Ben Bir Kitapsızım Ama Sorun Hele Niçin Kitapsızım?
Efendim...Bazı dostlar bana diyorlar ki ’’ Hocam sen niçin kitapsızsın? ’’ Ah
dostlarım ahhh. Bunun sebebini ne siz sorun ne ben söyleyim’’ desem de artık bu
çok önemli mevzuu sizlerle paylaşmanın zamanı geldi.
Aslında elimde bir kaç kitaba yetecek kadar materyal var ama yine de ben bu
alemde sayılı kitapsızlardan biriyim. Sebebine gelinece: Elimden geldiği, dilimin
döndüğü kadarıyla izah edeyim.
Kitap çıkarmak aslında o kadar zor bir olay değil. 2500-3000 Tl kadar bir
paranız varsa herhangi bir yayınevinden 1000 civarında kitabınızın çıkması
işten bile değil. Dolayısyla da benim ya da bir başka şair- yazarın kitapsız
biriyken ehl-i kitap olması çok da zor bir olay değildir.İllevelakin bunun bir
de kitap çıktıktan sonraki aşaması var ki beni asıl ürküten de işte o aşama.
Kitabı çıkarıyorsunuz. Ondan sonra bir imza günü yapılıyor yayıneviniz
tarafından. İşte beni tırstırttıran yer burası. ( ’’Tırstırttıran’’ kelimesi
bendenizin edebiyatımıza bir hediyesidir. O kadarcık katkımız da olsun di mi
ama?)
Şimdi gelin bir imza gününde yaşanan muhabbetleri aktarayım size ki korkumun
sebebini anlayın. Diyelim ki bir kitap çıkartmışım... Faraza diyorum...
Vatandaşın biri standda... Kitabımı eline alıp bir iki sayfa karıştırdıktan
sonra başlıyor konuşmaya:
-Ooooo çok enteresan...Anlatmak istediğiniz asıl meselenin duygusal yönünü
ortaya çıkartan tümcelerin içine yabancı kelimeleri sofistike ve kreatif bir
şekilde yerleştirmekle mütevellit textinize sarkastik bir hava kattıktan sonra
bebeğinizi olgular dünyasına getirmişsiniz.
İster istemez karnıma bakıyorum. ’’ Ulan hamile kaldığımı bile hatırlamıyorum
lakin beyefendi bayağı bir inançlı konuşuyor. Hay Allah’ım ya ben ne zaman
hamile kaldım, ne zaman doğurdum? ’’ Diye kendi kendimi yemeye
başlıyorum.Cinsiyetimden şüphe ediyorum.
’’Haaa’’ diye bir ünlemle aptal aptal beyefendinin suratına bakarken bir başka
beyefendi yaklaşıyor ve birinci beyefendiyi -sanırım- destekleyen bir konuşma
yapıyor:
-Aynen öyle! Filhakika, ben de verimsel ve sanatperver bazı söylemlerin
indirgenirken bütüncülleştirilmesindeki ufak nüans farklarını merak etmekten
kendimi alamıyorum demek durumundayım."
’’ Beyler bana da izah etseniz de anlasam suçum günahım neymiş ’’ Diye sorduğum
anda 2. Adam cevap veriyor:
-Basit ve spesifik bir şekilde şöyle izah edeyim üstadım: Elmaperver bir
söylemle girdiğim bakkalsal ortamda ihtiyaçlarımı indirgediğim yapısallaştırılmış
nüans farklarını merak etmekten kendimi alamadığım için, ehven-i şer diyerek,
elmayı alıp çıkmalıyım düşüncesindeyim."
’’Hay Allah’ım Ya Rabbim. Ulan tamanen kendi anılarımdan oluşan bir kitap alt
tarafı. Şimdi doğum ya da elma nereden çıktı.’’ Dememe fırsat kalmıyor bir
üçüncü vatandaş geliyor .
- Kitabınızı okudum. Jakoben bir emperyalistin devinimleri varsayımsal
argümanlarla ve devamlı background yapılarak ele alınmış ve ortaya absürt bir
simülasyon çıkmış.
’’ Hımmm..Bu herif sanırım beğenmedi ’’ Diye düşündüğüm anda bir de hatun kişi
giriyor devreye.
-Yok ama..Öyle demeyin. Güzel bir konsensüs yakalamış yazarımız.
Belli ki bir şeyler yakalamışım ama ne? Hatun, sinüs, kosinüs bir şeyler diyor
ama yahu onlar matematikte değil miydi?
Tam ağzımı açıp ’’ Ablacığım basit bir anı kitabı ’’ Diyeceğim lakin 3. Adam
öfkeleniyor birden hatuna: "Empedansı düşük insanlarla bu konjoktürde
böyle seküler sohbetlere katılamam. Daha seleksyonatif kişilerle değişik
varyasyonlarda vizyonumu genişletmek istiyorum." Diyor ve arkasından ’’
Abi imzalı bir kitabımı takdim etseydim bari. ’’ Dediğimi bile duymadan
uzaklaşıyor oradan.
Abla, 3. adamın arkasından -sanırım- sitem ediyor: ’’ Liberal demokrasilerde bu
tür paradigmalar, retrospektif sanrılar doğurur. Beyefendinin tavrını reel
konjonktürde ziyadesiyle garipsedim.’’
Yahu şöyle benim anlayacağım dille ’’ Ulan Allah’ın lavuğu sen ne anlarsın
kitap analizinden.’’ Filan dese şıppadanak anlayacağım ablayı lakin demiyor.
Bana hak mı veriyor, eleştiri mi yapıyor, ya da giden adama kızdı mı, kızmadı
mı? Ama yok..Ablayı da anlayamıyorum.
Derken efendim en korktuğum eleştirmen yaklaşıyor standa. Bizim Nizamettin Abi.
Eyvah ki eyvah..
-Sami Üstadım, kitab-ı mukaddesiniz fevkal beşer ve de alüyyül â’la olmuş. Her
bir kıssanız suret-i naçizanemizi mütebessim tezahürlere gark eyledi.
’’Yahu Nizamettin abi Allah rızası için kısaca beğendim ya da beğenmedim.’’ Desen
de biz de anlasak.’’ Diyecek kadar salak değilim elbette. Çünkü çok iyi
biliyorum ki böyle bir şey dediğim takdirde Nizamettin abi dünyanın
yaratılışından, Adem Peygamber ve Havva Anamızın cennetten kovulmasından, Nuh
tufanından bir başlayacak, Mercidabık ve Ridaniye savaşlarından çıkıp Sultan
Hamid-i Sâni dönemindeki 31 Mart kıyamına, oradan da I. Dünya ve Kurtuluş
Savaşına kadar uzanacaktır. O bakımdan kısaca ’’ Allah razı olsun abi’’ Diyorum
.
Nizamettin abi kitabı eline alıyor ve bayan arkadaş ile 1 ve 2 no lu beye doğru
uzatarak başlıyor benim kitabın ne anlattığını izah etmeye:
- Muhteremler, üstad-ı sagir Sami Hocaefendi bu mübarek ve mütelezziz eserinde
bize Üstad-ı â’zamın dilinden hülaseten diyor ki:
Kader ve cüz’-i ihtiyârî, İslâmiyetin ve îmânın nihayet hududunu gösteren, hâlî
ve vicdanî bir îmânın cüz’lerindendir. Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir. Yâni
mü’min herşeyi, hattâ fiilini, nefsini Cenâb-ı Hakk’a vere vere, tâ nihayette
teklif ve mes’uliyetten kurtulmamak için "Cüz’-i ihtiyârî" önüne
çıkıyor. Ona "Mes’ul ve mükellefsin" der. Sonra, ondan sudûr eden
iyilikler ve kemâlât ile mağrur olmamak için, "Kader" karşısına
geliyor. Der: "Haddini bil, yapan sen değilsin." Evet kader, cüz’-i
ihtiyârî; îmân ve İslâmiyetin nihayet merâtibinde... Kader, nefsi gururdan ve
cüz’-i ihtiyârî, adem-i mes’uliyetten kurtarmak içindir ki, mesâil-i îmâniyeye
girmişler. Yoksa mütemerrid nüfus-u emmârenin işledikleri seyyiatının
mes’uliyetinden kendilerini kurtarmak için kadere yapışmak ve onlara in’am
olunan mehâsinle iftihar etmek, gururlanmak, cüz’-i ihtiyariye istinad etmek;
bütün bütün sırr-ı kadere ve hikmet-i cüz’-i ihtiyariyeye zıd bir harekete
sebebiyet veren ilmî mes’eleler değildir.
Tam ellerimi açıp ’’ Amin Ya Rabbim ’’ Diyeceğim anda bir başka vatandaş
damlıyor ve başlıyor konuşmaya:
’’Ey Tanrım!Gidebilmek ne kadar çoksa işte oradayım.Ardından ağladıklarıma sen,
bana gülmelerine neden müsaade ettin?Kibir kusuyorlar,derinden derinden
bakarken bile,ta uzaklardan sadece bir ses,adı ise hepsinden bitap.Durmaksızın
,öylesine bir çaba ki susma.Ve insan olmuşlar habersiz bi çare..’’
Yahu hani doğru düzgün ’’ Ey Tanrım bana üç tane, üç de yetmez beş tane, beş de
yetmez yedi tane ver ver ver.’’’ Dese anlayacağım ki vatandaş benimle aynı
dertten muzdarip ama şimdi ne diyor, ne istiyor, derdi nedir, kitabı beğendi
mi, beğenmedi mi anlayabilene aşk olsun.
Artık yavaş yavaş. ’’ Hay elim ayağım kurusaydı da şu namussuz kitabı
yazmasaydım ’’ Noktasındayım. Ayrıca sabahtan beri yaptığım şey standa az bir
şey de olsa yaklaşan vatandaşlara ’’ Beyendi/Hanımefendi öyle uzak durmayın
yaklaşın size imzalı bir kitabımı hediye edeyim. ’’ Diyerekten beleşe kitap
dağıtmaktan başka bir şey değil. Beleşe dağıttığım halde bile taş çatladı elli
kitabım elden çıkıyor.
Topsakallı bir amca daha geliyor ve kitabı evirip çevirdikten sonra.:
-Hımmmm fena değil. Sarte, Nietzche ( Ulan bu herifin adını bi türlü doğru
yazmam..Pardon herif mi bayan mı onu da bilmiyorum. Bi de bayansa resmen b.ku
yedim edebiyat dünyasında. Tefe koyarlar beni valla, ) Turgenyef, Van Goh ( Bu
namussuzun adını da yazmam hiç ) Çaykovski , ( Bu da öyle ) Nikolay Çavuşesku,
Zülfikar Ali Butto, Alfred Hiçkok karışımı bir şeyler olmuş. Bu
edebiyatçılardan esinlendiğinizi görüyorum. Başlangıç için iyi ama Ludvig Van
Bethovın, Volfrang Amma Deyus Motzart, Armando Diyego Maradona, Gabriyel Margues
Vasko dö Gama, Ebu İshak bin Abdullah İbni Ebu Dümtek,Lionel Messi, Petrus
Ferdinandus Yohannes Pierre Paulus Wielaartus Van Hoydong,Cristian Mark Junio
Nascimento Oliveira Baroni gibi yazarları da okumanızı tavsiye ederim. Ama ille
de Kiristiyano Ronaldo...Onu mutlaka okumalısınız azizim.
Resmen şoke olmuş vaziyetteyim. Ulan en son okuduğum kitap Kemaletin Tuğcu’nun
’’ Köprüaltı Çocukları ’’ Adlı o muhteşem ve ölümsüz eseri. Ondan sonra meğer
edebiyat dünyasına ne yazarlar katılmış da haberimiz olmamış. Resmen ezim ezim
eziliyorum.
Oldukça güzel ve alımlı bir bayan yaklaşıyor. Bir yerlerden tanıyorum bunu.
Meltem Esinti bu. Vallahi de o billahi de o ’’ Oooo hanımefendi bu ne büyük
onur benim için ’’ Diyorum. ’’ Beklentilerimiz işlendikçe zerrelerimizin en
susuz bağına Atlasına gelin toprağına duvak olayım ey hayat...’’ Diyerek
selamlıyor beni. Kitabımı eline alıyor ve boy boyluyor, soy soyluyor, bakın ne
söylüyor: ’’Yaşam, gergefine işlediği manaları önce kendi teyelleyip toparlayan
sonra yine kendi söken bir garip masallar silsilesi… Yaşam, kınında muamma
taşıyan şeffaf sancı…’’
Yahu neredeyse bağıracağım o koskoca salonda ’’ Ne sancısı yahu, biri gelir
doğum yaptırır, öteki sancımın tuttuğunu söyler, mübarek kitap tanıtım standı
değil Zeynep-Kamil Hastanesi sanki’’ Diye.
Velhasılı kelam sanırım niçin benim de kitapsızlar zümresinden ehl-i kitap
zümresine terfi edemediğimi izah edebilmişimdir. Benim bu konuda daha kat
edeceğim oldukça uzun bir yol var. Çok okumalıyım çooook. Şimdiden başladım zaten. Şu sıralarda harıl harıl en büyük aşkım Sahrap Soysal’ın yazdığı o
muazzam eseri yani ’’ Kalaylı Kaplarda Alaylı Yemekler ’’ Adlı kitabı
okumaktayım. ( Sahrap Soysal niçin mi en büyük aşkım? Eeee erkeğin kalbine
giden yol midesinden geçer de ondan.)
Ve son bir anektodla noktalayayım.
Bir kaç sene önce sokakta tütün satan bir vatandaşın tezgahında bir arkadaşımın
şiir kitabını görünce heyecan ve merakla sormuştum tütüncüye: ‘’ Ooo çok güzel.
Şiire ilgi duyuyorsunuz demek?’’ Tütüncü
umursamaz bir şekilde cevap vermişti: ‘’ Yok be abi. Şiir benim neyime. Herifin
biri benden tütün aldı iki gün önce, sonra da ‘’ Sana bir kitabımı imzalayım.’’
Dedi, bu kitabı imzaladı bıraktı buraya...’’
Yine o yıllarda ‘’ Karamazof Kardeşler’’in Kadıköy’de bir kitapçıda sadece 1
Liraya, evet evet 1 Liraya satıldığını görünce kesinlikle kitap çıkartmayacağım
diye söz verdim kendime. Yani ben ebedi billah kitapsızım dostlar. Bu
kararımdan vazgeçeceğimi de hiç düşünmüyorum.
Alın terim, gözümün nuru bir kitabım 1 Liraya satılacağına edebiyat
sitelerinde, sosyal paylaşımlarda herkes yazdıklarımı bedava okusun daha iyi...
(
Ben Bir Kitapsızım Ama Sorun Hele Niçin Kitapsızım? başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
19.06.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.