Bu dünyanın
insanlar için bir sınav yeri olduğu, öldükten sonra iyi insanların huzur ve
rahata ereceği cennete alınacağı, Kötü insanların cehenneme atılacağı inancı
insanlık tarihi kadar eskidir.
İyi ve kötülerin Ahret denilen başka
bir dünyada sorgulanıp ayrışacağı inancıyla ölenlerin, inancına, mezhebine, iyi
ya da kötü yanlarına balkımaksızın, ölüye saygı gösterildiği, ayrıştırılmadığı,
o sebepten ölen insanlara her inanç sahipleri, kendi ritüelleri içinde törensel
bir uğurlama yaptıkları, bu törensel uğurlamaların günümüzde de devam ettiğini
biliyoruz
Bu ve benzeri inançlar kutsal
kitaplardan çok önce de söylene gelmiş, yazının icadı ile de (Anadolu) Sümer
tabletlerinde olduğu gibi kayıtlara geçmiştir.
Çok Tanrılı Dinler döneminde her
tanrı ayrı bir görev üstlenirken, öleni, sorgulamanın tanrılar divanında
yapıldığına inanılırdı.
Zaten ölümden kast edilen de beden
kafesinde gizli olan ruhun, bedenden ayrılması olarak algılanması ve ruhun
bedeni terk etmesi üstünden, bedenin de farklı inançlarda farklı biçimlerde
ortadan kaldırılması olayıdır. Bu ruh beden birliğinin ölümle ayrışması inancı
günümüzde de devam etmektedir. Yani yargılanan, “Beden değil kişinin ruhu dur.”
Diyerek konuya dönelim.
Çok Tanrılı dinlerin ( Kursal kitap
Tevrat’ın anlatısıyla), Tek tanrılı din anlayışına evirildiği ve böylece tek
Tanrı İnancının günümüzde de egemen bir inanç olarak var olduğu, hemen, hemen bütün din ve inançların
Tanrı’nın tek yaratıcı olduğunda birleştiği ama Tanrıya giden yolda
ayrıştıkları, bu ayrışmanın ve tartışmanın hem dinler arasında, hem de aynı
dinin mezhepleri arasında bin yıllardan günümüze, savaşlar ve katliamlarla
adeta boğazlaşmaya dönüştüğünü tarih bize apaçık söylüyor.
Evet inanalar için yerlerin ve göklerin
sahibi Tanrı tektir. Tanrı insanı kendi suretinde yaratmış, kendine benzetmiş
bunu biliyoruz da İnsanlar; kendini yaratan Tanrı’yı nasıl algılar, nasıl
betimler, nasıl anlatır? Vaizlerin
ve elçilerin algıları, anlatıları “ Ne yerdedir ne gökte, nerede anarsan
oradadır” tekerlemesinin dışında; her insanın Tanrı’sı, kendi anladığı ve
inandığı Tanrı’dır.” Diyebilir miyiz?
Bu soruların yanıtlarını
insanların ferasetine bırakarak konuya dönelim.
“ Cennet, Cennet dedikleri birkaç köşkle
birkaç huri
İsteyene ver sen anı, bana seni gerek
seni.” Yunus Emre
Arapça bir sözcük olan cennet ve
cehennem her dilde farklı söylense de anlamları aynıdır. Cennet, İyi ve inanan
insanların, ebedi yaşayacağı ahret mekândır. Cehennem ise kötü insanların
cezalandırıldığı ahret mekândır.
Cennet için, Kutsal Kitap Tevrat
(Tekvin); “8- 14 RAB Tanrı doğuda, Aden'de (Aden
Cennet’i Kuran’da bir çok ayette zikredilir.) bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i
oraya koydu. 9- Bahçede
iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam
ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı. 10-
Aden'den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu.
11- İlk ırmağın adı Pişon'dur. Altın
kaynakları olan Havîla sınırları boyunca akar. 12- Orada iyi altın, reçine ve
oniks (akik taşı) bulunur. 13- İkinci ırmağın adı Gihon'dur, Kûş sınırları
boyunca akar. 14- Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir, Asur'un doğusundan akar.
Dördüncü ırmak ise Fırat'tır.”
“Sözü edilen ırmaklardan Fırat ve Dicle biliniyor. Bu ifadeye göre diğer
iki ırmağın, Pişon ve Gihon’un adları yabancı olsa da, Aden’deki “cennet
bahçesi”nin soyut ya da hayali bir ülke olmayıp dünya üzerindeki bir coğrafi
bölge oluşu kesindir. Buna göre Gihon'un
Nil, Pişon’un da İndüs ırmakları
olabileceği sonucuna varılabilir.” Vikipedi
Cennetin dünyada olduğunu söyleyen Tevrat’ı burada bırakalım
Zerdüşt inancına bakalım, İsa’dan 600 yıl önce “Ruh kâfir
ise, Çinvat Köprüsü’nün ortası, bir kılıcın ağzı gibi incelir ve kâfir ruh,
köprünün altındaki cehenneme düşer. Mümin ruh geçerken köprünün bu kısmı
genişler ve mümin, ebedi ışık cennetine ulaşır. Tanrı Ahuramazda’nın cennetine
girenlerse, orada Ahuramazda ile birlikte yaşar. İnsanlar çalışmak zahmetine
katlanmıyor. İhtiyarlamıyor. Herkes kırk yaşında gibi görünüyor.
Sözü edilen Çinvat Köprüsü, Kuran’da olmasa da hadislerde Sırat Köprüsü olarak anlatılır
Biz de
bir dörtlükle anlatalım;
“Sırat, sırat dedikleri, bir aşılmaz
yol değildir
Akıl ile yol alana, geçip gitmek zor
değildir
Cennet ile cehenneme seni taşır her
kararın
Her kararın kapısıdır, keskin kılıç,
kıl değildir.”
İncil’e bakalım, Vahiy 21 “1- 5 Bundan
sonra yeni bir gökle yeni bir yeryüzü gördüm. Çünkü önceki gökle yeryüzü
ortadan kalkmıştı. Deniz de yoktu artık. 2 Kutsal
kentin, yeni Yeruşalim'in (Tanrı’nın konutu) gökten, Tanrı'nın yanından
indiğini gördüm. Güveyi için hazırlanmış süslü bir gelin gibiydi. 3 Tahttan
yükselen gür bir sesin şöyle dediğini işittim: “İşte, Tanrı'nın konutu
insanların arasındadır. Tanrı onların arasında yaşayacak. Onlar O'nun halkı
olacaklar, Tanrı'nın kendisi de onların arasında bulunacak. 4 Onların
gözlerinden bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne
ağlayış, ne de ıstırap olacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı.”
5 Tahtta
oturan, ‘İşte her şeyi yeniliyorum’ dedi. Sonra, ‘Yaz!’ diye ekledi, ‘Çünkü bu
sözler güvenilir ve gerçektir.”
Kutsal kitap Kuran da ise, bir çok
sure ve içindeki ayetler de defalarca cennetten bahsedilir. Örneğin: Muhammed suresi 15. Ayet “ Gönülleri
Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlara vaat edilen
cennetin durumu şöyledir:’Orada hiç bozulmayan tertemiz su ırmakları, tadı
bozulmayan taptaze süt ırmakları, içenlere lezzet veren ve dünyadakiler gibi
sarhoş etmeyen şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır.’ Onlar için orada
ayrıca canlarının çektiği her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır”
Rad suresi 35. Ayet “Va‘dedilen cennetin misâli şöyledir:
Ağaçlarının arasından ve köşklerinin altından ırmaklar akar, yiyecekleri de,
gölgesi de devamlıdır”
Biz de sözümüzü söyleyelim:
“Cehennem
mihnette, cennet nimettedir.”
Şimdi bu kutsal kitapların, elçilerin
ve vaizlerin anlattıkları, söyledikleri bile bu kadar farklı ise sıradan
insanların, akılları nispetinde anladıkları farklı, farklı olmaz mı? Ve bu
insanlar kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi düşünse bile kendisi gibi
anlatmayan öteki insanları, boğazlamaz mı?
Ne demişti Mevlana: “Sen ne söylersen söyle, söylediklerin
karşındakinin anladığı kadardır.”
İşte insan soyu, “senin dinin, benim dinim ya da “Senin mezhebin, benim mezhebim.” Üstünden birbirini
boğazladığı çağları yaşamış, geçmişten bu güne kanlı bir tarih yazmışlardır. Ama
sayfa hala kapanmamıştır diyerek, yazımı bir dörtlük ile sonlandırayım.
“Hararet
nardadır sacda değildir
Keramet baştadır tacda değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüste Mekkede Hacda değildir.”
------------------- Hacı Bektaş Veli
---------------------------------------------------- Tahir Eker 14.12.2021