Bir düşü sonlandırma istemim hani tam
da r/eşit olacakken acılarım…
Günü kurtarmak da değil hani
kaygılarımın dibinin tuttuğu belki de ölümü dillendirip de ölüme dair bir
eklenti iken şiirler ve şiirlerin yarasında resmettiğim üç beş izafi duygu.
Aşkın bir kehanet olduğu gerçeği ve
de şimdi susuz bir toprağın neme hasreti iken ikilem yüklü evrende mevcut o
sefil rüzgâr belki de rüzgârın ta kendisi iken şair.
Sözcüklerin yalın dünyasında raks
eden hülyalarım ve katıksız semazen gösterisi aşkı tavaf eden iklimde sükûn
dilediğim ve revnak acıların resmigeçit yaptığı.
Hep de Rabbim dediği üzere:
‘’Ol.’’
Mahrem göğün saklı bir rengiyim madem
üstelik rengim en aşikâr duyguma eşlik ederken ve ben hücremde sevgimle eşlik
ettiğim dış dünyaya kimi zaman esefle tanıklık yaparken…
Kök söktüren hangi kötülük ki?
Bana ne bana ne.
Hem sefasını sürse de tüm insanlık
ben acılarımla ve sevgimle kolluyorum inancımı üstelik nüvemde saklı gizin
izini sürerken de şerh düşüyorum güne…
Gün mizaçlı bir aşk mı peki yâd edilesi…
İyi de dünde ne vardı da aşkı yâd
ediyoruz yeter ki andaki mevcudiyetimiz ile sahip çıkalım yüreğimize ya,
sevdiklerimiz?
Varsın uzak olsunlar bizden.
Varsın bihaber duygularımızdan.
Ne gam ne gam oysa…
Bir semazenden kime zarar gelir ki
hem hele ki semada saklı o uhrevi sırları da mesken tutmuşken.
Aşkın hacmi mi ya da sevme
kapasitemiz?
Asla düşmesin yakanızdan o zaman
sevgi ve işte inatla sınanırken inatla seviyorum da hem eşlik eden matemin de
gövde gösterinde ben düş kırıntılarımı salıyorum boşluğa ve gece düştü mü
yeryüzüne bir de ben düştüm mü insanların gözünden…
Ne sanıyorsunuz ki sevgili dostlar?
İçimdeki bu aşk ve acı olmasa hele ki
rahmetin izini sürdüğüm tüm ömrün de devası iken umut…
Gerçi karamsarlığıma da kimseler toz
konduramaz gel gör ki ihlaslı bir gönülden yansıyan illa ki zaruri bir ışık ve
hasıl olan devasa bir mabet elbet aşkın ikramı iken kimi zaman hicap etsem de
içimdeki efkardan…
Ah ki ah…
Peşine düştüğüm benden ne haber,
misal?
Benlik bir kaygıyla kendimi ölçüp
b/içtiğim ve sözcüklerde ördüğüm aşk hırkam en çok da kendime duyduğum özlem
üstelik sahipsizliğime kol kanat geren yüce Rabbimle her muhabbet ettiğimde
beliren o ulvi ve katıksız ışık elbet rahmetin eşliğinde…
Durduk yere de yazıp sevmiyorum hani.
Hem kimse de kendini vazgeçilmez
sanmasın…
Latife yaptığım nasıl da aşikâr hele
ki tüm isyanımı kendime konuşlandırmışken…
İzninizle gidiyorum azıcık
eteklerimden dökülen taşlarla kendimi öreceğim küçük bir dünya: kâh yalnızlıkla
kâh kendimle hasbıhal edeceğim elbet bir sonraki yazıma kadar kendimle ilintili
ne keşfedeceksem elbette Allah rızası için severken yakın durduğum o iklim hani
rüzgârı ile cümlelerin perçemine konan gök ışığı gibi bir de gözyaşlarımdan
nemalanan şiirlerim ve azıcık da kendime yönelmişken sanmayın da hani sizlerden
vazgeçtiğimi…
Sevmenin verdiği hazzı ne verebilir
ki?
Hele ki yazmanın verdiği keyifle
kanatlandığım şu izafi hayatta dümeni de nereye kırdığım bir o kadar aşikâr
iken…