaman kaybettiniz. Eğer kazanmak kararlılığıyla
değerlendirebildinizse bu bir yılı, sınav engelini aştınız demektir.
Diyelim ki: ticaret hayatına
atıldınız, zarar ettiniz ve elinizdeki paranın bir kısmını kaybettiniz. Bu
kayıp mıdır gerçekten. Evet, paradan kaybınız var ama para ile satın
alamayacağınız bir dolu deneyim kazandınız. Bu kazandığınız deneyimleriniz
sizin yolunuzu açacak, kaybettiklerinizi fazlasıyla alacaksınız
Diyelim ki çiftçi olmaya karar verdiniz,
babanızdan kalan ya da kiraladığınız toprağı ekip, biçiyorsunuz. Toprak
cömerttir. Arada bir doğal afetler dışında pek kaybınız olmaz. Doğa, afet
dolayısı ile aldıklarını misliyle tekrar verir.
Örnekleri çoğaltabiliriz ama bu
kadarının da yeterli olduğunu düşünüyorum.
“Kaybetme cesareti olmayanın kazanma şansı
hiç yoktur.”
Buraya kadar aldığı eğitimi,
edindiği deneyimleri değerlendirerek, kendi hedeflerine koşanlardan yani, kendi
işini kendisi kurmak isteyenlerden söz ettik.
Bunların dışında kalan, (İşsizler, vasıfsız
işçiler, kalifiye işçiler ve memurlar) emeklerinden başka pazarlayacak şeyleri
olmayan, emekçilere gelince… İşverenden, görece farklı maaşlar alsalar da ne
uzarlar ne de kısalırlar.
Bunların ufuklarında büyük hayaller
yoktur. Hayalleri çok önceden çalınmış insanlardır. Maaşını alıp borçlarını
ödemek, artırabilirlerse ilerde bir ev, bir de araba alabilmek. Varmak
istedikleri hedef bu kadar. Birçoğu bu
kadarcık bir hedefe bile ulaşamaz. İş güvenceleri de yoktur. Her an işini
kaybetme korkusunu boyunlarında taşırlar. Krizler ilk bunların ocağına düşer. Bu
insanlar, kapitalizmin kurbanları, kapitalistlerin ücretli köleleridir.
Sözde sendikaları vardır ama onların
da çoğu işverenin kuklası, sarı sendikalardır.
İşte, bu ağır koşullarda her zaman
kaybedenler bu insanlardır. Bunların kurtuluşu ayrı bir çalışmanın konusu
diyerek, yazımı şöyle sonlandırmak istiyorum.
“Cesaret, kaybetme korkusunu
yenmektir.”
-------------------------------------------------------------Tahir Eker 16.5.2020
(
Kazanmak başlıklı yazı
yolcu9901 tarafından
16.05.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.