‘’Daha yalnız olunabilirdi
Yalnızlık olmasaydı…’’ (Alıntı)
Düş kalıntıları, sevgili: aşkın da
kisvesi içine saklandığım karanlık hücre ve de hicabın hicabı düşmezken
yakamdan, filizlenen aşka şakıyan kalemim ve ruhumla tezat düştüğüm dünyevi
değerler aşkın kerameti yüreğin bekası yarının tozu ve şimdi düş çukurları ile
eşleşiyor şiirin gamzeleri ve sonlanmayan hüsranıma çivi çakıyor gece işçileri.
Töhmetin yansımasıydı şiirsiz geçen
ömrümden firar edip de peşine düştüğüm imgelerin vakur cilvesi ve işte
örtüşüyorum yoktan var eden Rabbime düşkünlüğümle eşleşen hayallerim ve umudum
ve şiirlerim…
Yalnızlıkta saf tuttuğum ahir ömrün
kürediği her karede soldum soludum da aşkı biteviye lakin inzivada yaşamanın
meali idi sessizliğim ve ne zamanki düştü yolum şiire bir endam ki
yenilgilerimin mimlediği ömrün detaylarında s/alındığım o dev mizansen ve işte
kaykılıyorum rahminde duyguların ve aşkın peyzajında doyumsuz yüreğime sayısız
çentik atıyorum.
Rabıtası sözcüklerin.
Kelaynak kuşları eşlik ederken
imgelere.
Düşüncelerin asla solmadığı ve
sonlanmadığı.
Basireti b/ağlandı bir kez şarkıların:
kulaklarıma küpe her nakaratta doğuyor şiirlerim ve şairliğin yanından
geçmediğim ömrün devasa boşluğunu bir bir dolduruyorum yazmanın meali ile
mutluluğun da iz düşümü iken gecenin iklimine serdiğim imge örtüsü ve pikniğe
çıktığım her gece yine kuytularda uyumuş duygularımın nihayetinde isyan edip de
şiir olan hevesimle yatıya gelen kalemimle bir gövde gösterisi filan da yapmaya
meyletmedim.
Sunumu İlahi Işığın.
Gönyem kırık ve acılarımla parçalanan
açılar ve hurra…
Şafağın çekik gözlerine mil
çekiyorum.
Aşkın ambarında gagalıyorum özlemi…
Ruhuma özlemim sonlanıyor ne zamanki
yazmaya dursam.
Bir künye; bir keramet; bir kimlik
tasası.
Evin odaları; sokağın çıkmazları;
köşelerin itibarsızlığı ve izbelerin leşinde boy veren karanlık gölgeler ve
efkârın yitiminde mutluluğa kanat açan yüreğim hele ki aşkın kibirli sesine de
tav olmuşken aşksız geçmeyen ömre şiirler sunuyorum aslında kimsesizliğimle
firar ettiğim mabedimden hikâyeler doğuruyorum ve kimselerin olmadığı her
açmazda aymazlığına tanığım evrenin.
Bir su dokuyum.
Belki bir su küresi.
Bir labirent olmadığım ne malum…
Kaydı kuytu yokmuş mazinin, demenin
meali mademki bir ömre yayılan sessizlikti şimdilerde matemi örüyorum ilmek
ilmek ve idam sehpam ile sözleşmiş çıkıyorum da darağacına.
‘’Fiziksel olarak sanki kafam uçup
gitmiş gibi hissediyorum ve bu hissin sebebi şiir. Dünyayı başka türlü görmek
ve başka bir bilmenin içinden onu imgeleştirmektir.’’ (Alıntı)
Sağaltım merkezinde kanamalı
sözcükler hazır ol’da biten bir emir eri olmanın verdiği mutlak mutlakıyet ve
meşru müdafaa az sonrasız bir tümcede biten heceler ve kekelediğim ömrün
sahnesine bir rakım eklemek elbet şairliğin kimliği değil de künyesine
düşkünlüğüm aslında sağalttığım mazimle yarınlardan yana fazlaca umutlu olmasam
da yazmaktan duyduğum coşku ve heyecan kalemsiz geçmeyen günümü çoktan yok
saydığım.
Bir hicvin tanıklığında.
Aşkın mersiyesi, ömrün tezat
giriftleri.
Yana yakıla yaşamakla aştığım
engeller ve kurduğum dostluk köprüleri ki sırat köprüsünde asılı kaldığım
önceki ömrüme de atıfta bulunduğum bir hezeyan yitiminde bir heyecanı içime
çektiğim ve devasa parantezlerde d/okuduğum bilinmezlikle iştigal bilindik bir
fani filan da değil sadece hiçliğime doyamadığım elbet şiirlerin varlığı ile
kendimden geçmenin de özeti iken aşkı nakşeden sevecen kelimelerim elbet
restleşmekle iştigal ömrün ket vurduğu her mutluluğu şimdilerde dize dize
içtiğim ve diz dize yaşadığım kalemin sefasıyla aşkı körüklediğim bir laneti de
sonlandırdığımın meali iken resmini çizdiğim aşka şiirler adadığım da asla bir
yalan ya da kandırmaca değilken…